Ülkemizi derin yasa boğan 6 Şubat depreminin ardından ruhi yaralarını bir nebze de olsa sanatla, edebiyatla sarmaya çalışıyor insanoğlu. Tabii sessiz sedasız, tantanasız. Yeni basılan eserler, okurlarıyla buluşmaya başladı yavaş yavaş. Nisan ayı içinde yayımlanan eserlerden biri de Emin Gürdamur’un Önce Biraz Ağladılar[1] adlı öykü kitabı.
Yedi öyküden oluşan kitapta Önce Biraz Ağladılar adını taşıyan bir öykü adı yok. Birçok yazarın yaptığı gibi kitapta yer alan bir öyküyü kitaba ad olarak seçmemiş Gürdamur, öykülerde geçen bir ibareden, bir cümleden yola çıkılarak da koymamış kitabın adını, tematik bir adlandırma da söz konusu değil. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sında yer alan “Önce biraz ağladılar, sonra alıştılar. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır.” cümlelerinden evrensel bir düşünceden ilham alınarak konulmuş kitabın adı.
Avangard bir yazar Emin Gürdamur. Sadece konu seçimi ile değil, konuyu aktarış biçimiyle de yenilik peşinde. Genelde imgesel ve kapalı bir anlatımı seçiyor. Böylece, öykülerini okuru yeniden ve yeniden üretiyor zihninde. Hatta bazen yazar ile okurunun kurgusu örtüşmeyebiliyor da. Katıldığı söyleşilerde “Kelimelerin bile dünyadaki insan sayısınca anlamı varken imgeleri kim nasıl tutacak?” diyen yazar bu defa diğer üç öykü kitabına göre daha açık bir anlatım tercih etmiş. Tabii Emin Gürdamur sınırları içinde daha açık bir anlatım. Gerek kurgusuyla gerek kelime seçimiyle gerek üslubuyla öykülerine yine damgasını vurmuş.
Genel olarak öykülerinde evrensel dertleri olan karakterler yaratıyor Gürdamur. Onun kahramanları Dostoyevski kahramanları gibi varoluş sancıları çekiyor, iç hesaplaşmalar peşinde koşuyor. Hayata bir sıfır yenik başlamış, geçmişlerini peşinde sürükleyen, isyan ile tevekkül arasında bocalayan, arafta kişilere yer veriyor. Huzursuz ve mutsuz, dünya ağrısı çeken ve bu ağrıyı okuruna iliklerine kadar hissettiren karakterler bunlar.
Münacat, Tanrı’ya yakarış demek. Kitabın ilk öyküsü Nihat’ın Münacatı adını taşıyor. Yaşadığı büyük bir travma sonrası Nihat’ın Nietzsche, Muhammed İkbal, Hayyam gibi farklı çizgide okuduğu yazar ve şairlerin de etkisi ile kafası karışıktır. Yaşadığı acının etkisiyle Tanrı ile gelgitli bir ilişkisi şathiyelerdeki senli benli ifade tarzını anımsatır.
Sen yalnızlığı iyi bilirsin. Ama bu kadar çok şey bilmek kalbini yormuyor mu? (s.9)
Nedense Aslı gittikten sonra senin hep pişman bir Tanrı olduğunu hayal ediyorum. (…) Sanırım o gün beni savunmadın ve şimdi çok pişmansın. (s.10)
Gerçi bazı sabahlar müezzinin sesi, senin de ağlayabileceğin fikrini uyandırır bende. Haşa Tanrı’m, haşa. Sonra hızla uzaklaşıyorum bu düşünceden. (s.12)
Gülden’in Kemikleri, yazarın Yasak Ağacın Altında kitabında yer alan Hesap Günü adını taşıyan öyküsü gibi karanlık bir öykü. Ama o öykü kadar varoluşsal sancılar çekmiyor buradaki karakterler. Olay örgüsü bu öyküde daha belirgin, polisiye tadında ilerliyor öykü. Öykü içindeki ince detaylar nedeniyle kitabın kapak resmine de ilham olduğu kanaatindeyim. Ölüm döşeğinde çılgın bir yaşlı kadın Gülden Hanım’ı ve onun karanlık yanlarını tanırız. Öyküdeki “Theseus’un gemisi” felsefi kavramını öğrenmem öykünün kazanımlarından.
Mütercim’in Misafiri’nde olaylar, tekinsiz distopik bir atmosferde geçiyor. Yazarın ilahi bakış açısından hiç sezdirmeden kahraman bakış açısına geçerek öyküsünü aktarması büyük başarı. Tercüme yapmak için halasının göl kenarındaki evinde kış mevsiminde kalan Mütercim ile ilgili detayları 3. Tekil anlatıcı ile okurken, Meryem’in ve diğer kız kardeşin yaşadığı talihsizlikleri adını bilmediğimiz genç bir kadın aktarıyor okura.
Emin Gürdamur, toplumun dinamikleri içinde pek dillendirilmeyen konuları aktarmayı başaran yazarlarımızdan. Onun öykülerinde annesinin mezarı başında ona bir hayat kadınına duyduğu tutkuyu anlatan karakter de okuruz, farklı cinsel eğilimleri nedeniyle annesinin yolundan gitmek istemeyen genç kadının iç hesaplaşmalarını da. Ansızın Leyla, böyle öykülerden biri. Toplumun dışladığı karakterlerden Leyla’nın döngüsel yaşamı içinde kendine özel yarattığı hayalî bir dünyayı görürüz. Farklı zaman kipleri ve anlatıcı kullanımı öyküyü daha da yetkin kılıyor.
Bu şehrin harcı, senden önceki Leylaların sesleriyle karıldı. Sıcak asfalt, çelik direk, plastik gök. Sesleriyle. Senden öncekilerin ve senden sonrakilerin sesleriyle. Doğmamışların ve hiç doğmayacakların. (s.73)
Kitabın son öyküsü Sahaf Peyami’nin Masalı adını taşıyor. Peyami karakterini tanıdığımız öyküde Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli’ne gelen gizemli kadın gibi sahafa uğrayan Süreyya/ Ülker ile hayal- gerçek ikilemini yaşıyor Peyami’yle birlikte okur. Stefan Zweig’in Sahaf Mendel karakterini çağrıştıran Sabri Bey de öykünün dikkat çeken diğer karakterlerinden. Kitaplarla arası iyi olan her okurun sevebileceği bir öykü Sahaf Peyami’nin Masalı.
Okumalarında şiire geniş yer veren Emin Gürdamur’un şiirin olmazsa olmazı ahenkli söyleyişi Atları Uçuruma Sürmek, Herkesten Sonra Gelen, Yasak Ağacın Altında öykü kitaplarından sonra Önce Biraz Ağladılar’da da hissediliyor.
Üç öykü kitabındaki özgün kurgusu ve teknik arayışlarıyla, aldığı ödüllerle edebiyat dünyasında dikkat çekiyor Emin Gürdamur. Henüz çiçeği burnunda bu dördüncü öykü kitabı Önce Biraz Ağladılar’ın çokça okurla buluşmasını diliyorum.
[1] Emin Gürdamur, Önce Biraz Ağladılar, Ketebe Yayınları, İstanbul 2023.