Distopya, gelecekte olmasından korkulan, insanlık için bir felaket oluşturacak kötü ve istenmeyen muhayyel bir toplum hayatını ve devlet düzenini anlatan, tasvir eden, ütopyanın zıddını ifade etmek üzere kurgulanmış eserler için sıkça kullanılmaya başlanan bir terimdir.[1]
Son yıllarda 1984, Hayvan Çiftliği, Cesur Yeni Dünya, Körlük, Fahrenheit 451, Otomatik Portakal, Damızlık Kızın Öyküsü, Beni Asla Bırakma gibi dünya edebiyatının distopya türündeki önemli eserleri ön plana çıktıkça edebiyatımızda da bu türde eserler yazılmaya başlandı.
Akaş’ın “ Y” sinde ise Maalouf’un yarattığı kurgunun tersine dünya üzerinde Y kromozomunu taşıyan tek erkek olarak doğan Constantine üzerinden erkeksiz bir dünya kurgulanmış. İliada ve Arendi çiftinin evinin önüne bırakılan ve bu çiftin sahiplendiği bir bebek Constantine. Polise teslim edilirse üzerinde deneyler yapılacak, devlet ya da gizli güçlerce öldürülecek bir bebek.(s.14) Ondan önce son erkek bebek, 189 yıl önce İzlanda’da doğmuş; eşcinseller de dâhil olmak üzere var olan erkeklerin tümü izleyen 47 yıl içinde ölmüş ya da öldürülmüş, Y kromozomu taşıyan ve o dönemlerde artık iyice zayıflamış spermlerin yumurta hücresini döllemesini engelleyen virüs saldırısı sonucunda Y kromozomu yeryüzünden silinmiş. Dünya üzerinde “özgürlük, eşitlik, kızkardeşlik” anlamına gelen “Rektifikasyon Dönemi“ başlamış. (s. 17-27) Erkeklik, kökü kurutulmasaydı bütün insanlığı yok edecek bir hastalık olarak görülmekte. (s. 45) İliada ve Arendi çiftinin korkuları yersiz değil Constantine ile ilgili. Bu yüzden insanlık için büyük bir tehlike olarak görülecek oğullarının cinsiyeti anlaşılmasın diye Amerika’dan ayrılıp sürekli ülke değiştirmek zorunda kalacaklar. Siyahi olmak yüzyıllar geçmesine rağmen bazı ülkelerde hâlâ dezavantaj. İliada, Berlin’e geçecekken siyahi olan Arendi’nin orada sıkıntı yaşayıp yaşamayacağını araştırmak durumunda.
Romandaki distopik dünyada erkeklerin tarih içinde üretmiş olduğu tüm sanat yapıtları yok edilmekte, kadınlığa yararlı görüleceklerin de kadın sanatçılar tarafından üretilmesi anlayışı kabul görmekte. (s.19) Eser uyarlamalarında erkek rolleri kadınlaştırılmakta. Shakespeare’in “Hamlet”i uyarlanır mesela. Rektifikasyon öncesinden yapıtları orijinal haliyle sahnelemek ise ancak çağdaş ülkelerde mümkün. (s. 40-41)
“Prolog” başlıklı İlk bölümdeki olayları İlliada’nın anlatımıyla dinleyen okur, “ Analog” başlıklı ikinci bölümde örneğine az rastlanır bir anlatımla karşılaşır, Constantine’in yaptıklarını, yaşadıklarını “sen” dili ile öğrenir. “Reftifikasyon Günü” dünyanın ortak kutladığı tek gündür. O gün festival havasında kutlanır adeta. Dükkânlar süslenir, insanlar parlak renkli uçuk giysiler giyer, yiyecek içecek bedavadır. (s.74) Yolu İstanbul ile kesişen on yaşlarındaki Constantine çok kötü olaylarla karşılaşır. Erkek olduğu öğrenilen Constantine, Tit for Tat(TfT) adlı gizli bir örgütün eline geçer. Bu arada anneleri İliada ve Arendi, anneannesi Zelda Berlin’de hücreye kapatılır. Anneleri orada tecavüze uğrar, işkenceler görürler. Örgüt evine götürülen Constantine’in cinsel organlarına dönük işkence planları yapılır.(s.109) Örgütten müthiş bir fırtına sayesinde kurtulan Contantine polislerin eline geçecek büyük protestolarla yaşadığı ülkeye gönderilecektir.
