Trenler geçiyor evin içinden,
bitmiyor bu sefillik ve keder
Elektrik tellerine tutunmuş
sesleniyorum lacivert kadifeye
Yan balkonda bir cenaze merasimi,
uçuşuyor birkaç güvercin, ama o kadar
Alışmışım, paslı yüzümle
cansız yorganlar altına saklanmaya
Biliyorum,
hiçbir çocuk dirilemez yetişkinler arasında
Bir düğmeye basıyorum,
ellerim uzaya çıkıp dua ediyor
Tanrım, hayallerimi öğüten
insanı yaratan sesinle okudum, beni duy
Pencereler birer kamera,
oyun parkında yağmur ve ıslak bir ayin
Uzandım en olmadık yerine varlığımın,
oradan başladı işte bu yok oluş
Sonra sigara paketlerine sızdı ilham,
bir nehir bir nehri keserek yürüdü deltaya
Sonra trenler geçmeye devam etti bahçelerden,
o sonsuz çiçeklerden
Ve seni nasıl bekledim,
yani bir rüyanın kapağını açık unutmuş gibiyim
Sesinin yüzü bulanık, bombalanmış bir kent düşün,
o kentteki heykeller gibiyim
Ben, yok oluş ustası, karanlık kalem, siyah iplik
Yaşlı bir dağın eteğinde
nabzı durmuş kıpırtısız göller gibiyim
Sonra kıvrıldı tren eski bir resme doğru