Meyus Atlar, şair Numan Çakır’ın Kaburga Kemikleri ve Bakma Zamanları’nın ardından yayımlanan üçüncü şiir kitabı. [1] Yaptığı bir söyleşide şair, Meyus Atlar’ın tek bir tarz şiirden oluşmadığını, bu şiirlerle değişik tarzlarda yazabildiğini göstermek istediğini, mutlaka şiirlerinde her insana değecek bir şey bulunduğunu, şiirin de resim gibi olduğunu, herkesin kendi yorumu ve anlamını çıkaracağını söylüyor.[2] Söyleşinin devamında şöyle diyor genç şair:
Yazmaya iten duygunun temelinde insanlara dokunmak, onların size dokunması, tanımadığınız insanların sizden bir şey bulup sizin gibi hissetmesi duygusu yatar. Mesela, Cahit Zarifoğlu’nun “Ben Dirimle Doğrulurken” şiirinde bir cümlesi var “Beni karnınla bir göz boğuşmasına kandırarak” diye. Ben bu cümleden kendimde bir sürü şey bulmuştum. Ve ondan sonra sevmiştim şairi. Okur, belki bir kelimeden bile bir şey bulacak ve benimle artık ahbap olacak, arkadaş olacak.
Şairin bu samimiyetine istinaden günümüz şiirine yeterince vakıf olmasam da Meyus Atlar’ın bende bıraktığı izlenimleri paylaşmak isterim.
Meyus Atlar’da yer alan şiirlerin büyük bir kısmı şairin Bakma Zamanları adlı kitabında yer alan şiirlerinden oluşuyor. [3] Şair, Meyus Atlar’a on bir yeni şiir üç de epigraf tarzında dizeler eklemiş. (70-87.sayfalar) Şiirlerin tamamı değerlendirildiğinde tematik bir sınıflandırmanın olmadığı, kitabın adına uygun olarak şiirlerde hüzün, karamsarlık gibi duyguların ön planda olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Özellikle kitaba adını veren Meyus Atlar şiiri de dahil olmak üzere ilk şiirlerde “evlilik kraliçesi olarak anılan Hera, Tanrıların ve insanların babası olarak bilinen Zeus, Antik Çağ’da Ege şeridindeki İyonya, Friglerin ana Tanrıçaları Kibele, İlyada ve Odysseia destanlarının derleyicisi Homeros, Antik Likya medeniyetinin şehirlerinden Olimpos, Frigya kralı Midas, Sinope Irmak Tanrısı Osopos, filozof Diyojen gibi eski medeniyetlere ait ifadelerin kullanımı şairin, sanat tarihi eğitiminin yansımaları olarak değerlendirilmelidir.
“Kasıklarından binlerce Meryem doğur bana(s.11), “ Ölümü icat eden Kâbil/ Ölmeyi icat eden Hâbil gibi (s.14), “Birdeniz ki ikiye bölünmüş ortasından/Ta ötelerden Mûsa gibi(s.16), “Bu dağların Kerbala’sıdır, Bu Yezid’in oğludur(s.20), “Bağırıyorum Musa’nın yardığı gönlümden (s.34), “Tanrılarla tanrıçaların görüştüğü çeşmeden/ Bir avuç su toplayıp/ Kırmızı çöllerdeki Hüseyin’e saklar (s.65)” gibi dizelerden; bir bölümü “Ve gemi yürüttüm/ İbrahim’in gözyaşlarından/ Sonra İsa’yı gördüm tepede/ Ter içinde öylece/ Dört çivi çakmışlardı/ Ayaklarına ve ellerine” dizelerinden oluşan “Beni Boğdular” şiirinde yer alan “Nuh, Kızıldeniz, Firavun, İbrahim, İsa” ifadelerinden şairin dinler tarihine vakıf olduğu anlaşılmaktadır.
Öğrencilik yıllarında Âşık Veysel ile ilgili “Çiçeğin Beyi” isimli çektiği kısa filmin ardından 2014’te Âşık Veysel Müzikali’ni hazırlayan Numan Çakır’ın bu şiir kitabında dikkate değer bir nokta da şairin Âşık Veysel sevgisini kitabın başında yer alan ithafla ve şairin adını verdiği şiirle taçlandırmış olmasıdır. Yukarıda bahsettiğim söyleşide Numan Âşık Veysel ile ilgili şunları söyler:
Bir gün biriyle karşılaşırsınız ya da bir yazarın kitabını okursunuz ondan sonra bütün hayatınız değişir ya! Âşık Veysel’de biraz öyle bir şair bana göre felsefesiyle, duruşuyla, hayata bakışıyla, yazdıklarıyla. Türkiye’de kimsenin belki de çoğu kişinin kuramayacağı cümleler, düşünemeyeceği felsefe… Ve insanın hayatına dokunduğu zaman o zorluklarla, o mücadele dönemiyle o sıkıntılarla nasıl baş ettiğini gördükçe onu bırakmak kolay değil. Bir şekilde size kattığı şeylerin borcunu ödemeniz gerekiyor. Ben de ona müzikal yaparak selam vermek istedim. İnşallah selamımı almıştır.
