Daha önceki kitaplarınızda olduğu gibi Kaplumbağa Makamı’nda da kısa kısa öyküler var. Bu bilinçli bir tercih mi, yoksa gerçekten olması gerektiği için mi kısa bu öyküler? Öykülerin hacminin belirleyen şey tam olarak nedir?
“Son İki Haziran” isimli öykünüzde “Her şey de anlatılmaz ki… Biraz boşluk kalacak.” diyor anlatıcı. Bunu biraz da öykü poetikanızın bir ipucu olarak kabul edebilir miyiz?
Boşluk kalmadığında upuzun bir metin yazmış oluruz, iki sayfalık bir öykü bile bazen çok uzun olabilir. Boşluk olmazsa metin nefes alamaz, okur daralır. Daha önemlisi ben yazarken daralırım. Her şey anlatıldığında okur, okurluktan çıkıp seyirci konumuna düşer. Oysa film izlemek dışında seyirci olmak iyi değildir. Okuru metne müdahalede bulunmaya teşvik edecek kadar boşluk olmalı öykülerde. Çok boşluk olursa da metin dağılır. Gene olmaz. Kıvamı tutturmaya çalışıyorum.
Kitaptaki bölümlerin hepsinin özünde ortak bir mizah dili var. Öyküde mizah dili hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mizah, ironi, hiciv, humor, alay… Bunlar birbirine yakın gibi görünse de nüanslar var. Benim öykülerle ilgili değerlendirmelerde çokça “ironi” lafı geçiyor. İtirazım yok.
Öykülerimden mizahi bir tat alabilir okuyanlar ama mizah öyküsü yazmak başka bir şey. Ben mizahi öyküler ya da mizah öyküleri yazmayı tercih etmem doğrusu. İroniyle mizah arasındaki fark da burada bence. Ben “mizahi” ya da “komik” olsun diye yazmıyorum ama fotoğrafını çektiğim anlar dışarıdan okununca mizahi bir tat alınıyor olabilir. Buna da itirazım olamaz.
Kitabın bölümlerine baktığımızda ilk bölüm “Cehennemde Bir Mola” daha çok günümüzü anlatan öykülerden oluşuyor. “Uzun Rüyalar” bölümünde ismi gibi daha uzun öyküler mevcut ve daha çok gücünü mitolojiden, dini metinlerden alan anlatılar. “Tektekçi” bölümünü gerçek anlamda kısa kısa ve ironik öykülerden oluşuyor. Son bölüm “Yalnız George” ise belli bir konsepte sahip değil. Bölümleme yaparken neye dikkat ettiniz?
Öyküleri biçim ve içerik yakınlıklarına göre ayırmaya çalıştım. Bölüm başlarındaki epigraflar da o bölümdeki öykülere ilişkin fikir versin ya da o bölümdeki öykülerin bütününe dair bir şeyler söylesin istedim. “Yalnız George” daha çok hayvanların ön plana çıktığı öykülerden oluşuyor. En azından ben o öyküleri böyle düşünerek ayırdım.
Bir insan neden resim yapar, bir insan neden müzik yapar, bir insan neden elişi yapar, neden futbol oynar, neden kitap okur, neden balık tutarsa ondan. Okuma ve yazma uğraşı, hayatımın merkezinde yer alıyor. Hiçbir mantıklı nedeni yok aslında. Ama neden saymaya kalkarsam bin tane neden bulabilirim. Çok keyif alıyorum, nedenlerden en önemlisi bu.
Başından beri öykü ile yolunuza devam ediyorsunuz. Daha uzun bir anlatıya ihtiyaç duyuyor musunuz ya da başka bir türde yazmayı düşünüyor musunuz?
Bazı yazarlar bu tür sorulara “Anlatacağım şey, ele alacağım konu, roman uzunluğunda bir metin gerektirirse yazabilirim” gibi yanıtlar veriyorlar. Bence birbirimizi kandırmayalım. İçerik biçimi belirlemez, siz kullanacağınız biçime göre içeriği biçimlendirirsiniz.
Örnek vereyim. “Ben bir ailenin üç kuşak hikayesini anlatmak istiyorum, bunu da ancak romanla yapabilirdim” cümlesine söyleşilerde rahatlıkla rastlayabilirsiniz. Oysa doğru değil bu. Bir ailenin üç kuşak hikayesini üç cümlelik bir öyküyle de anlatabilirsiniz. Şiir ya da denemeyle de. Bu sizin elinizdekini, aklınızdakini nasıl yazmak istediğinizle ilgili bir şeydir.
Roman yazmak isterseniz oturup yazarsınız. Ben şimdilik düşünmüyorum.
Uzun zamandır Parşömen Sanal Fanzin’de “Dünlükler” başlığı altında kısa kısa edebiyat yazıları paylaşıyorsunuz ve aynı zamanda ilk öykü kitabını çıkarmış yazarlarla söyleşiler yapıyorsunuz. Parşömen bir ihtiyaçtan mı doğdu? Hikâyesi nedir?
Ortaokul lise yıllarımdan beri fanzin çıkarmak istedim. Olmadı. Üniversiteden mezun olup memuriyete başlayınca Parşömen’i açtım. 12 senedir bir edebiyat dergisi gibi içerik üretmeye çalışıyorum. Kâr ve reklam amacı gütmeyen bir e-mecmua Parşömen. Çeviriler, yazılar, söyleşiler, öyküler, şiirler, sinema-tiyatro yazıları, bazı özel diziler yayımlanıyor. Tek başıma değilim, iyi edebiyatın peşinde olan herkese, nitelikli her metne kapısı açık Parşömen’in.
Dünlükler’i bir önceki kitabım Huma Kuşları’ndan sonra yazmaya başladım. Dört seneyi ve an itibariyle 114 dünlüğü geride bırakmış durumdayım. Özgün olmasına çaba gösterdiğim, yayımlamak üzere yazdığım edebiyat günlükleri Dünlükler. Ustalarım da Salâh Birsel ve Tomris Uyar.
Altı aydır, Öykü Gazetesi’nde de devam ediyor Dünlükler. Bir önceki soruyla bağlantılı olarak da diyebilirim ki öykü dışında deneme ve dünlük yazıyorum. Şiir ve öykü çeviriyorum. Diğer dergi ve e-mecraların yanısıra bazılarını da Palimpsest adlı blogda yayımlıyorum.
Son olarak masanızda ya da hâlihazırda çekmecenizde ne var?
Her kitaptan sonra bir daha öykü yazamayacak gibi hissediyorum. Şimdi de o durumdayım. Dünlükler bir dosya olarak duruyor. Onun dışında elimin altında bir dosya ya da “proje” yok. Muhtemelen bir süre sonra tekrar öykü yazmaya başlarım. Allahtan bir mani olmazsa ve yazma hevesimi kaybetmezsem birkaç yıl sonra yeni bir öykü kitabı gelir herhalde.