Serkan Türk: İlk öykü kitabınız “Günlerden Kırmızı”, ilk defa 2015 yılında yayımlanmış. Son kitabınız “Sahi Adım Neydi” 2023 yılı sonunda okurla buluştu. Dergileri de hesaba katarsak Polat Özlüoğlu on yılı geçen yazarlık serüveninden okurlarıyla nasıl bir bağ kurdu?
Serkan Türk: “Edebiyatın özü, değişime yol açmak değil samimiyet, düşünmek, başkalarını kendimize geri getirmektir; belki de yaşamaktan acıya kadar kendimiz ve başkalarıyla nasıl bağ kuracağımızı düşüneceğimiz bir alan; nasıl daha iyi bir yaşam sürebileceğimiz konusunda bize yol gösterendir.” diyor Filistinli yazar Adania Shibli. Çağına tanıklık eden bir yazar olarak ötekilere, kadınlara, insanlara, yaşamlara temas ediyor yazdıklarınız. Edebiyatla ne arıyordunuz ve neyi buldunuz?
Polat Özlüoğlu: İlk kitaptan beri bir derdim vardı hayata, üzerinde yaşadığımız topraklara, insanlara dair dillendirmek istediğim, üzerine düşündüğüm kavramlar vardı, onlar hakkında yazdım hep. Haksızlık, adaletsizlik, vicdan, direniş, ayrımcılık, ölüm, yas, eril şiddet, çocukluk, aile üzerine hikayeler anlattım. Bir insanın dert edindiği, mesele ettiği bir şeyler olmalı yazması için. Yazdığım şeyler başından beri değişmedi. Hala kadınlara, çocuklara, ötekilere, sürgünlere, mahkumlara, işçilere, mağdurlara, yenilmişlere dair yazıyorum. Ödüller ise doğru yolda olduğunuza dair fener ışığı görevi görüyor. Edebiyatımızın kıymetli ustaları, yazın dünyasının kilometre taşları adına verilen bu ödülleri almak hem sorumluluk hem onur, hem şevk veriyor. Bu uzun yolculukta yalnız olmadığımı hissediyorum. Yazmaya dair umut aşılıyor içime. Yazmak zaten başlı başına bir ödül, okura ulaşmak da keza aynı.
Serkan Türk: Her yazar okuduklarının çağrışımlarıyla kendine anlatma olanakları bulan kişidir, diyebilir miyiz? Polat Özlüoğlu’nun bunca yıldan sonra geri dönüp baktığında karşısına çıkan kitaplar, şairler, yazarlar, kahramanlar kimlerdir?
Polat Özlüoğlu: Sayfalarca yazabilirim okuduğum kitaplara ve yazarlara, şairlere dair ama buraya sığdıramayız. Zaman zaman nefeslendiğim, durup durup döndüğüm, sığındığım, saklandığım bazı kitaplar var elbette. Kaç kere okusam da içime dokunan, aklımı esir alan, yüreğime demir atan dizeler, öyküler, romanlar, kahramanlar mevcut. Bunların bazıları kitaplarımdaki epigraflarda yer alırlar. İlk aklıma gelenler; Füruzan, Tomris Uyar, Didem Madak, Sevgi Soysal, Birhan Keskin, Latife Tekin, Yusuf Atılgan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Onat Kutlar, Sait Faik Abasıyanık, Haldun Taner, Bilge Karasu, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Murathan Mungan, Ferit Edgü. Özellikle kendime yakın bulduğum Latin edebiyatının yeri her zaman ayrıdır içimde. Borges, Marquez, Bolano, Cortazar, Fuentes okumak düşlere, rüyalara, yazıya dair ilham veriyor her daim. Okumak eşsiz bir serüven. Umberto Eco, Milan Kundera, Kafka, Sartre, Raymond Carver, Cheever, Çehov okumak her zaman iyi gelir. Bir edebiyat eserini haz alarak okurken tek yapmak istediğim kapağını kapattığımda defteri kalemi elime alıp bir şeyler karalamak olur genellikle.