“Yüzünün üzerinde iki çukur, kapalı” dizesiyle başlayan şiirde Veysel’in toprağa verdiği önem, eşinin onu terk edişi, Ahmet Kutsi Tecer’in onu edebiyata kazandırması üzerinde durulmuştur. Veysel’in “Dostlar Beni Hatırlasın”ına karşılık olarak Numan Çakır’ın şiiri “Dostlar unutmaz” dizesiyle son bulur.
Sadece kitabında Âşık Veysel’e selam vermez Numan Çakır. Her fırsatta dile getirdiği Cahit Zarifoğlu sevgisi “Zarifoğlu (s.63)” şiiriyle, özellikle 1960 sonrası Nazım Hikmet sonrası yeni toplumcu şiiri çeşitli öğeleriyle kaynaştırarak kendisine özgü bir sese ulaşan Erhan Bener’e de ithafen “ İstiyorum ki Ahmet Erhan’ı okumadan ölme(s. 45)” dizeleriyle başlayan bir şiir yazmıştır.
Kitapta yer alan bazı şiirleri okuduğumuzda bir sahne canlanır gözümüzde, bazılarının ise bir hikâyesi vardır sanki. Örneğin, “Sonrası” şiiri bir meyhane ortamında içkisini yudumlayan adamın yanına usulca yaklaşan birinin soğukkanlılıkla işlediği cinayeti anlatması üzerine kurgulanmış gibidir. Cevher Hanım şiirindeki Cevher Hanım ise toplumumuzun genel kadınını temsil etmiş gibi. Cevher Hanım’ın dışarıdan çocuk sesleri eşliğinde kabadayılı, kumarlı, bakkallı çakallı mahallesinde dikiş dikerken eline iğne batar. Sonda yer alan “Kanıyor/ Diktiği çarşafa genç kızlığı(s.47)” dizesiyle toplumun bekaret anlayışına uzak da olsa gönderme yapılmıştır.
Salyangoz Ağızlar şiiri(s.26) çocukluğa özlemi, Yeni Çağ (s.68)şiiri günümüzde ötekileştirilen insanı, , Çukur şiiri(s.82) çocuk cinayetlerini, Tenekeci Memed(s.83), küçük şehir insanının varoluşsal problemlerini çağrıştırdı bana.
Hoşça Kal Kıbrıslı Leyla Hanım(s.72), Nilgün (s.73), Lamia (s.76) kadınlar adına yazılmış şiirlerdendir. Buradaki aşklar pek de sağlıklı ruh hallerini yansıtmaz.
İçerik dışında şiirlerde ahenk unsuruna yardımcı olacak herhangi bir ölçünün, sistemli bir uyak örgüsünün olmadığını söyleyebiliriz. Şiirin sağlam ses akışına eşlik edecek unsur, seslendirilmesi esnasındaki vurgu ve tonlama olacaktır. Söyleyişte bazen İkinci Yeni şiirinde sıkça karşılaştığımız bağlaşıklık kurallarına aykırı epey de dize dikkat çekmekte. Bu da şair üzerindeki İkinci Yeni etkisini göstermektedir.
Yukarıda bahsettiğim söyleşide “Türkiye’de şair yeterli değeri görüyor mu?” sorusuna Numan Çakır’ın cevabı şudur:
Şiir hep Tanrı’nın sözünün üstüne söz söylemek olarak görüldüğü için ya da bazı inançlarda şiir hep dışlandığı için işte Platon’un Devlet kitabında şairlerin dışarı atıldığı gibi bir durum olduğu için şiir hep lanetli olarak görülüyor. Şairlerin aslında deli gibi görülmesinin nedeni de belki bu. Yani şair söylenmiş bütün sözler üzerine söz söyleyen bir adam olduğu için toplumun hep dışında olduğu için bir pop star kadar değer görmüyor açıkçası.
Kelimeler /seslerin/kıyafetidir (s.58) diyen Meyus Atlar’ının şairi Numan Çakır’ın edebiyat dünyasında sağlam bir yere oturması, okurunun bol olması dileğiyle…
[1] Numan Çakır, Meyus Atlar, Sıfır Yayınları, İzmir, 2018.
[2] https://www.samsunhaber.com/web-tv/mert-volkan-gun-ile-genc-zirve-7-bolum-konuk-numan-cakir-h37236.html
[3] Numan Çakır, Bakma Zamanları, Kuytu Yayınları, Bursa,2017.