Ne Dediler?
Nuray Salman ve Haydar Eroğlu, Ömer Turan’ı sordular başka şairlere, bakın ne dediler?
Ömer Turan’ı Tanımlamak!
Attila Aşut:
Ömer Turan, aşkın bir şiir coğrafyasının, bereketli Trabzon toprağının ürünüdür. Yayla çiçeklerinin kokusuyla büyümüş; dikenli çalılıklarda dizlerini acıtarak böğürtlen toplamış; komarı, lazutu, zifiri, zulufu tanımış; zizille, zinosla dostluk kurmuş; yer sofralarında mısır ekmeğinin, zagudanın, hamsikuşunun, kuymağın, turşu kavurmasının, lazböreğinin tadına varmış; karadutla, karayemişle tanış olmuş kara zıpkalı uşakların karayazılı diyarı Karadeniz’in has bir çocuğudur. Otların yurdundan, hamarat karıncaların yuvasından, kuşların kalbinden seslenir bize. Kıyıkentin zengin şiir geleneğini özümsemiş, birikimini bu yörede oluşturmuş ama yerel bir ozan olarak kalmamıştır. Şiir yolculuğundaki çıraklığını bize hiç duyumsatmadan kendi içinde yaşamış, o yüzden daha ilk kitabı “Üryan ve İsyan”la usta bir ozan kimliği kazanmıştır. Bedri Rahmi’den Orhan Veli’ye, Edip Cansever’den Cemal Süreya’ya çağdaş Türk şiirinin tüm ustalarından öğrenmiş ama kimseye öykünmemiştir. Ömer Turan, erken yaşta kendi sesini, özgün dilini yaratmayı başarmış; poetikasını kurmuş bir ozandır.
Daha ilk durakta, “içerken şarabı / dudakta / kanadığını gördüm üzümün” diyebilen bir yeteneğin yerelde sıkışıp kalmayacağı belliydi! Nitekim çok geçmeden “ipini çekip” o kentin, başka iklimlere açılmış; “Kedi Güzü”nden “Dünyanın İlk Sabahı”na merhaba demiştir! Bir başka deyişle, şiir atına binip “şiir kenti”nden “şiir ülkesi”ne doğru yola koyulmuştur…
“At” metaforu hep önemli olmuştur onun için: Şiir atı, imge atı… Sonra kekeme atlar, delikanlı atlar, mahmuzlanan atlar, rahvan atlar, dörtnala atlar… Böyle böyle, “Atların Günü”ne ulaşmıştır en sonunda!
Neredeyse her dizesi imge yüklüdür. İlkyazdan topladığı sözcüklerle oluşturur imgelerini. Şiirinde boy veren çiçekler de türlü türlüdür: Narçiçeği, ıhlamurçiçeği, açelya, akasya, erguvan, menekşe, nilüfer, fesleğen, gelincik, gül ve karanfil; hepsi“fısıltıyla öpüşür” dizelerinde. Olmayan çiçekleri de kendisi yaratır: Aşkçiçeği, uçurumçiçeği…
Ama daha önemlisi, Nâzım’la, Pavase’yle, Marquez’le, Frida’yla, Sylvia Plath’la, Che ve Evo Morales’le olan gönül yoldaşlığıdır. “Onlara Önsöz”ü biraz da bu duygudaşlıkla yazmış, gönül borcunu şiirle ödemek istemiştir.
Gezi’nin fırtına çocuklarıyla da her daim kol koladır. Direnişin simgesi Berkin Elvan’ın ağzından anlatır Haziran günlerini: “geliyorlar, ekmek ve gül iklimi bir geçmişten / çarşılarda devrimci isyan kalabalığı / ve havada elvan kokusu / beni bir dağın kalbine yatırıyorlar”.
Yeraltında kefensiz yatan Soma madencilerinin ve gözaltında yok edilen devrimcilerin de ağıtçısıdır. “Ölü Çocuklar Ağıtı”nı onlar için yakar ve tarihin kütüğüne, “her anne devletten bir oğul alacaklı” diye not düşer. Edip Abi’sine de “yakup’u ben çağırdım” diye selam göndermekten geri durmaz.
Ömer Turan’da Ömer Asım Aksoy’un dil bilinci, Ceyhun Atuf Kansu’nun bağımsızlık tutkusu vardır. Onların adını taşıyan şiir ödüllerini art arda alması rastlantı değildir.
Ömer Turan, bütün bunların ötesinde iyi insan, iyi yurttaş, iyi arkadaştır! Erdemlidir. Vicdanlıdır. Onun bu kişilik özellikleri, şiirini daha da değerli kılmıştır benim gözümde.
Ömer Turan, şiirimizde kendine sağlam bir yer edinmiştir. Ama orada kalacak değildir. Ben zarımı çok önceden atmıştım onun için. Daha iyi yerlere geleceğinden hiç kuşkum yok.
