Mevsim Yenice: Nuray Atacık’ı kısaca tanıtır mısınız?
Nuray Atacık: Roman okumayı, bilimi, kedileri, sıcak yaz günlerinde ağaç gölgesinde uzanıp tembellik etmeyi, tavlayı, yolculuklarda pencereden süzülen başka hayatları izlemeyi, sohbeti, kuzguni siyahı, yalnızlığı ve günde dört saat dünyanın varlığından uzaklaşıp öğrenci kahvelerinde yazı yazmayı seven eski iş kadını, gecikmeli olarak yazarım.
Mevsim Yenice: Çocukluk hayalinizi gerçekleştirmiş olmanın hissettirdikleri nelerdir?
Nuray Atacık: Yaz meyveleriyle dolu bir tabaktan en sevdiğimi sona saklamak gibi. Hem şu ana kadar tattıklarımın lezzeti damağımda, hem de olgun şeftalinin sulu ve kışkırtıcı aroması beni bekliyor. Diğer yandan yazar olmayı sadece düşlediğim zamanlarda daha özgürdüm. Hayali gerçeğe dönüştürmenin somut zorluklarıyla yüzleşmek biraz ürkütücü. Az zahmetle eşsiz bir hikaye yaratacak kabiliyetim olduğunu sanıyordum, çocuksu bir hayalperestlikmiş. Çok çalışma ve çaba gerektiriyor, yine de sonunda istediğim nitelikte bir esere ortaya çıkması her zaman olası değil. Tek kişilik zorlu bir yolculukmuş yazmak, neyse ki çok zevkli.
Mevsim Yenice: Neden roman ve neden polisiye?
Nuray Atacık: Hikâye anlatıcılığını seviyorum. Roman katmanlı yapısıyla geniş bir yaşam alanı sunuyor, kahramanları çok boyutlu olarak tanımaya ve aktarmaya imkân veriyor. Anları analiz etmek ve birbirine örerek yeni bir yapı inşa etmek hoşuma gidiyor.
Polisiye elbette edebiyatın her türü gibi farklı ve deneysel yaklaşımlara açık olsa da temelde az çok belirli bir çerçevesi var. En belirgin kural bence olay örgüsünün ön planda olması. Karakterlerin duygu, düşünce ve davranışlarını olaylar üzerinden paylaşmak benim yazım üslubuma yatkın. Hayal gücümü rahatlıkla kullanabildiğim, akılcı yanımı besleyen, merak ve macera ile çeşnilenen bir tür polisiye ve yazmaktan keyif alıyorum.
Mevsim Yenice: Polisiye yazarı olmanın avantajları ve dezavantajları sizce nelerdir?
Nuray Atacık: Her yazar gibi ben de okunmak ve beğenilmek arzusundayım. Fener Balığı yayına hazırlanırken açıkçası pek de dikkat çekeceğini sanmıyordum. Her yıl çok sayıda ilk roman basılıyor ve büyük kısmı maalesef kalabalığın içinde yitip gidiyor. Benzer bir duruma kendimi hazırlıyor, ilk romanımı sadece arkadaşlarımın okuyacağını düşünüyordum. Oysa polisiye edebiyat alanında birikimli, meraklı, özenli ve yeniliğe açık bir okur kitlesi varmış. Fener Balığı polisiye etiketi ile yayınlanınca fark ettiler. Benim için polisiye yazmak onlar sayesinde avantaja dönüştü. Tanımadığım insanlarla ortak bir paydada buluşabildim. Henüz tek romanı yayınlanmış bir yazar olarak önemli bir dezavantajla karşılaşmadım.
Mevsim Yenice: Okur kitlesinin polisiyeye bakış açısı nasıl sizce? Polisiye sevilen, kabul gören bir tür mü?
Nuray Atacık: Edebiyat zevklerin ve tercihlerin oldukça inceldiği sanat dallarından biri. Türleri keskin hatlarla birbirinden ayırmak da, benim gibi mühendis bir zihnin çok gereksinim duyduğu net tanımları yapmak da pek mümkün değil. Yine de, fantastik, bilim kurgu, gerilim ve polisiye gibi etiketlenebilecek türler kitapçılarda ayrı raflarda duruyor ve okurların bir kısmından mutant muamelesi görebiliyor. Asala fantastik veya bilim kurgu roman okumayanlar olduğu gibi, iyi yazılmış edebiyatta tür tercihini bir kenara bırakan pek çok okur olduğuna da inanıyorum. Polisiye kurgu sinemada kendine geniş yer buluyor, edebiyatta aynı ağırlıkta olmasa da epey seveni var bence.
