Tahta Taburelerde, Kararsız / Onur Sakarya
Kenarlardan, o çılgın uzay siyahının
Bir papatyanın dilinden
Ruhundan eski bir buzdolabının
Hep akan derelerin ellerinden
Yani bir göz göçünden
Bir gözden başka bir göze akan sıcak döküntülerden
Dolaplara gizlediğin yırtık eşofmanlardan
Çorap tekinin özgürlük bilincinden
Kedilerle, ağlayarak
Kedilerin gördüğü âlemlerden
Uzayan yorgun sohbetlerden, çekirdek ve kola
En durgun anında bir insanın
Mıhlanmışken küflü duvarlara
İçinden, içindeki o yıkık medeniyetlerden
Astronot ışıltılarıyla
Atların kumsal koşularıyla
Pazenlerin unutkanlığıyla
Bir gitarın en acı notasından
Belki de kuşlarla, kuşların davetiyle
Kuşların çıldırtan sohbetlerinden
Oturup bir bahar bahçesine
Tahta taburelerde, kararsız
Çimlerle, çimlerden yükselen buğuyla
Sabah, akşam, gece, konuşmayan eşyalarla
Hayallerin ince ayarıyla
Yaşlıların cep aynalarıyla
Rüyaların kablolarıyla
Upuzun yollardan
O upuzun bacaklardan
O upuzun korkaklardan
Benzin bidonlarıyla
Yakarak içindeki boş evi
Mezarlıklardaki ulvi korkuyla
Mavi ibriklerin yönettiği garip dünyada
Öylesine
Ya da
Ciddiyetle
Hüzün gelir kapı altlarından
Bir şarkı çalar; adı Petunya
Bak, ölür o zaman et
Deriz ki; sararmış kitaplara ayraç koyma
Üzülür o zaman kelimeler ve şeyler
Bir söğüt dökülür hafif rüzgârla
Gemiler batar uzak yıldızlarda
Yani her şeyin afet, her şeyin mavi
Yani her şeyin dönme dolapların ufkunda
Sessizce girilen yoğun odalarda
Uyur kalpler, plastik kalpler
Yani sana, kabullendim bu aşkı, dediğimde
Dudakların bükülür
Gözlerin yağar avucuma
Bir şiir söylenir şamanlarla
Kuzgunlar ölür
Şehir ölür
Bir biz doğarız gecede
Gecenin tıkanmış boğazında
Bir biz kalırız bu kâinatta
Işıklar ölür
Renkler ölür
Yürürüz, çıt çıkarmadan
Bu sarhoş ormanda