Polat Özlüoğlu: Bir hiçtir bence, sadece yazar imajına önem veren biridir. Sahtedir yani. Kendi içsel hezeyanlarını sayıklayıp duran, konformistliğin içinde debelenmeyi marifet sayan, kurak, güdük, taklitçi bir insandır. Oysa bana göre yazar çağa gözlerini kapamayan, sokaklara kulak veren, kalabalıkların arasına karışan, gündemi takip eden, kendine takılı kalmayan, gözlerini dört açan, hayata her anlamda dokunan bir huzursuz yürektir zannımca. Öğretilmiş normalin, dayatılan norm ve düzenin, kutsal denen ailenin, ayrımcılığın, gelenek ve göreneklerin dışına çıkabilen hatta toplumsal yargılara ters düşmeyi göze alabilen bir yazar olmak önemli bu çağda. Unutma üzerine kurulu, geçmişi yok saymaya odaklı, geleceği görmezden gelen, hıza teslim olmuş bir zamanda yazmak belki de biraz deli işi gibi geliyor. Ben yazdığım karakterlerle, olaylarla, durumlarla okuru rahatsız etmek, konforlu koltuğundan kaldırmak, huzurunu kaçırmak istiyorum. Karakterler bildiğimiz manada birer kahraman değiller, sıradan, küçük insanlar. Aynı apartmanda, aynı mahallede, caddede, aynı şehirde karşılaştığımız, yan yana yolda yürüdüğümüz insanlar, bazen görmezden geldiğimiz, başımızı çevirdiğimiz, bazen kaçtığımız, kaçındığımız, dokunmaktan ürktüğümüz insanlar. Bir şekilde ayakta kalan, direnen, erke, iktidara, eril anlayışa rağmen hayata tutunan karakterler. Şiddete maruz kalan kadınlar, çocuklar, sömürülen işçiler, bir evin, dört duvarın, fabrikanın, hücrenin içinde hapis hayatı yaşayan, yoksulluğa, yoksunluğa, yalnızlığa mahkûm edilen insanlar. Sessizliklerini, suskunluklarını paylaşmak, çığlıklarını duyurmak istiyorum. Okura yazılan mektuplara benzetiyorum öyküleri. Adresini bir gün bulur diye ümit ediyorum.
Serkan Türk: “Son dönemde pek acı çekmeden, sıkıntı çekmeden pat diye bir yerlere gelen, bir yerlere çıkarılan insanlar var. Benim için ‘zaman eleği’ çok önemlidir. O elekten kimler düşecek, kimler kalacak bunu yine zaman belirleyecek. Ön yargı olabilir ama bu elekten bugün için gündemde olan birçok kişinin düşeceğini düşünüyorum,” diyor Cemil Kavukçu bir söyleşisinde. Çağdaş yazarlarla ilgili yaptığı bu tespitler dikkat çekici. Daha yolun başında olanlara bugünün koşullarına göre Polat Özlüoğlu neler söylemek ister?
Serkan Türk: Yazarlığınızda farklı bir sürece girdiğinizi, olgunlaştığınızı, yazdıklarınızın ciddiye alındığını ilk ne zaman hissettiniz?
Polat Özlüoğlu: Açıkçası hep aynı ciddiyet ve disiplinle yazdım. İlk iki kitap yazarlık yolculuğumda edebiyat dünyasıyla ve okurla bir tanışma gibiydi. Ama üçüncü kitap ‘Peri Kızı Af Buyrun’ çıktığında yayınevinden kaynaklı olarak daha görünür oldu yazdığım öyküler. Yazma rutinimde bir değişiklik olmadı hiç, derdim, meselem değişmedi, hep yazmaya dairdi hayallerim, yazar imajı yaratmaya dair değil. İlk günkü heyecanımı kaybetmedim yazmaya dair. İnsan yazdıkça, okudukça, yaşadıkça olgunlaşıyor, düşün ve düş dünyası genişliyor, deneyim kazanıyor. Yazmak bu topraklarda, bu zamanda tekin bir şey değil doğrusu, tehlikeli bir uğraş. Ama yazmadan duramıyorsa insan bazı şeyleri göze almak zorunda.
