Melih Yıldız: “Hotman’ın Öyküleri”nin ortaya çıkış süreci nasıl başladı?
Nilgün Çelik: Pandemi öncesinde her ay yüz yüze yaptığımız Faruk Duman atölyelerine pandemide ara vermeden online olarak devam ettik. Hotman Öyküleri o döneminde başladı. Aslında Hotman’ın maceralarını içeren bir seri olacağını düşünmemiştim. İlk ÇALIM adlı öyküyü yazdıktan sonra başka bir öyküye geçmekti düşüncem. O günlerde Faruk Duman’ın Kaptan Kanca ve Öbür Yeni Öyküler kitabını okumuştum. Çok beğenmiştim. Hocamla atölyeler hakkında konuşurken Kaptan Kanca’yı çok beğendiğimi ve benim de Hotman ve Öbür Yeni Öyküler’i yazacağımı öylesine espiri olsun diye söyleyivermiştim. Gülmüştük. Sonra atölyede öyküm beğenilince devamı geldi. Aslında bir şaka gerçeğe dönüştü. Ve kitabımın veri tabanı annem.
Nilgün Çelik: Öncelikle çok teşekkür ederim. Kitabın içindeki anlattığım mekanlar ve isimleri yani her şey gerçek. Kastamonu’nun Cide/ Şenpazar ilçesine bağlı, birbirine uzak köyler, tepeler tarlalar anlattığım yerler. Şimdi orada yaşam koşulları gerçekten üzücü. Artık köylerde genç yok. Çoğu hane kapalı dumanı tüten hanelerde de yaşlı birkaç insan var. Eğer biraz gücünüz kuvvetiniz varsa orada yaşam cennet. Yaşlılar için zor tabi.
Ben her sene gitmeye çalışıyorum annemle. Samimiyetle söylüyorum ki köyümü, ağaçları, kapının önündeki oluğu dahi özlüyorum. Ben köyde doğup büyümedim ama çocukluğum gençliğim orada geçmiş gibi özlüyorum. Yaşım ilerledikçe bu bağ daha da kuvvetleniyor. Bir de doğal koşullar deyince, orman yaşayan, üreyen, büyüyen bir canlı. Eğer bir iki sene köydeki evimize gitmeyelim orman, evimizi içine alabilir. Şu fantastik kitaplardaki filmlerdeki gibi. Yani: Orman yürüyor.
Melih Yıldız: Köy gerçeklerini anlatan öykü ve roman kitaplarına günümüzde pek rastlamıyoruz. Ancak “Hotman’ın Öyküleri” köy gerçeklerini anlatan bir öykü kitabı. Bu kitabı kaleme alarak neleri hedeflediniz?
Nilgün Çelik: Köy öyküleri olsun, doğa olsun iddiasıyla başlamadım. Sadece gerçeğe en yakın, en düz, en maceralı öykü gibi öykü yazmaktı amacım. Sosyolojik açıdan bir yere dikkat çekmek üzere de yazmadım. Fakat köydeki inanç ve inanışları, insanların olaylara tutum ve davranışlarını tabi ki yazmaktı niyetim. Bazen komik bazen hüzünlü olaylar vardı. Yazılmamış, bahsedilmemiş bir coğrafya vardı ve orada aklımda kalan karakterler vardı, yazmak istedim. Benim ÇALIM’la başladığım bu serüvende sadece ata toprağında gördüğüm, kimi hüzünlü, kimi komik aklımda kalan kahramanlarla bir kurgu yaratıp onları tek öyküde yaşatmaktı. Sonra devamı gelince doğal olarak köy öyküleri oldu. Sonra baktım ben bunu minnetle, vefayla yapıyorum. Öykülerime bir birçok yakınım girdi. Babam, babamın babası girdi, annem, annemim babası girdi. Halam girdi. Elbette başka yaşamlarla harmanlanıp kurgulandılar. Yazdıkça vefaya dönen öyküler oldu. Hedeflemeden başlamıştım ama kendi kendine hedefi oluşturup o hedefi buldu öyküler. Böylece atalarımı belki de memnun etmişimdir.
