Kim doğduğu toprakların yarattığı kültürlerin etkisinde kalmadı ki! Ve kim özgürce kanat çırpabildi duygularının ve ruhunun yön verdiği bir hayata! Her şeye rağmen kim sorgusuz sualsiz dayatılan doğmalara başkaldırabildi! Ve hangimiz yanı başımızdan uzaklaşıp giden hayatları merak ettik? Hangimiz geceleri pervazların ardındaki aydınlıklara gizlenen hayatlara akıl yorduk
Mazarin Mavisi, ödüllü yazar Cem Kalender’in son romanı. Tabiatın kusursuz dengesi içinde ilhamını bir tırtılın kelebeğe dönüşümünden alan ve yüzleşilmesi gereken insana dair bir başkalaşımın hikâyesini konu ediniyor. Dili yine önceki eserlerindeki gibi duru ve samimi… Konu ise zerreden sonsuzluğa yönelen bir ahvali okuyucuya eşsiz bir şekilde hissettirecek derecede içli ve farklı.
Roman üç farklı karakter ve zaman üzerinden ilerliyor. Tuna, Handan ve Nurten… Bir de her zamana ve karakterlerin hayatına karışan başka başka yaşamlar… Ruhun bedenle olan bütünleşme veya ayrışma süreci her bir karakterin iç dünyasını derinlemesine yansıtacak şekilde okura ustaca yansıtabilmiş Kalender. Ayrıca toplumsal bir önyargının hayli yaygın olduğu bir konuda kalem oynatabilmek ayrı bir cesaret iken, onu ustaca aktarabilmek de ayrı bir maharet gerektiriyor. Cem Kalender ise bütün bu zorlukları göğüslemeyi başarabilmiş.
Mazarin Mavisinde son, bilinenin ve öngörülenin aksine gerçekleşiyor. İnsanın doğduğu toprakların yarattığı doğmalara başkaldırması, özgürlüğe kanat çırpması, duygularını alıp göç etmesi yeni başlangıçları beraberinde getiriyor. Sonra kendisine dayatılan her şeyin ardına bir soru işareti koyması belki de insanı insan yapan başat bir etken oluyor.
Kalender, romanının en son cümlesine dek sizi sürükleyecek, sürüklemekle de kalmayıp empati yaptıracak, kimi zaman düşündürüp kimi zaman da zorunlu olarak yaptırdığı o empati ile sizi muhakkak değiştirecek… Tıpkı bir tırtılın gözleri büyüleyen bir kelebeğe dönüşmesi gibi… Duyguyla aklın, bir de bedenle ruhun giriştiği kadim savaş, Cem Kalender’in kalemiyle bir insanın hücrelerine dek sirayet edecek şekilde kaleme alınmış… İnsanın silkelenmesi, kendine gelmesi, benlik ahvalini geride bırakıp hiçliğe erişmesi için… Velhasıl Muhyiddin Abdal ne diyordu bir şiirinde; “İnsan insan derler idi/İnsan nedir şimdi bildim/Can can deyu söylerlerdi/Ben can nedir şimdi bildim…”