Kesekli Tarla, Figen Şakacı’nın Bitirgen, Pala Hayriye, Hayriye’yi Kim Çaldı üçlemesinden sonra kaleme aldığı, öykü türündeki ilk kitabı. 22 öyküden oluşan kitapta en genel haliyle ifade edersek aile bireyleri arasındaki iletişimsizlik, yalnızlık, sevgisizlik ve bu sevgisiz büyüyen çocukların varoluş çabası resmediliyor. Hikâyelerdeki bu iletişimsizlik, anne baba arasında, otoriter baba figürü ile çocukları arasında ya da karı koca arasında olabiliyor. Fakat her birinin derinliğine inildikçe altta yatan farklı nedenlere rastlıyoruz. Öykülerin derinliğine indikçe kendini ifade edememiş çocuklar, kuşak farkı, sevgisiz büyümüş insanlar, hayata tutunmaya çalışanlar, tutunacak dalı olmayınca kendine boş amaç yaratan karakterler, karşımıza çıkıyor. Örneğin Babaannemin Çorapları adlı öyküyü ele aldığımızda babaannesinden nefret eden ondan tiksinen, onun ölmesini dileyen ve hatta zaman zaman onu öldürme planları yaptığı fantezileri olan genç karakter var. Onun ağzından üm bu nefreti, yurt dışında yaşayan anne babasından uzakta babaannesi ile yaşamı hakkındaki anlattığı düşünceleri dinlememize rağmen hikâyenin sonunda ölüm kendiliğinden gelip de babaannenin ölmüş olma ihtimali doğduğunda gencin; korktuğunu ve üzüldüğünü görürüz. Hikâyenin çarpıcı ve güzel yanı ise buradır. Çünkü genç karakter ebeveynleri tarafından bırakılmış, sevgisiz, anlamsız ve boş hayatını babaannesinden nefret etmek suretiyle ve onunla kavga ederek doldurmaya çalışmaktadır. Onun yaşam öyküsü o kadar acınası bir noktadır ki hayatın içine karışması gerektiği en dinamik döneminde toplumdan kendini soyutlamıştır (Arkadaşlarının davetlerinden keyif almaz, onlarla olmaktan rahatsız olur) Öyle ki bu gence kendi varoluşunu hissettiren yegâne şey babaannesine karşı duyduğu öfke ve nefrettir. Bu bağlamda benzer diğer bir öyküye de değinebiliriz. İsmail’in Gör Dediği adlı öyküde İsmail karakteri hapiste yatan suçlu bir mahkûmdur. Fakat İsmail kendisine biçtiği rolle kendini diğer mahkûmlardan ayırmakta ve üstün tutmaktadır. Gerek televizyon kanallarında gerek kendi çevresinde insanların söylemlerinden kelimeler yakalayarak ülkesine ihanet ettiğini düşündüklerini tespit etmek gibi bir misyon edinmiştir. Zamanını hoşuna gitmeyen kimseleri Cimer’e veya farklı mecralara şikâyet ederek ve onların takibini yaparak geçirmektedir. Hapiste bir suçlunun; kendinden uzaklaşarak, kendini sorgulayıp hatalarından pay çıkarmak yerine kadrajı başkalarına çevirmesi yani kendi anlamsız hayatına bu şekilde anlam verme çabası hayret vericidir.
Hep İlk, İki Sabun Bir İlif hikâyelerinde ailedeki baba otoritesi, baba-kız arasındaki iletişimsizlik anlatılıyor. Kendini ifade edemeden büyüyen çocukların yetişkinlikleri, geride kalan söylenmemiş sözler, kırgınlıklar pişmanlıklar ve özlemler.
“Âdem’e ömrünü ikiye böl deseler anasına şımararak sokulduğu çocukluğunu bir kenara ayırır gerisini inkâr ederdi” dediği Âdem’in hikayesi “Aralık” bir tutunamama hikayesi. Annesi hayatta olmayan, babası ile iletişimsizlik ve sevgisizlik içinde yaşayan Âdem’in bu yalnızlık içinde yoksullukla mücadelesi ve hayatında aşka ve sevgiye yer açma çabasına şahit oluyoruz. Bu arayış yoksul evinden geceleri karanlık sokaklara kadar taşıyor.
Sürpriz öyküsü de umudu arayan öykülerden biri. Bu kez kahraman hayata tutunmak ve her şeyi düzeltmek için kapıya gelen satıcıdan taksitle tencere takımı alıyor ve işler hiç de istediği gibi gitmiyor. Ödeyemediği taksitler bir şeyleri düzeltmek şu yana dursun daha da kötüleştiriyor. Burada öykünün dikkat çeken diğer bir yönü Hazar karakterinin zor durumdayken hiçbir eşinin dostundan uzanan yardım elini görmemesine rağmen başına gelen son felaketten sonra toplumun iki yüzlülüğüne vurgu yapılıyor. Kısacası kör ölüyor badem gözlü oluyor.
Kitapta genel havaya hâkim tutunamama hikâyelerinin yanı sıra güçlü kadın imgelerine de rastlıyoruz. Taş Gibi Kadın, Fidan’ın Boyu gibi öykülerde karar alabilen, gidebilen, seçebilen kadınlar anlatılıyor. Tıpkı hayat gibi kimi zaman güçlü kimi zaman yaralı kimi zaman depresif yaşamlar mevut Kesekli Tarla’da. Kitabın sonunda “Tarla mı kesekli yoksa biz mi yürümeyi bilemedik?” diyerek kitap boyunca anlattığı karakterlerin; o yürüyememe hallerine, sendelemelere, düştükten sonra kalkma çabalarına son bir gönderme yapıyor.
Figen Şakacı, Kesekli Tarla, İletişim Yayınları 2020, 163sayfa