Serkan Türk: Öykülerinizde aile, kadın-erkek ilişkileri, şiddet mağdurları, ezilenler, ötekiler, aşk, yalnızlık gibi kavramlar öne çıkıyor. Yazarın her kitabında kahramanlarıyla unutmuş olduklarını kendine hatırlattığı, çeşitli sorularla hafızasını canlandırdığı, yazdıkça güçlendiğini hissettiğini söylemek mümkün mü?
Serkan Türk: M. Coetzee, “Yazarı ünlü yapan yazdıkları değil, kendini topluma sorun olarak sunmasıdır,” diyor. Söz konusu olan sadece ünse bunun böyle işlediğini söylüyor. Güncel edebiyatı da takip eden biri olarak günümüz yazarlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Polat Özlüoğlu: Telaş içinde olduklarını düşünüyorum. Bir anda bir şeyler, yazar olmak için çok fazla çaba harcıyor, kafa yoruyorlar. Odaklandıkları şey yazdıkları değil, yazarlıkları. Tuhaf geliyor bu olma telaşı. Oysa yazmanın, yazının büyüsü, yaratmanın heyecanı, bir karakterle yatıp kalkmanın, içten içe onunla konuşmanın, ona dokunmanın güzelliği her şeyin üstünde benim için. İyi bir metin yazdığımda ya da okuduğumda aldığım hazzı hiçbir şeye değişmem. Yazmak üzerine düşünmeyen, yazmak üzerine okumayanlar çoğunlukta edebiyat ortamında. Sorgulamayan, araştırmayan, merak etmeyen, en kötüsü hayal kurmayan insanlar var etrafımızda. Hüzünlü geliyor bu durum bana yazmayı dert edinen biri olarak.
Serkan Türk: “Ben içime dert olan meseleleri, haksızlıkları, adaletsizlikleri, yük olan yoksunlukları, uykusuz bırakan hadiseleri dillendirmek, edebiyat aracılığı ile paylaşmak, hikâye etmek için yola çıktım. Derdi olmayan insan yazamaz, yazsa da samimi durmaz. Hassasiyet ve haysiyet önemli şu karanlık zamanda.” diyorsunuz. Yazmaya zorlandığınız konular oluyor mu?
Polat Özlüoğlu: Olmuyor desem ne kadar doğru olur bilmiyorum ama bazı şeyleri yazıya dökebileceğim kıvama gelmesi, demlenip durulması için bekletiyorum, dinlendiriyorum. Yazmak deli işi olduğu gibi biraz da sabır işi. Aceleye gelmez. Beklemeyi bilmek gerekir. Hayatın hoyratlığına, hızına, kaosuna, telaşına kanmamak, kapılmamak, hevese yenilmemek, bazen sadece durup izlemek, dinlemek gerekir. Ben beklemeyi seven biriyim. Hayatım dinleyerek, gözlemleyerek geçiyor. Akışın içinde durmak, durup etrafına bakmak gerektiğine inanıyorum. Ne hikayeler gizli o kalabalıkta. Doğru zamanı bilmek, hikâye biriktirmek önemli.
Serkan Türk: Kitaplığınıza dair neler söylersiniz?
Polat Özlüoğlu: Kitaplığımı uzun zamandır düzenleyemedim ama zamanı gelir diye düşünüyorum. Güncel edebiyatı yakinen takip ediyorum. Bir kitaplıktan fazla okunacak kitap var evimde. Bir de sahaflardan aldığım kitapları eklersek durum hiç de iç açıcı değil. Ama güzel, sağlam, iyi kitapları almadan duramıyorum. Elbet bir gün okunacaktır diye düşünüyorum. Bu konuda iyimserim sanırım. Aklımda kalmasındansa kitaplığımda olmasını tercih ediyorum. Bu sene yayınevine göre düzenlemeyi planlıyorum bütün kitapları. Kısmet.
Teşekkür ederim.