Yazarlara Yazmadıkları Yerden Sorular: Onur Çalı
“Gök kubbenin altında söylenmemiş söz yoktur.” Cicero’ya atfedilen bu sözü edebiyat söyleşilerine uyarladığımızda yazarların yazı yolculuğu, kitapları ve edebiyat dünyasına dair “sorulmamış soru yoktur” diyebiliriz. Bu söyleşi dizisinde yer alan sorular da elbette ilk kez sorulmuyor ama eserlerini beğeniyle takip ettiğimiz yazarlarımızla bu kez özellikle yazmadıkları üzerinden, hayaller üzerinden sohbet edelim istedik.
Hatice Günday Şahman: Yazar olmanın yanı sıra ya da ön koşulu olarak iyi bir okur olan yazarın hayran olduğu bir yazar, hatta kimi zaman ona “Keşke ben yazmış olsaydım,” dedirten bir eser mutlaka vardır. Sizde de böyle bir duygu yaratan öykü/roman var mı? Varsa hangi yönleriyle sizi bu kadar etkiledi?
Hatice Günday Şahman: Ursula K. Le Guin Lavinia adlı romanında, Vergilius’un Aeneas destanında küçük bir rolü olan Lavinia karakterini; Ayfer Tunç ise kendi romanı Yeşil Peri Gecesi’nin yan karakteri olan Osman’ı son romanında başkarakter olarak yazdılar. Bu örneklerde olduğu gibi bir eser kaleme almak isteseydiniz hangi eserden ya da eserinizden, hangi yan karakteri seçerdiniz?
Onur Çalı: Birden fazla öykümde boy gösteren Ozan karakterini daha fazla yazmak isterdim.
Hatice Günday Şahman: Edip Cansever’in “Masa da masaymış ha” dediği gibi bir masanız olsa, zamanın ve mesafelerin getirdiği sınırlamalar olmaksızın, hangi yazarları ya da kurmaca karakterleri konuk etmek, söyleşmek isterdiniz? Onlarla neler konuşurdunuz?
Hatice Günday Şahman: Yazarken çok beğendiğiniz, çok bağlandığınız cümleler olsa da bazen bu cümleler farklı nedenlerden dolayı metne dâhil olamaz. Siz bu cümleleri acımasızca ya da eliniz titreyerek siler misiniz? Yoksa farklı bir şekilde değerlendirir misiniz?
Onur Çalı: Metin pürüzlerinden, fazlalıklarından ne kadar iyi arındırılabilirse o kadar iyidir. İlk öyküm 2008’de, ilk öykü kitabım 2012 yılında yayımlandı. Çok fazla zaman geçmemiş aslında ama ilk zamanlarda daha çok zorlanırdım “silmek” konusunda. Artık elim titremiyor çünkü metnin selameti açısından bazen biraz acımasız olmak gerekiyor.
Hatice Günday Şahman: Son cümleyi de yazıp bitirdiğiniz halde sonrasında vazgeçip yayımlamadığınız metinler var mı? Ya da tam tersi aylardır, yıllardır zihninizde gezdirip de bir türlü yazıya dökemediğiniz öykü uçları, roman taslakları var mı?
Onur Çalı: Var elbette. Bazen bir kitabıma almadığım bir öykünün başka bir kitabıma girdiği olmuştur. Yazıp bitirdiğim halde hiçbir kitabıma almadığım metinlerim de var. Roman taslağı değil ama belki romana evrilebilecek, üzerinde çalışılmayı bekleyen bir metnim var. Birkaç yıldır da Cellatbaşı Muzaffer diye bir karakter dönüp duruyor zihnimde. Şimdiye kadar iki öykü yazdım onunla ilgili, ikisi de yayımlandı fakat Muzo’yu daha çok yazmak istiyorum. Adını “Hayvan Hayvana” koyduğum bir deneme taslağım var. Birkaç yıldır duruyor öyle. O denemeyi hakkıyla yazabilmek için okumak istediğim kitaplar var. Ne o kitaplara elim gidiyor ne de denemeyi tamamlamaya. Sanat uzun, hayat kısa… Umarım çok geç olmadan yazabilirim.