Mevsim Yenice: Siz polisiye ağırlıklı mı okuma yapmaktan hoşlanıyorsunuz? Başarılı bulduğunuz polisiye kitapları bizimle paylaşır mısınız?
Nuray Atacık: Pek çok okur gibi ben de farklı damarlardan besleniyorum kitap seçerken. Yeniden okumak istediğim bazı klasiklerin yanı sıra güncel Türk edebiyatının ve iyi çevirilerin peşindeyim. Arkadaşlarımın önerileri, dergilerde yayınlanan değerlendirmeler, roman veya öykülerde gönderme yapılan eserlerden yola çıkarak oluşturuyorum listemi. İlk kez tanıştığım bir yazardan etkilenirsem hemen bütün kitaplarını alıyorum. Okumalarımda ağırlık merkezi polisiye değil açıkçası. Kriterim beni içine çekecek incelikle işlenmiş hikayelerin sade ve ekleyici bir üslupla anlatılması. Patricia Highsmith hayranıyım. Son zamanlarda Kurt Vonnegut ve Ursula K.Leguin külliyatlarını tamamlama peşindeyim.
Mevsim Yenice: Kitabınızın ismi hem kitabınıza çok uygun hem çok çarpıcı, seçerken nasıl bir süreçten geçtiniz?
Nuray Atacık: Romanı yazarken Kâbus adını vermiştim. Ana karakterlerin en derininde gizli kâbuslarıyla yüzleştiği bir hikaye olarak kurguladım. Oğlak Yayınları basmaya karar verince isminin tam da arzu ettiğim gibi olmadığını fark ettim. Baş roldeki Barlas’ın rüyalarında yer alan vahşi görünüşlü deniz yaratığını aramaya başladım. Kocaman kafasına ve açgözlü ağzına oranla küçük bir gövdesi olan, dipte yaşayan, sahte bir ışık yayarak avlarını kandırıp kendine doğru çeken fener balığının fotoğrafını gördüğüm anda onu tanıdım, Barlas tam karşımdaydı.
Mevsim Yenice: Kapak seçiminiz de oldukça başarılı. O süreçten bahseder misiniz?
Nuray Atacık: Kapak tasarımı yayınevi tarafından yapıldı, ben de beğendim. Oğlak Yayınları’nın Maceraperest Kitaplar serisi polisiye edebiyata gösterdiği ilgi ve incelikli zevkiyle nitelikli yayınlar yapıyor. Okurların bir kısmı beş yüz sayfayı aşan Fener Balığı için kullanılan formatı küçük buldu ama ben biraz da nostaljik polisiye romanların boyutuna uygun olmasından hoşnut kaldım.
Mevsim Yenice: Bence romanınızı emsallerinden ayıran en iyi özellik karakterlerinizin derinliği. Hemen hemen hepsiyle empati kurabiliyor okur. Uzun yıllar iş dünyasındaydınız, karakter yaratırken bundan beslendiniz mi?
Nuray Atacık: Yirmi dört yıllık iş yaşamımda Güney Afrika’dan Pakistan’a, Sri Lanka’dan Lübnan’a onlarca ülkeye seyahat ettim. Gittiğim ülkelerde sokaktaki insandan, cumhurbaşkanlarına kadar her ortama kabul edildim, farklı kültürlerle ticaret yapmanın zevkini ve zorluklarını yaşadım, son derece renkli dostlar edindim. Hem Türkiye’de hem de dünyada pek çok politikacı, bürokrat, beyaz ve mavi yakalı iş insanıyla birlikte çalıştım.
Rekabet, çıkar çatışması, cinsiyet ayrımcılığı, aşırı milliyetçilik, din ve mezhep farklılıklarını vesile edip birine eziyet edenleri de, samimiyet, saygı ve dostlukla iletişim kurmanın sırrına varanları da tanıdım. Gördüm ki kişilerin karşısındakine yaklaşımı ülkesinin koşullarından, ekonomik durumundan, kariyeri ve toplum içindeki konumundan, kütür ve tarihinden bağımsız, tamimiyle kişisel.
Daima insanları gözlemlemeye ve analize meraklı oldum. Özellikle kelime seçimleri ve beden dili izleme alışkanlığım var. Psikolojik tahliller içeren romanları çok severim. Hayat boyu biriktirdiklerimin içinden süzülüp gelen izler biçim değiştirerek roman karakterlerine dönüştü.
Mevsim Yenice: Romanınızın bir diğer başarısı da bana kalırsa “iyi-kötü” ikilemini okuyucuya bırakmış olmanız, bilinçli bir tercih gibi geliyor bana. Yani yazar olarak tepeden bakıp “hımm bu kötüydü ve cezalandırıldı” diyerek okuyucuyu yönlendirmekten kaçınıyorsunuz. Bunun hakkında ne söylemek istersiniz?
