Unutma Beni Apartmanı[1]’nda Türkiye’nin ve dünyanın yakın tarihi fonda olmak üzere, aşka, arkadaşlığa, annelik ve çocukluk başta olmak üzere aile kavramına, depremlere, sayısını hatırlayamadığım kadar çok kitap ve filme, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde yer bulan kanayan yaralarımıza yer veriyor Nermin Yıldırım. Çok katmanlı bir romanla karşılaşıyor okur. Yazarın ilk romanı Unutma Beni Apartmanı’na dair çok şey yazılabilir. Bu yazıda eserin üstkurmaca boyutuna değinmek istiyorum ben.
Yazarların; anlattığı kurmaca içinde başka kurmaca oluşturması, hikâye veya roman yazan bir yazarı anlatması, kurguda kahraman olarak yer alması, eserinde sürekli okuruyla konuşması, tartışması, daha önce yazılmış bir edebî eseri yeniden kurgulaması, metin içinde kahramanının isteklerini yerine getirmesi[2] üstkurmaca oluşturma yöntemlerinden bazılarıdır. Nermin Yıldırım da, postmodern anlatılarda sıklıkla karşımıza çıkan bu üstkurmaca yöntemini oldukça başarılı bir biçimde kullanıyor, hem de çift üstkurmaca şeklinde.
Süreyya, babaannesi Çeşminaz Hanım’ın kaybından sonra hukuk bölümünü bitirmesine rağmen işini yapmaz. Arkadaşı Rıdvan’ın bulduğu ufak tefek çevirilerle ve kendisine kalan miras ile hayatını sürdürür. Bir radyoda edebiyat programı sunarken ünlü bir iş adamının her dediği yapılmış on beş yaşındaki şımarık NY ile tanışır. Süreyya, ilişkilerinin adı konmamışsa da birlikte olduğu müdürü Veysi’yi NY ile uygunsuz bir şekilde yakalar. Radyoda bir süre daha çalıştıktan sonra yurt dışına gider ve orada Marcel ile tanışır, Ada adını verdikleri kızını dünyaya getirir. Süreyya annesinin kendisine yaptığı gibi bebeğini terk eder, İstanbul’a döner ve kendini yazmaya verir. “ Zamanla yazı yazmanın gayet matematiksel bir iş olduğunu, parçaların yerli yerine yerleştirildiği bir tür yapboz oyununa benzediğini fark ettim. (s.183)” dedirtir Nermin Yıldırım kahramanı Süreyya’ya. O da yapbozun parçalarını birleştirerek romanlar yazacaktır aynen yazarı gibi. 90’ların sonlarında geçen, üniversiteyi yeni bitirmiş Çiğdem’in romanını tasarlar, “ İçindeki yolculukla tren yolculuğunu iç içe geçirdim. Bu, son zamanlarda çokça kullanılan bir tarzdı ve ben de klişenin cazibesine kapılmış gidiyordum.(s.184)” diyerek bu romanın yazılma sürecini anlatır Süreyya bize. Nermin Yıldırım, bir söyleşide “ her romanını yazma aşamasında ortalama yedi kere yazdığını ve yazmayı bitirdikten sonra tekrar eline almadığını”[3] söylemiş. Süreyya da Nermin Yıldırım’a hem benzer hem de ondan farklı olarak, “Roman epey zamanımı alıyordu. Sık sık geriye döndüğüm için çok yavaş ilerliyordum. Oysa hiç durmadan yazmalı ve ancak son noktayı koyduktan sonra ardıma dönüp bakmalıydım. (s.185)” der. Sonrasında Süreyya belki de birçok yazar adayının psikolojisine tercüman olacak şekilde yazdıklarının bir değeri olup olmadığını düşünür, yayınevine romanını gönderme kararsızlığının sancılarını çeker. İşte bu psikoloji ile Nevizade’de bir barda NY ile karşılaşır. NY’nin “Dünyada hayalet yazarlar var biliyorsun, ilk kez senle ben yapmayacağız bunu.(s.193)” sözlerinin ve alkolün etkisiyle NY’nin hayalet yazarlık teklifini kabul eder. Bundan sonra Süreyya, radyoda tanıştıklarından beri okura olumsuz tanıttığı NY adına romanlar kaleme alacaktır.