Siyahdenizlerin Korsanı
Emel İrtem:
Ömer Turan dil ile düşünen dili mesele etmiş kendi seçkin okurunu yaratmış, coğrafyamızın kuzeyinden eserek modern şiirimizi zenginleştirmiş bir şairdir. Onun şiir dünyasında kederin- mutluluğun, coşkunun- durgunluğun, huzurun-huzursuzluğun çarpıştığı, karşıt duygu evrenlerinin abartısız gösterişten uzak o alçak gönüllü dil düzleminde bir araya geldiği, atmosferi yakalar okur.
Merkezden uzakta bir merkez, yaşadığı şehirde nefes, bir şiir çekim merkezi oluşturma çabası bile umutları tazelemek için yeter. Şiirinde Türkiye’yi okuruz Ömer’in ve yazdıklarının havadan değil, hayattan süzülmüş olduğunu biliriz.
Şöyle düşünüyorum; bir ressam gibi o. Şiirle resim yapıyor. Küçük fırça darbeleriyle sözcükleri harekete geçirip zihnimizi dürtüyor ve hatırlatıyor. Ama bütün bunları dikiz aynasının üstüne yapıyor. Bu yüzden gözümüz hep orada. Ardımızda kalan da ve ardımızdan gelen de…
Bilge bir şiiri var Ömer’in
Hakkı Zariç
Ömer Turan ile şiirde akrabayız ve hatta daha da ötesi aramızda kan bağı var. Bu bağı şiir oluşturuyor ve güçlü kılıyor, evet. Bilge bir şiiri var Ömer’in, göstermeye ya da parmak sallamaya çalışmıyor. Aksine sükunetle kavga ediyor. Kiminle çatışıyor sorusuna verilecek yanıt çok açık. Uzlaşmaz olduğumuzla çelişkileri derinleştiriyor Ömer. Fiyaka olsun diye değil, bir yaşam nedeni olarak yapıyor bunu.
Sabah çayını demlerken de, çocuğunun saçlarını severken de aynı ciddiyetle bakıyor hayata. Onun uzakta bir yerde olması hiç fark etmez. Derin bir sezgiyle, Ömer’in varlığını düşünmek
aynı zamanda güven veriyor bana. Yanlış yapsan uyaracak biri Ömer, kötü yazsan eleştirecek biri, zorda kalsan elini atmaktan bir an geri kalmayacak biri. Bilirsiniz, başınıza gelmesine gerek yok, Ömer’in varlığı aynı zamanda bir huzur nedenidir hayatta. Şiirinin bıçkın bir sesi vardır, evet. Haksızlıkla ve sokakla yazar.
Sokağa çıkarak utanır, eve dönerken sevinir sanki; ama bir an önce sokakta olmak ister onun şiiri. Onurla kurduğu hayatını onurla sürdürüyor. Yüzü güneşe dönük yaşıyor şair kardeşleri gibi. İnsanlar adına seviniyor ve utanıyor; bu onun erdemidir. Öğreticidir Ömer Turan, yazdıklarıyla yaşadıkları arasında çelişki büyütmez aksine bütünlüklü bir uyumla çoğaltır erdemi. Geleneği sever Ömer’in şiiri ama geleceğe dairdir. Şimdinin ve gelecek zamanın has şairidir. Varlığı ve yazdıklarıyla hayatımızda olmayı sürdürsün lütfen.
Tek celsede aklıma gelenler
Şeref Bilsel
Ömer Turan, her şeyden önce çalışkan bir kalem. Şiire erken yaşlarda başlamış olmasına rağmen şiirlerini yayımlamakta acele etmemiştir. Daha sonra art arda yayımladığı kitaplarla okurla arasındaki mesafeyi kapatmıştır. Şiirleri ülkemizin saygın ödüllerine değer görülmüştür. Onun şiirlerindeki dil işçiliğindeki titizlik ve yaşayan, diri sözcüklerden yana tavrı öne çıkar. Hayatını, yine edebiyatı, yazıyı tamamlayan unsurlar (redaksiyon, düzelti, editörlük, sanatevi yöneticiliği) içerisinde sürdürür. Yaşayan edebiyatı izleyen bir şair Ömer Turan. Bir dönem Sol Portal’da yazdığı yazılar ilgiyle okunurdu. Şiir üzerine de konuşup yazabilen, metne nereden bakacağını kararlılıkla ortaya koyabilen az sayıda insandan biri. Toplumsal kırılmalar, tanıklıklar, muktedirlerin baskısı altında kıstırılmış her türlü insanın hikâyesi şiirine komşu oturur. Bütün bu toplumsal hareketlilik şiirde kuru bir gürültüye dönüşmez; inceltilmiş bir estetik beğeni devreye girer ve biçimle içerik uyum içinde yan yana akar. Ne söylediği kadar söyleme biçimini de önemseyen bir şairdir Ömer Turan. Tek celsede aklıma gelenler bunlar. Sorana da sorunun öznesi olana da selam ve sevgilerimle.