dünya kurtulmak için dönüyor
- işte bu yüzden sevgili bilsel, hep kışa uğurluyoruz odaları.
- odalar ki akşamdan sabaha insan iskeleti, derin mesafe, uslanmaz ağıt.
- bu karmaşık döngüde, öyle böyle hayat ile ölüm dansı.
- anlayacağın kurtulamıyoruz ama hüznün masasını da deviriyoruz.
toprak beyazdır
beyazdır uyku, dün gibi
- doğru, kâğıtlara ve sürgünlere olgun izler bırakarak tazeliyoruz anıları.
- beyazın aklı, uykuların uysal öğleni gibi, her şey gibi ve hatta dün gibi.
- anımsıyorum, bir salinger cümlesindeki çocuklara ağlayan kadınları, evleri.
- dokunmak için ne çok neden, ne çok ima birikiyor değil mi?
ellerimi saçıma götürünce
şehrin ışıkları sönüyor
- bu kadar karanlığı saçımıza sürsek gecenin ağzından bir ıslık daha düşer şehre.
- herkes birbirine bakıyor sevgili bilsel, en yaşlısından en yalanına.
- çoğu zaman göz ucuyla, mucizelerle, az az zamirlerle; akşamdan yitme.
- işliğimizdeki rüya desenli yokluk da bundan işte, nedense!
kendi boşluğundan kaçanlar
boğulmaya gider bir başkasına
- ya da uzun uzun bakmak için açıyoruz bu boşlukları aramıza diyelim.
- ve kimse bir şölenden döner gibi çıkmıyor kendi içerisinden.
- çünkü yalnızlık, doğar doğmaz üfleniyor kulağımıza.
- ah! sahi üşümek diyorlardı adına değil mi, şu postmodern akıllarıyla.
bu kalp beni sokağa çıkarmaz
çok sokak bu kalbe çıksa da
- bir sokak daha yayılıyor atlasa ve yağmura; hep aynı konuklukla.
- oysa yürüme özürlüdür aşklar ve atlar.
- bunu bir kamu spotu gibi anla, gibi gülümse sevgili bilsel.
- bizi boynumuzdan sabaha taşıyacak hiçbir şarkı kalmadı çünkü.
ben ne zaman yüzümü görsem
sular perişan kadınlar tedirgin
- sonra, “bir kolye gibi boynumda” diyorsun ya yüzleştiklerimiz için.
- bağışlanmayı bekliyoruz aslında, büyük bir coşku ile.
- inkâr ile umut tek elden dağıtılıyor ve bizi aklayan anılar da yalancı.
- buraya bir nokta koyalım şimdilik, sular ile kadınlar arasına.
evde ne var bilmiyorum ama aşk yok merhamet yok
mor bir ses dolanıp duruyor odaları
- o evlerde rüzgâr, yanmış gaz kokusu ve daha neler.
- yüreği ile gözyaşını aynı organ sanan anneler, vita kutuları.
- ölüm bir gök gürültüsüyse eğer, yağmura ne diyeceğiz sevgili bilsel?
- bu üzgün sesi de koyalım buraya, sahiplenen çıkar belki.
biz yoksulluğu doğuya gelin verdik ve
bir daha hiç kesilmedi saçları!
- “kesilmedi saçları” ya da “kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi.”
- paslı bir keser gibi kaldım sevgili bilsel, yol ile orman ağzında.
- soruları çoğalta çoğalta bakıyoruz doğunun yüzüne, öyle bir güz ki.
- çocuklar babalarından önce ölüyor orada.
biriktirir yüz
gidenlerin ardından kopan boşluğu
- bir masa, iki kadeh, konuşalım şimdi geyiklerin kederini.
- dile gelmemiş sözlerin ağırlığı vardır o yüzlerde hep, hep veda, hep mektuplar.
- o mektuplar ki uzaktan uzağa.
- sevgili bilsel, biz zaten gidiyoruz; yaza, bahara ama en çok da sarmaşığa.
dünyaya başlıyorsun!
evin gölgesindesin… ve…
- o sokağı hiç geçmemiş, o uçuruma bakmamışız; yabancı!
- sakallarımız hiç çıkmamış, huyumuza göre saçlarımız taranmamış; alıngan!
- kendimize kalışımız, kendimizden gidişimiz ve günlerden hiç; soğuk.
- sessizce dağılalım öyleyse, bu hikâyelerin kalbine girilmez.
gittim gençliğimin sınırında öldüm
tenhada bir göl kaldı
- böyle dedin ya, nedense su çiçeklerini düşündüm, kirazlara inat.
- yaşamın kritiğini yapadursun ölüler, masa sakinleri ve dünyaya doğru gidenler.
- bak, victor hugo’dan çaldım şu sözü sevgili bilsel, sen ne dersin?
- “yaşam bir sürgündür.”