Bu distopik dünyada çocuk fahişeliği oldukça yaygındır. Devlet denetimi altında huzur bulamayan Constantine, kaçtığında laboratuvardan sızmış bir virüs muamelesi görür. Çoğu insan yakalanmazsa insanlığın sonunun geleceğine inanmaktadır. Kaçtığı Kopenhag’da iki annesi de Cerco virüsü salgınında ölen Kibe ile geceleri para kazanmak için fahişelik yapmaya başlar Constantine. Onu bu işten İstanbul’dan beri onu kollamakla görevli Ursu kurtarır. “Bu kadar çok sayıda insanın benimle uğraşması normal mi?” diye sorar on yaşındaki Constantine. Ursu’nun, “Aslında kişi olarak uğraşmıyorlar seninle, koca bir Erkeklik fikriyle uğraşıyorlar; on binlerce yıl insanlığı şiddete ve zulme mahkûm etmiş yaratıkların yeniden canlanıp dünyayı ele geçirme ve bütün kadınları yeniden ezecek bir düzen kurma olasılığı onları dehşete düşürüyor(…)Diğerlerine bu korku çocuk yaşlarından itibaren öğretildi, ellerinde değil.(129-130)” cevabı bu distopik dünyayı anlamak adına oldukça anlamlıdır. Ölüm döşeğindeki Zelda torunu Constantine ile tanışana dek erkeklerin varlıklarından, tarihte yaptıklarından, düşünce biçimlerinden, kendilerini beğenmişliklerinden, küstahlıklarından, dünyanın sahibi olduklarını sanmalarından, her şeylerinden tiksindiğini itiraf eder.
Constantine çok küçük yaşlardan beri hormon tedavisi görmektedir. Kopenhag’a gitmeden önce bitmiş olan hormon haplarının yerine bu kez devlet leğen kemiğinin sol tarafına, deri altına bir hormon salınım çipi takar, zorunlu tedavi devlet eliyle sürdürülecektir artık. (s. 131) Zelda’nın ölümünden sonra ilk kez bir şeylere zarar verme, kırıp dökme, yok etme, öldürme gibi isteklerle o güne kadar kendisine zarar vermeye çalışmış herkese savaş açma düşüncesine kapılan Constantine, acılar içinde Ursu’nun hediyesi çakı ile deri altındaki çipi çıkaracaktır (s. 147).
Epilog adındaki üçüncü bölümde aradan on yıl geçmiş Constantine 20 yaşına gelmiştir. Bu bölüm erkek düşmanı bir gazeteci ile Constantine’in röportajından oluşmakta. Constantine, yazdığı “İstanbul Beyefendisi” adındaki romanı yüzünden dünyanın tepkisi ile karşı karşıyadır. Yaşadığı distopik dünyaya karşı tamamen zıt bir distopya üretmiş; yarattığı düşünsel metninde yeniden erkek nüfusunu artıran bir örgüt sayesinde erkeklerin yine kadınların korkulu rüyası haline gelmesini sağlamıştır. Peki bu on yıl içinde neler olmuştur? Constantine neler yaşamıştır? Ünlü biri olurken nelerden fedakarlık yapmıştır? Distopya devam mı etmektedir? Bu röportajda okur her şeyi öğrenir. Bu bölümde Constantine, günümüzün kadın yazarlarına, özellikle distopik romanlar arasında örnek gösterilen “ Mülksüzler”in kadın yazarı Ursula K.LeGuin’e de bir selam göndermiştir.
Cem Akaş’ın “Y” adlı romanı, son dönemlerde edebiyatımızda da kendini göstermeye başlayan distopik romanlar arasında sağlam bir yere oturmaya aday bir roman. Tamamen kadınların hakim olduğu erkeksiz bir dünya hayali, okuru dengenin olması gerektiği düşüncesine ulaştırıyor.
[1] Ö. Faruk Huyugüzel, Eleştiri Terimleri Sözlüğü, Dergah Yayınları, İstanbul 2018, s.115.
[2] Cem Akaş, Y, Can Yayınları, İstanbul 2018, s.
[3] Amin Maalouf, Béatrice’ten Sonra Birinci Yüzyıl, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2018.
[4] Özgür olan(bedava olan) özgürleştirilmiştir./Az, çoktur./Eşit, daha fazladır./Herkes birdir./Kuşku, barıştır. (Akaş, a.g.e., s. 27).
[5] George Orwell, 1984, Can Yayınları, İstanbul 2017, s. 26.
[6] George Orwell, Hayvan Çiftliği, Can Yayınları, İstanbul 2017, s. 41.