Üstkurmaca devam edecek, okur Süreyya’nın hayalet yazar olarak NY adına yazdığı romanları ve yazılış süreçlerine şahit olacaktır. İlk romanı “Roman-tik tren”in başarısının ardından on dört yaşındayken babasını bıçaklayarak Çingenelerle bir sirkte yaşamaya başlayan Kasım’ın hüzünlü öyküsünü yazacaktır Süreyya. Bu süreçte ünlü sirk gösterilerinin kayıtlarını bulup izleyecek, sirkle ilgili kitaplar okuyacaktır. “Ocak boyunca Kasım’la yatıp Kasım’la kalktım. Ona uygun bir son bulmuştum, ama o sona varana kadar küçük öykücükler icat ederek hikâyeyi geliştirmem gerekiyordu. (s.268), “Aşk, köpeğinin ve ustanın ölümü, kumpanyanın dağılma tehlikesi gibi birkaç uyduruk gerilim yaratarak, kendimce bir ritim kazandırmıştım romana. (275)” gibi cümlelerle Kasım’ın romanını yazdığı süreç hakkında bilgilendirecektir okuru.
NY, şöhretin büyüsüyle çok da ara verdirmez Süreyya’ya. Yeni romanın konusu, bir devlet bakanının intihar teşebbüsü ardından şekillenir. “Hayatları kendilerine kazandırmayı becerememişti, ama ölümleri geride kalanları besliyor, palazlandırıyordu. En çok da bu günlükler cezbediyordu hâlâ yaşayanları. Yaşayanlar, yaşamaktan vaz geçenlerin göç sebeplerini öğrenmek için çıldırıyordu. Ben de bütün o leş kargalarının ve hayalet avcılarının arasına katılmıştım.(s.281) diyen Süreyya, kendini tabancayla vuran Rus şair Mayakovski’yi, cebinde taşlarla yaşamı nehirde son bulan Virginia Woolf’u, çocuklarını koruma altına alarak doğalgaz ile kendini zehirleyen Silvia Plath’ı, evinin balkonundan aşağı atlayan Nilgün Marmara’yı, yatağında çıplak olarak ölü bulunan Marilyn Monroe’yu, Playboy’a soyunan ilk Türk kızı Seher Şeniz’in intiharını araştırır. Üçüncü roman, trafik kazasında kocasını ve küçük kızını kaybeden çocuk doktoru Nihal’in intiharını konu alacaktır. “Nihal’in neyi niye yaptığını ya da yapmadığını ben de bilmiyordum. Ben iktidarını kaybetmiş bir yaratıcıdan fazlası değildim nihayetinde. Olup bitenlere seyirci kalıyor, kahramanımın dünyasını beyaz sayfalara geçirmek dışında bir işe yaramıyordum.(s.310)” sözleriyle Süreyya, yazarların oluşturduğu karakter üzerindeki hükmü hakkında düşüncelerini söyler. Nilgün’ün intihar mı kaza mı belli olmayan ölümüyle sonlanan roman NY’nin şöhretine şöhret katmaya devam eder.
