Fatih Parlak: Sevgili Özgür Çırak, yakın zamanda Ormandan Gece Gelen isimli kitabınız yayımlandı ancak ben sizinle Sıcacık Bir Ev isimli ilk öykü kitabınız hakkında konuşmak istiyorum. Açıkçası kitabınızdan 66. Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı listesine girince haberdar oldum ve okuduktan sonra da kendi kendime ‘’işte aradığım öyküler bunlar’’ dedim. Öykü okurları tarafından da beğenilmiş olacak ki epey ilgi gördü kitabınız. Kitabın 10.Türkan Saylan Sanat Ödülü’nü kazandığını da hatırlatalım. Sıcacık Bir Ev’deki öyküler yaşamdan kopuk değil. Kıvrak bir diliniz var. Gerçek durumları, sorunları, yer yer fantastik öğelerle de besleyerek ilgi çekici bir şekilde anlatıyorsunuz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Özgür Çırak: Sıcacık Bir Ev ile ilgili nazik sözleriniz beni çok mutlu etti. Sağ olun. 66. Sait Faik Hikâye Armağanı’nda “Sıcacık Bir Ev”in kısa listeye girmesi elbette okurla buluşma noktasında avantajlar sağladı. Ha keza 10. Türkan Saylan Sanat Ödülü’nün “Sıcacık Bir Ev”e verilmesi de okurların kitabı alıp almaması noktasında bir takım “korku”ları ortadan kaldırdı. Çağımız bir tür yanılmama çağı. Kimse hata yapmak istemiyor. Logosuna aşina olduğu yayınevlerinden ya da bildiği yazarların yeni verimlerinden şaşmıyor. Oysa bu durum hep benzer lezzetin müdavimi ediyor bizi. Yarışmalar, edebiyat armağanları buzları eritiyor bir nebze. Ama yılda bir elin parmağını geçmeyecek sayıda “prestijli” yarışma oluyor. 5 – 10 kitap, yarışmalar vasıtasıyla görünür oluyor karınca kararınca. Ama yarışmaya katılmayan, bir şekilde listeye giremeyen, o herkesin “gözü kapalı” aldığı yayınevinden de çıkmayan kitap nasıl ulaşacak okuruna? Bugün hakkında yazılan, önerilen, baskı üstüne baskı yapan kitaplar kadar kıymetli belki onlardan çok daha iyi metinler kaybolup gidiyor, farkına bile varmıyoruz. Dilerim ilerleyen süreçte, yıl içinde basılan tüm kitaplar, adil bir şekilde edebiyat dergilerinde, kitap eklerinde gösterilir, okurla buluşabilmesi için raflar “butik yayınevleri”ne de açılır. Tabii bunun için hem yazarın hem yayınevlerinin örgütlenmesi elzem. Yoksa kültür endüstrisi, ah biz ne büyük bir hata içindeymişiz deyip kendine çekidüzen vermeyecek. Hep aynı öyküleri, romanları okuyor gibi hissediyoruz diyen kıymetli okurları yeni kalemlere, yeni / butik yayınevlerine bir bakmalarını öneriyorum.
Fatih Parlak: Yanlış hatırlamıyorsam, Sıcacık Bir Ev’deki öykülerle ilgili ‘’işçi öyküsü’’ ya da ‘’emek öyküsü’’ gibi nitelemeler de yapıldı. Ben bu tip nitelemeleri ya da sınırlamaları doğru bulmamakla birlikte sizin de görüşünüzü almak isterim.
Fatih Parlak: Hem öykülere hem de öyküleri okumamış olanlara haksızlık yapmamak için sorularımı daha çok sizin öykü anlayışınız üzerine yoğunlaştırmak istiyorum. Mesela Yosun kitaptaki etkileyici öykülerden birisi. Dallanıp budaklanan bir öykü. Farklı okumalara açık. Zaten iyi bir öykü de öyle olmalı. Peki siz daha ilk öykü kitabınızda nasıl başardınız bunu? Biraz daha açarsam soruyu, kitabı oluştururken kafanızda ne vardı? Öykü türüne bakış açınız nasıldı?
Özgür Çırak: Nazik sözleriniz için bir kez daha teşekkür ederim. Yazdığım öykünün, yazıldıktan bir süre sonra, iyi bir öykü dinlenmelidir malum, güzel (dil, kurmaca vb.) bir öykü olduğuna beni ikna etmesi gerekiyor. İnsan bazen yazdıkları karşısında büyülenebiliyor. Bir cümle, bir metafor, bir güzel söyleyiş tüm öyküyü temize çıkarabiliyor yazarının gözünde veya kitap bütünlüğüne erdirmek istediği bir dosyadan öyküyü çıkarıp çıkarmama konusunda kararsız bırakabiliyor. Sanırım yazdıklarıma karşı acımasız davranıyorum. İlk kitapla öyle aman aman bir şey başardığımı da düşünmüyorum. Başarı, burada katiyen kapitalizmin başarı algısından da bahsetmiyorum, süreç içerisinde elde edilir. Kalıcı olmak, üretmeye devam etmek “başarı”dır. Nasıl hata yapmamak çağın hastalığıysa hemen, şimdi, bir kitapta, bir öyküde “olmak”, “başarı”ya ulaşmak da çürümenin ikinci ayağı.
