Nuray Salman-Haydar Eroğlu: Bizler için sizi tanımak çok önemli. Hilmi Yavuz’u kısaca bize anlatmanızı istesek! Hilmi Yavuz nasıl bir çocukluk, gençlik yaşadı, bize neler anlatırsınız o yıllardan?
Hilmi Yavuz: Çocukluk, İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır: Anadolu’nun sessiz ilçelerinde: Orhangazi [Bursa],ve Terme [Samsun]. 1940’lı yıllarda, taşrada, çocukluk, tekdüze ve bir örnektir: Orhangazi ya da Terme’de değişmez! İlkokulda, kırmızılı, mavili toprak bilyelerle [Orhangazi’de ‘mile’ diyorduk!], yere çizdiğimiz üçgenlerden onları çıkarma; küpeli uçurtmalar, kaydırak! Anadolu’nun ilçelerinin çoğunda elektrik yoktu o yıllarda: Çiçek işlemeli gaz lambasının ışığında okumalar: Ortaokulda futbol! Terme’de Hacı Kuzu köşkünün önünde ya da Aliye Abu’nun bahçesinin arkasındaki çimenlerde [sahibinden korkarak!]; İstanbul’da Zeyrek’te [bir yıl da İstanbul’daydık: İlkokul 4. sınıfı, Fatih’te, 40. İlkokul’da okumuştum!], Fenerci Hüseyin Çıkmazı’ndaki dar yolda futbol, hep futbol! İlk gençlik, İstanbul demek. Lise yılları! Sonra bohem, sonra Londra!
Hilmi Yavuz: ‘Doğudan Batı’ya savrulan’ doğru bir saptama değil! Doğrusu: ‘Hem Doğu’yu hem Batı’yı birlikte ‘edinmek’! [Ben Osmanlıcasını yeğliyorum: ‘Temellük etmek!’, kendi mülküm kılmak!] Biliyorsunuz: 19. yy’dan bu yana medeniyet tarihimiz, bize hem geleneksel hem de modern [Tanpınar’ın deyişiyle] ‘hayat şekilleri’ni bir arada, eşzamanlı yaşamayı öğretti. Şiirimiz de öyle olmalıydı elbet: Hem geleneksel (Doğulu] hem de modern [Batılı]!
Nuray Salman-Haydar Eroğlu: Akademisyen, edebiyat eleştirmeni, televizyoncu, gazeteci ve en önemlisi şairsiniz. Konferanslara gidiyor, edebiyat buluşmalarına, imza-söyleşi etkinliklerine katılıyorsunuz… Bu bağlamda sormak istiyoruz. Edebiyat matineleri, edebiyat-edebiyatçı, okur ya da seyirci arasındaki üçgenini nasıl tanımlar Hilmi Yavuz? Ayrıca bu kadar uğraş arasında okuduklarınızı merak ediyoruz…
Hilmi Yavuz: Şiir okuru, tanımı gereği, nitelikli okurdur; -ya da öyle olmak durumundadır! Nitelikli okur, evet, çünkü hem anlamak hem de haz duymak ya da bunlardan biri için belirli bir zihinsel ve duygusal eğitim ya da donanım gerekir. Elit okurdur şiir okuru. Fuarlardaki imza günleri ise, şaire, hangi tip okurla karşı karşıya kaldığını gösterir.
Okuduklarım, çalışmalarımla ilgilidir genellikle: Badiou’nun ‘Sonsuz Düşüncesi’ örneğin. Daha çok felsefe, -bugünlerde!
Nuray Salman-Haydar Eroğlu: Gelinen noktada kitap tanıtım yazılarını aşmayan yazıların ötesinde nesnel bir eleştiriden söz edebilir miyiz günümüzde? Türk şiirinin/edebiyatının eleştirmenin azlığından mı, yoksa yokluğundan mı şiir/edebiyat eleştirisi bir edebi tür değil pek, şiir/ var da eleştirisi mi yok ya da?
Hilmi Yavuz: Şiiri eleştirisi, bence anlamsız bir uğraştır. Asıl önemlisi ise, şiiri kuramsal okumalara açmak! Kolay değil elbet! Disiplinlerarası bir entelektüel donanım istiyor: O da -maalesef!
Nuray Salman-Haydar Eroğlu: Mallerme, “Şiir fikirlerle değil, sözcüklerle yazılır,” sözünün sizdeki karşılığı nedir?
Hilmi Yavuz: Mallarmé’nin sözü, modern şiirin ne olduğunu bildirir; -daha doğrusu, modern şiirin özetidir.
Nuray Salman-Haydar Eroğlu: Ernst Fischer, “Çürüyen bir toplumda sanat dürüstse çürümeyi yansıtmalıdır,” demiş. Bu bağlamda çürümenin sanata/şiire yeterince yansıdığını düşünüyor musunuz, neden?
Hilmi Yavuz: Fischer haklı. Şiir, bir bayağılaşma, yozlaşma ya da çürüme söz konusuysa bunun dışında kalamaz elbet. Bu konuda son iki şiir kitabıma, ‘yara şiirleri’ ve ‘lânet şiirleri’ne bakılsın!
Nuray Salman-Haydar Eroğlu: “Bu ülkede edebiyatın özellikle şiirin kıymeti yok. Şimdilerde roman moda. Yazmaya şimdi başlasaydım roman yazardım,” demişsiniz bir konuşmanızda… Günümüz şiirinin Türk şiiri içindeki yeri, Türk şiirinin de dünya şiiri içindeki yeri hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Hilmi Yavuz: Türkiye’de yazılan şiirin giderek bir düzey düşüklüğü ile malul olduğunu düşünüyorum. Bundan örneğin 70 yıl önce bu ülkede yazılan şiirin düzeyinin çok altında seyrediyor! Dünya şiirini, ancak bildiğim dillerde izleyebiliyorum. Orada da durum farksız:Bir Eliot, bir Pound, ya da bir Desnos yok!
Nuray Salman-Haydar Eroğlu: Hilmi Yavuz’un yapmak isteyip de yapamadığı neler var dersek bize neler söyler…
Hilmi Yavuz: Yapamadıklarım, yapacaklarımın teminatıdır!