Melih Yıldız: Öykülerinizin ana kahramanı Hotman’dan bahseder misiniz? Her öykünüzün ana kahramanı onun olmasını istemenizin özel bir nedeni var mıydı?
Nilgün Çelik: Çocukken yaz tatilimi ailemle en az on gün köyde geçirirdik. Hotman o günlerde tanıdığım bir akrabamız aslında. Takım giymiş, kravat takmış köyün içinde dolaşan ufak tefek bir adamdı. Ama öykülerimde çocukluğumda tanıdığım Hotman’dan uzaklaştı. İsim aynı kaldı karakter başkalaştı. Dolayısıyla çocukluğumdaki tipini görünce sevdiğim, ismini duyunca korktuğum o karakteri hiç unutmadım. Kişiliğiyle değil ama ismiyle yaşatmak istedim belki de. Öykülerimin tamamının Hotman etrafında dönmesini isteyerek yaptım. Dedim ya, bir şaka yaptım gerçek olacaktı. Hotman ve Öbür Yeni Öyküler…
Melih Yıldız: Günümüzde insanlar köylerinden epey uzak bir yaşam sürüyorlar. Tarım alanları azaldı ve geleneksel anlamda ise çiftçilik neredeyse yapılmıyor. Bu konuya kafa yormuş bir yazar olarak yapmış olduğunuz gözlemler neticesinde Türkiye’nin bu yönü hakkında neler söylemek istersiniz?
Melih Yıldız: Edebiyat tarihimizde Anadolu’yu, Anadolu köylüsünü çok güçlü biçimde kaleme alan yazarlarımız var. Peki, sizin yolunuzu aydınlatan bir yazar oldu mu? Kimlerden etkilendiniz?
Nilgün Çelik: Daha çok yolum olduğunu biliyorum ve “yolumu aydınlatan” kelimesi tam yerinde oldu aslında. Yazmaktan vazgeçtiğim, okur olarak kalmaya karar verdiğim zamanda Faruk Hocamla karşılaştım. Onun kitaplarındaki doğa, olağanüstülük yani masalsı anlatım, kurgunun güçlü bir olay üzerine kurulu olması tabi ki beni etkiledi. Doğa Betiği muhteşem bir kitap mesela. 2018 yılından beri Sus Barbatus! umuz var. O kitabı okuyup doğaya o anlatıma hayran kalmamak, mümkün değil. Dolayısıyla evet hocam yolumu aydınlattı. Tabi doğa deyince Yaşar Kemal. Kurgusuyla diliyle her kitabı hazinedir Yaşar Kemal’in. O anlamda bizler çok şanslıyız. Sabahattin Ali. Eski, köyde geçen öyküleri vardır. Bir kağnının sesini anlatır. Okurken o sesi duyarsınız. Şu an aklıma gelenler. Elbette daha vardır.
Melih Yıldız: “Hotman’ın Öyküleri” Kastamonu’nun muhteşem orman köylerinde, köy gerçekliğini tema edinmiş birden çok öyküden oluşuyor. Okuyucularınız bundan sonra böyle bir tematik öykü kitabı okuyacak mı?
Nilgün Çelik: Benzer bir öykü dosyam yok ama aslında yine köyde geçen birkaç öykü çıkacak kadar olay ve hatta bir polisiye konusu var. Şu anda biraz zaman geçmeli diye düşünüyorum. Ayrıca yine köyde geçen, mistik bir novella roman dosyam hazır, o şu an bekliyor.
Bugünlerde daha önce yazmadığım bir türde yazmaya çalışıyorum. BU bana çok heyecan veriyor. Başarabilirsem ne mutlu bana. Tamamlandığında tepkileri de şimdiden merak ediyorum.
Ve güzel sorularınız için teşekkür ederim.