Öykü türüne bakış açım da değişiyor. Bir evren kuralıdır: Evrim. Her şey değişiyor, dönüşüyor. Organizma değişiyor, iktisadi ilişkiler değişiyor, kültür değişiyor ve kültürün bir unsuru olan dil de değişiyor. Edebiyat da dile dair. Bugün öykü yazarken her şeyin önüne “bir derdimiz, bir muradımız” olacak düsturunu koyuyorum. Titizlendiğim ikinci nokta üsluptur. Neyi anlattığınız kadar belki ondan daha fazla nasıl anlattığınız önemlidir. Dil işçiliğini önemsiyorum. Sözcük seçimlerim, sözcükleri cümle içerisinde nereye koyduğum, cümlelerin uzunluğu kısalığı, seçtiğim biricik metaforlar ve belki biraz lirizm, kurmaya çalıştığım dilin ana damarlarıdır. Sıcacık Bir Ev’i yazarken daha içgüdülerle bulduğum bir dil vardı, Ormandan Gece Gelen’de dil konusunda daha bilinçli tercihler yaptığımı düşünüyorum.
Fatih Parlak: Sıcacık Bir Ev ödül almasaydı ya da listelere girmeseydi belki de üzerinde çok fazla konuşulmayacaktı. Bu konu hakkında ya da genel olarak öykü ödülleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Özgür Çırak: Bu soruya farkında olmadan ilk soruda yanıt vermiş oldum ama birkaç kelam daha etmek isterim. Ödüller “leş” bir rekabet ortamı yaratmadığı müddetçe tatlı bir hava kattığı düşüncesindeyim. Zaten öykü yazarları birbirlerine karşı oldukça nazikler, birbirlerini tebrik ederler, okurlar. Hepsi değil belki ama benim çevremdeki tüm öykü yazarları birbirini destekler. Sıcacık Bir Ev, listeye girmese, ödül almasa kimsenin bilmediği bir kitap olacaktı. Böyle bir söyleşi de yapmamış olacaktık. Keşke buraya sıkışmasa ama bir ülkenin, edebiyatın ve kültür endüstrisinin birtakım gerçekleri var.
Fatih Parlak: Okumaktan keyif aldığınız, tekrar tekrar okuduğunuz ya da etkilendiğinizi düşündüğünüz yazarlar vardır mutlaka. Bu isimlerden bahsetmek ister misiniz biraz?
Fatih Parlak: Sıcacık Bir Ev ilk kitabınız değil ama ilk öykü kitabınız. İlk öykü kitabını çıkaranlar genellikle yaşadıkları zorluklardan bahseder. Siz nasıl bir süreç yaşadınız?
Özgür Çırak: Daha önceki yıllarda farklı dosyalarla defalarca reddedildim ben de. Ama iyi ki reddedilmiş o dosyalar, diyorum. Sıcacık Bir Ev, içime sinen bir ilk öykü kitabıdır. Damla, damla olana kadar düşmüyor yere. Acele etmemek lazım. Tabii reddedilen dosyalarımda “Yahu ne eksiği var benim öykülerin?” deyip hayal kırıklığına uğruyor, neyi düzeltmem gerektiğine dair geri dönüş de olmadığından boşlukta düşerken bir yerlere tutmaya çalışıyor gibi hissediyordum. Süreç içerisinde öyküleri birbirine vura kıra ham olanları ayırt etmeyi öğreniyorsun. Kitap yayınlatmak gerçekten zor. Hele ilk kitap. Dilinden anlayacak, muradına ortak olacak bir editöre denk geleceksin önce. Zor iş, ilk kitap yayınlatmaya çalışan dostlara kolaylıklar dilerim.
Fatih Parlak: Sevgili Özgür Çırak bu güzel söyleşi için teşekkür ederim size. Eklemek istedikleriniz var mı?
Özgür Çırak: Ben teşekkür ederim, aklınıza Sıcacık Bir Ev gelmiş, ne mutlu bana. Ben de sizi “Apartman Kâmil” isimli yeni öykü kitabınızdan ötürü kutlarım. Öykü dünyamıza yeni bir soluk getireceğinize inanıyorum.