Beşinci romanda bu sefer üstkurmaca yöntemi olarak daha önce yazılmış edebî eserleri yeniden kurgulama yolunu seçer Süreyya. Sırf NY yazdığı için ona da anlamlar yükleyeceklerini düşündüğü “Asri Romanlar” adını verdiği romanda Yeşilçam filmlerinden damıtılmış eski moda bir aşk hikayesi anlatacaktır. Huzur’un Mümtaz’ı, Aşk-ı Memnu’nun Bihter’i, Eylül’ün Necip’i, Bir Düğün Gecesi’nin Tezel’i, Anayurt Oteli’nin Zebercet’i… Edebiyat dünyasından gelen tüm eleştirilere göğüs gerer NY. Onu hadsizlikle suçlayanlara, kolaycılığa kaçtığını söyleyenlere, bazı kitaplardan doğrudan parça parça bölümler aldığını söyleyip intihalle suçlayanlara “yaptığı işin Türk edebiyatının önemli romanları karşısında saygı duruşu niteliğini taşıdığını söyleyecek kadar ileri gider. (s.390) Süreyya’nın deyişiyle.
Altıncı romanın ilham kaynağı Eyüp Mezarlığı’dır. Süreyya, Feraye ve Arslan Kılıç çiftinin mezarlarından yola çıkarak “Kuşlar” adındaki yine hüzünlü bir roman yazar. NY, kitabın sancılı sürecini verdiği röportajlarda kalabalıklara anlatır.
İşte “Kuşlar” romanı ardından yedinci roman yazılırken gelen telefon, Unutma Beni Apartmanı’nın ikinci kurmacasını oluşturuyor. Süreyya’nın annesi Mesude, kızına telefonda onu neden terk ettiğini, bunca yıl neden onu aramadığını daha ailesini trafik kazasında kaybettikten sonra Yalova’ya öğretmen olarak atanmasından başlayarak anlatır. Süreyya, 43 yıllık yaşamına eşlik eden bir ülke tarihine tanık olur aynı zamanda. Numara verilmiş diğer bölümlerin ardından başlarına telefon şekli konularak yazılmış bu bölümlerde okur anlatıcı olarak Mesude’yi bulur. Bazı şeyler Süreyya’nın bildiği gibi değildir. Ve Süreyya, bu telefondan etkilenerek geçmişinde yaptığını düşündüğü büyük hatasını tamir için kendine bir şans verecektir.
Yazar, Unutma Beni Apartmanı’nı dört buçuk yılda tamamladığını söylemiş bir söyleşisinde.[4] Büyük emek harcanarak yazıldığı satır aralarından da anlaşılan bu ilk romanla bence sağlam bir adım atmış Nermin Yıldırım edebiyat dünyasına. Aynı söyleşide ilk üç romanının aslında gizli bir üçleme olduğunu da söylemiş yazar. Rüyalar Anlatılmaz‘da, Unutma Beni Apartmanı’nın Süreyya‘sının Eyüp Mezarlığı’nda görüp kendince bir yaşam yakıştırdığı bahriyelilerin hikâyesini anlatmış. Saklı Bahçeler Haritası‘nda 1999 depreminden sonra birden ortadan kaybolan Rıdvan’ı karşımıza çıkarmış, tüm romanları arasında başka bir evren başka bir bağ olmasını istediğini, tüm bu karşılaşmaları ilk romandan itibaren oluşan kemik okuyucuları için özenle hazırladığını söylemiş. Anlaşılan üstkurmacayı devam ettirmiş yazar. Sonrasında Unutma Beni Apartmanı’nı beğenen okura yazar Nermin Yıldırım’ı takip etmek düşer.
[1] Nermin Yıldırım, Unutma Beni Apartmanı, Hep Kitap, İstanbul 2017.
[2] Yusuf Aydoğdu, “Postmodern Anlatıda Bir İmkân Olarak Üstkurmaca (Metafiction) Ve
Murathan Mungan Öykülerine Yansımaları”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 10 Sayı: 52 Ekim 2017, S.58.
[3] “Nermin Yıldırım İle Unutma Beni Apartmanı Buluşması”, http://begenmeyenokumasin.com/nermin-yildirim-ile-unutma-beni-apartmani-bulusmasi/
[4] “Nermin Yıldırım İle Unutma Beni Apartmanı Buluşması”, http://begenmeyenokumasin.com/nermin-yildirim-ile-unutma-beni-apartmani-bulusmasi/