Tanzimat dönemi paşalarından Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı olarak dünyaya gelen ve Türk edebiyatında ilk kadın romancımız olan Fatma Aliye Hanım (d. 1862, İstanbul – ö. 1936, İstanbul) Ahmet Mithat Efendi’nin Tercüman-ı Hakikat adlı gazetesinde kendisini tanıtmasıyla (Fatma Aliye Hanım Yahut Bir Muharrire-i Osmaniyenin Neşeti) ve ondan aldığı cesaretle edebiyat dünyasına girmiş, roman, çeviri, hatıra türlerinde eserler vermiştir.
Biz bu yazımızda Türk edebiyatında ilk kadın romancı olarak kabul edilen Fatma Aliye Hanım’ın romanlarını inceleyeceğiz.
Hayal ve Hakikat, yazarın Ahmet Mithat Efendi ile birlikte yazdığı üç bölümlük bir romandır. Roman, “Vedat, Vefa ve İsteri” başlıklı bölümlerden oluşur. Fatma Aliye’nin yazdığı ilk bölüm, Vedat isimli, asabi mizaçlı genç bir kızın Vefa’ya olan aşkını ve ölümünü dile getirmektedir. Bu bölümde İntibah romanını andıran bir Çamlıca tasviri ve mektup tekniği vardır. Bu bölümde Vedat’ın macerası anlatılır. Olay kısaca şöyledir: Anne ve babasını kaybeden, zengin bir kız olan Vedat’a süt annesi ile büyükannesi bakar. Daha sonra onu Hüseyin Sabri Efendi himayesine alır ve oğlu Vefa ile evlendirmek ister. (Vedat ile Vefa kardeş gibi büyümüşlerdir.) Bir süre sonra Vedat, Vefa’yı sevdiğini fark eder ve nişanlanırlar. Lakin Hüseyin Sabri Efendi vefat edince düğün ertelenir. Geçen süre zarfında Vefa evlilikten hiç söz etmez. Seyahat bahanesi ile ortalıktan kaybolur. Ortalıkta, Vefa’nın İstanbul’da bulunduğu ve başka bir kadını sevdiği rivayetleri dolaşır. Vedat üzüntüden yatağa düşer ve bir zaman sonra ölür.
Yazarın karakterlerine isim seçimleri de son derece uygundur. Mektup tekniği ile yazılan bu bölüm, Vedat’ın romancıya mektubu ile başlar ve mezar taşı kitabesiyle biter. Mektup tekniğinin kullanılmasının nedeninin okuyucuda gerçeklik hissi uyandırmak olduğu aşikârdır. (Roman kahramanı yazara mektup yazıyor ve okur da bunu yaşanmış bir olay gibi varsayarak okumaya sarılıyor.)
Romanın ikini bölümünü (Vefa) Ahmet Mithat Efendi yazıyor. Vefa, yazara Muharrire-i Fazıla diye sesleniyor. (İsmini söylemeyerek ona saygı duyduğunu gösteriyor.) Bu bölümde Vefa, Vedat’ın kabrini ziyaret ediyor. Evlilik öncesinde görüşlerinin sorulmadığını, aşk mektuplarını babasının zorla yazdırdığını, hasta babasını ölecek diye kıramayarak evliliğe razı olduğunu, asıl arzusunun doktor olarak kariyer yapmak olduğunu anlatıyor. Burada mesaj gençlere, görüşlerinin, fikirlerinin sorulması gerektiğidir. Aynı zamanda eğitimin önemi vurgulanıyor. Buradan hareketle geride bıraktığımız iki bölüme bakacak olursak Fatma Aliye (kadın yazar) birinci bölümde Vedat’ı (kadını) haklı bulurken, Ahmet Mithat Efendi (erkek yazar) ikinci bölümde Vefa’yı (erkeği) haklı buluyor. Buna kanıt olarak da bir makale sunuyor. (İsteri ile öldüğünü belirtiyor.) İşte bu makale de romanın üçüncü bölümünü oluşturuyor: İsteri (Sinir Bozukluğu) Bu bölümde Ahmet Mithat Efendi “Onlar evlenselerdi bile mutlu olamayacaklardı” der. Kendi yazdığı romanlarda da olayın akışını bozarak, sık sık araya girip okuyucuya bilgi veren Ahmet Mithat Efendi, burada da kızların kendilerini meşgul edecek işlerle uğraşmalarını, evliliğin onların için tek seçenek olmaması gerektiğini tembih eder. O dönemin çok satan romantik romanlarını, ölümü çare olarak sunan sevda hikâyelerini eleştirmiştir. Burada “Kimi romanları okura okutmamak lazım.” Aşırı duygusal, olgunlaşmamış kişiler isteriye sürüklenir mesajı vardır.