Nuray Atacık: Benim meselem ne cinayeti çözmek, ne de adaleti sağlamak. Yazarken gerçekte kişiliğimizi ve hayattaki tercihlerimizi belirleyen etkenleri bulmaya çabalıyorum. İnsanlık karar verme mekanizmalarını analiz etmek için kapsamlı tıbbi araştırmalar yapıyor, yeni görüntüleme teknikleri sayesinde nörobilim hızla ilerliyor ama henüz bir tür organik robot mu, yoksa çözülemez karmaşıklıkta bir mucize mi olduğumuz belli değil. Kendimizi bile tam olarak anlayamazken yaşamımızı kontrol altında tutmak neredeyse imkânsız. Hayat karşısında çaresiziz. Kader bence bu dünyada icat edilmiş en iyi antidepresan.
Roman dünyası gerçek hayatın kompleks yapısını bir nebze sadeleştirerek belirli veriler ışığında olan biteni anlamamıza, kendi penceremizden bakarak değerlendirmemize imkân veriyor. Hayatta “iyi-kötü” kavramları nasıl kolayca geçirgenleşiyor ve şartlara göre birbirine dönüşüyorsa edebiyatta da aynısı olmalı bence. “Tanrı anlatıcı” kavramını bir anlamda olaylara müdahale etmeyerek ve adalet sağlama çabasına girmeyerek gerçekleştirmeye çalıştım. Her bir okur kendi vicdanı çerçevesinde karakterleri yargılayacaktır. İdealleştirmekte itibarsızlaştırmakta okurun elinde.
Mevsim Yenice: Polisiye yazmak bambaşka bir disiplin, kurgu içindeki detayları kritik noktalara yerleştirmek kıvrak bir zeka gerektiriyor. O detayları bulmak için özel bir çalışma yaptınız mı, romanın araştırma kısımlarından bahseder misiniz?
Nuray Atacık: Kurgu bence polisiye bir romanda en önemli yapı taşı. Dil, üslup, betimlemeler, metaforlar ve anlatılan esas olay ne kadar iyi olursa olsun, kurgu yeterince güçlü değilse, polisiye okumanın tüm zevki uçup gidiyor. Sahnelerin yapısını ve sıralamasını oluştururken elimden geldiğince özenli oldum.
Tüm romanın jurnalini tutuğum bir çalışma tablosu hazırladım ve her sahnenin zamanını, mekânını, katılımcılarını hatta eş zamanlı olarak orada olmayan diğer karakterlerin o anki meşguliyetlerini kaydettim. Romanda yer vermediğim bir sürü detay çalışma tablomda vardı. Bu sayede epeyce kalabalık Fener Balığı kadrosunu yönetmeye çalıştım.
Teknik konularda da araştırma yaptım. Denizden çıkan bir cesedin nasıl görüneceğini öğrenmek için okuduğum Adli Tıp ders notları çalışmalarımın en ürkütücü ve rahatsız edici kısmıydı.
Mevsim Yenice: Okuyucudan gelen yorumlar nasıldı?
Nuray Atacık: Fener Balığı bana çok keyifli bir dönem yaşattı. Sayesinde Kara Hafta Polisiye Edebiyat Festivaline davet edildim, kitap fuarında panelde yer aldım, televizyonda, radyoda ve dergilerde söyleşilere katıldım. Okurlara direk temas edebildiğim ortamlarda bulundum ve sosyal medya üzerinden yorumlarını izledim. Beğenilerini ve eleştirilerini benimle paylaşan herkese teşekkür ediyorum. Kendimi “yazar” hissetim, çocukluk hayalimin gerçekleşmesini sağladılar.
Mevsim Yenice: İlerisi için projeleriniz neler?
Nuray Atacık: Şahane romanlar okumak, kedilerimizi heyecanlandıracak yeni oyunlar bulmak, bir kaç yaz günü daha ağaç gölgesinde kestirmek, dostlarla kısa seyahatlere çıkmak, yeşili ve kahverengini sevmeye çalışmak, günde dört saat dünyanın kapatma tuşuna basıp yazı yazmak için öğrenci kafeteryalarında plastik sandalyelerde oturmaya devam etmek istiyorum. Umarım bir gün ben de şahane bir roman yazabilirim.
Teşekkürler.
Keyifle roman yazım sürecini okudum. Bana da yol gösterecek. Özellikle sahne oluşturma yöntemin bana yol gösterecek. Romanının başarılı olmasına çok sevindim. Keyifle huzurla Şahane romanını yazman dileğiyle
Teşekkürler, sevgilerimle