Muhadarat, eğitimli, kültürlü bir kadının, bu meziyetlerini kullanacağı sosyal şartları bulamayınca karşılaştığı sıkıntıları (ilk defa) ele ala bir romandır. Otobiyografik özellikler gösterir. Yazarın kendi kendisinin de tahlili gibidir. Çocukların, kadınların eğitiminin önemi vurgulanır. Roman, dönemin ev içi yaşayışını çok zengin ayrıntılarıyla yansıtır. Öyle ki, yazar iyi bildiği giyim-kuşam ve âdetlerle ilgili başka yazarlarda görülmeyen ayrıntılar verir. Nezaket kuralları vs. anlatılır. Böylece alt tabaka yeni bir dünya tanımış oluyor. Onları bilgilendiriyor. Romanda yanlış evliliklere (yaş farkı), para için yapılan evliliklere örnekler verilir. (Sâi-Calibe, Nabi, Fevkiye) Fatma Aliye, “Roman bir ahlak dersidir” diyerek romanlardan hem iyilik hem de kötülük öğrenilebileceğini söyler. Yazar, romanda intiharı anlatmıştır. “İntihar, miskinlerin, zayıfların, sabırsızların, korkakların seçtiği bir şeydir.” Muhadarat’ta kötüler (Calibe, Remzi) layığını bulmuş, iyiler (Fazıla) ödüllendirilmiştir. Remzi romanda zampara, mirasyedi tiptir. Calibe ise kötü kadını (vamp kadın) temsil eder. Birinde iyilik görünce yok etmek istiyor, hiç tatmin olmuyor, amacı için hiçbir şeyi yapmaktan çekinmiyor. İntibah romanındaki Mahpeyker gibi. Fazıla mutluğu ikinci evliliğinde bulmuştur. Roman düğünle başlayıp düğünle biter. Burada verilmek istenen mesaj ise baskı altında gerçekleştirilen evliliklerin mutsuzlukla sonuçlanacağı ve bir kadının ilk aşkından vazgeçip yeniden, kendi isteği ile sevebileceği düşüncesidir. Boşanmak normalde bir kadın için yıkımdır. Bu romanda da kadın karakter(Fazıla) boşanıyor lakin yaptığı yeni evlilik ile mutlu oluyor. Ayrıca yazar, romanda, yasaların hep erkekten yana olmasını eleştirmiş ve de seçkin kişilerin Fransızca bildiğini göstermek için kahramanlarına Fransızca kelimeler kullandırtmıştır.
Levayih-i Hayat, tema ve yapı olarak ilginç bir romandır. Ahmet Mithat Efendi’nin “Felsefe-i Zenan” ve Balzac’ın “İki Yeni Gelinin Anıları”na benzer. Eser, beş kadının mektuplaşmasından oluşur. Mektupla anlatım bu farklı karakterlerin yaşantılarını yansıtmak bakımından yararlı bir yöntemdir. Bu eser, Felsefe-i Zenan’daki gibi herhangi bir erkek düşmanlığı içermez. Ama erkeklerin duygusuzluğu ve eşlerine karşı ilgisizlikleri çok çarpıcı şekilde Fehame’nin kaleminden anlatılır. Nebahat ise kendisine verilen eğitimden şüphelidir: “Hep düşünüyorum, evet bu tahsil ve tedris, bu emek ne için? Bir gün eş, yoldaş olacağımız bir adama beğendirmek, onun takdirine mazhar olmak için değil mi?” Bu romanda asıl mesaj birbirleriyle tanışan yakın kişiler arasındaki mektuplaşmalarla ve bu mektuplarda zikredilen kadınların hayatlarından örneklerle genişleyerek evlilikteki mutluluğun çok zor yakalandığı ve kadınların bu durum karşısında farklı düşüncelere kapıldığıdır. Eserin gerçekçi yönü yazarın da evlilik hayatında mutlu olamayışıdır. Fatma Aliye’nin bütün romanlarında “eğitilen bu kadınları onları anlamayan erkeklerle evlendirerek mutsuz kılıyorsunuz” feryadı daha sonra Halide Edip’in Handan’ında yankılanacaktır. (Fakat Halide Edip, kahramanını yurt dışında yaşatarak ona bir başka mutsuzluk kapısı daha açar.)
Muhadarat ve biraz sonra ele Udi ve Refet adlı romanlarında kadınların evli olsun, olmasın bedbahtlıklarını yenme imkânları olduğunu savunarak kırık hayatlarından yeni bir dirilişe kavuşan kadınların mücadelelerini işleyen Fatma Aliye’nin tıpkı üstadı Ahmet Mithat Efendi gibi okuyucusuna iyimserliği aşılamaya çalıştığı ve Levayih-i Hayat’ta evlilikte mutsuz olan kadınların bir daha kurtulamayacakları izlenimini bu eserinde silmeye uğraştığı söylenebilir.
Refet, Darülmuallimatı bitirerek öğretmen olan ve hayatına kendisi yön veren, babasız bir kızın annesiyle birlikte yaşam mücadelesini anlatan bir romandır. Refet, evlenmeye karşıdır ve bu özelliğiyle Levayih-i Hayat’ın mutsuzluktan kaçmak için evlenmek istemeyen iki genç kızını hatırlatır. Yazar burada, bir kadın için öğretmenlikle hayatını kazanmanın mümkün olduğunu savunur.
Udi, Muhadarat’ta olduğu gibi eşi tarafından ihmal edilen ve aldatılan Bedia’nın iyi çaldığı ut/ud sayesinde acılarını gemleyerek, ud dersleri vererek hayatını devam ettirmesini işler. Udi’de hikâyesi anlatılan Bedia, musiki üstadı, şair ve bestekâr Nazmi Efendi’nin kızıdır. Zengin, eğlenmeyi seven Nazmi Efendi, parası tükenince bir memuriyetle Şam’a gitmiştir. Kahramanlarını bu şekilde kurtarması yazarın, Ahmet Mithat Efendi’den aldığı bir unsurdur. (Örneğin o da Felâtun Bey ve Rakım Efendi romanında Felâtun Bey için bir kurtuluş sunmuştu.) Daha sonra Halit Ziya da Mai ve Siyah romanında kahramanı Ahmet Cemil için aynı şeyi yapacaktır.
Fatma Aliye, aile fertlerinin ilişkilerini belirtirken dönemin ev içi ilişkilerini, nesil çatışmalarını başarıyla vermiştir. Mesela Şemi, babasının hoşlanmadığı davranışlarından kaçınmış, eşine daima iyi davranmıştır. Baba ile oğul arasında bu bakımdan çatışma bulunur. Nitekim sarhoş oğlunu hırpalayan baba, bir gün eve kendisi de sarhoş geldiğinde oğlunun anlamlı bakışları karşısında yaptıklarından pişman olarak bir daha içki içmeyeceğine dair yemin eder. Bedia, Mail ile evlenir. Ama zevkleri, hayata bakışları farklıdır. Şemi buna karşı çıksa da engel olamaz. Mail zamanla Bedia’yı aldatmaya ve onun mücevherlerini çalmaya başlar. Roman, Bedia’nın bir eğlencede bir dansözün bileziklerinin kendisine ait olduğunu görmesi ve bir kadının bunu açıkça hatırlatmasıyla başlar. Romanda ayrıntılı kılık kıyafet, karşılanma tasvirleri vardır.
Fatma Aliye, Ahmet Mithat Efendi ve Namık Kemal gibi kendi kitaplarını roman kahramanlarına okutmuştur. Bedia, Refet romanını okuduktan sonra, yazardan kendi hikâyesini de yazmasını istemiştir. Romanın Tanpınar’ın dikkatini çekmesi ve onun tarafından Çalıkuşu’nun öncüsü sayılması önemlidir.