Korsan Çıkmazı romanı, Nezihe Meriç’in, “Topal Koşma” adlı öykü kitabındaki, “Susuz VII” öyküsünde karşılaştığımız Meli ve Berni karakterleri üzerinden kurgulanarak geliştirilmiştir. Berni, esmer, uzun dalgalı saçlı, siyah gözlü, bir kadın olarak betimlenir. Kendisiyle barışıktır ve kendini güçlü ve güzel bulur. Titizdir, sessizlik ve sabır örneğidir. Buna karşılık çabuk alınır, içlenir. Güzel giysilere, kat kat uzun elbiselere bayılır. İşlerini özenerek ve uzun sürede yapar. Vazoları boyar, boncuk dizer, takılar yapar. Gününü evde geçirmekten hoşlanır. Çocuklara bakar. Meli -Meliha’nın kısaltılmışı- ise sarı saçlı, mavi gözlüdür. İstanbul liselerinden birinde edebiyat öğretmenliği yapmaktadır. Çevresiyle anlaşamayan, iki çağ arasında bocalayan, duygularıyla düşünceleri bağdaşamamış, yirminci yüzyılın bozgun havasında yaşayan, sanatçı yaradılışlı bir kızdır. Sinirli ve kaygılıdır, tartışmaya girmeye her an hazırdır. Eline çabuktur, işlerini kısa sürede ve düzgün bir şekilde yapar. Kendine yakışanı bilir, hep kendine özgü ama kolay biçimde saçlarını şekillendirir. O da kendini beğenir ve güçlü bulur. Romanın gelişiminde bu iki kişinin bugünü ile geçmişleri ve ilk çocukluk günlerine ilişkin anılarıyla, zaman zaman yorumlarıyla akışa katılan ve müdahalelerde bulunan üçüncü bir kişi olan “anlatıcı” da (Bence Nezihe Meriç’in kendisi) karşımıza çıkmaktadır. Romana, bir anlamda Topal Koşma’daki, “Susuz VII” öyküsünün geliştirilmiş hali diyebiliriz. Roman, geniş bir zamanı içermekten çok, bir günün içerisinde başlayıp biten zaman kesitinde, gerek Berni’nin gerekse Meli’nin iç dünyaları, zaman içerisinde gelgitleriyle şekillenmektedir. Anıların baskın olduğu romanda temelde sözü edilen olay; Susuz VII’de Meli’ ye yönelik, kendisini oldukça derinden etkileyen, cinsel odaklı bir dedikodu ve yalanlarla iç içe geçmiş geleneksel ataerkil ahlak anlayışının yansıtılmasıdır. Kitaba adını veren Korsan Çıkmazı’nın, dönemin İstanbul’unda, bir sokak ismi olmasıyla birlikte iki ana kadın karakterin “çıkmazlarına” vurgu yaptığı da düşünülebilir. İstiklâl Caddesindeki bu sokak günümüzde hâlâ varlığını sürdürmektedir. Romanın girişinde dönemin İstanbul’unun tıpkı ülkenin diğer yerleri gibi büyük bir değişim geçirmekte olduğu, şehirleşmeyle birlikte nüfusun artışı, şehrin baş döndürücü ve yoran hızına eşlik eden yeniden yapılaşma çalışmalarına vurgu yapılarak değişimin olumsuz yönde olduğu verilmektedir: “Çevrem çukurlar, taş yığınlarıyla dolu. İstanbul yıkıla yıkıla her gün biraz daha gidiyor elimizden: Acı ağlamaklı bir sızı dolanıyor bize…”
“1959 yılı Türkiye’sinde yıkılan bir İstanbul’a karşı durmuş, topuklarımın ağrısını dinliyorum. Yorgunum diyorum anlamıyorlar. Durmadan dört bir yandan gelip, dört bir yana giden insanlar, dolmuşlar, itişip kakışmalar, ter kokuları, küfürler, küfürden beter anlamsız suratlarla dolu çevrem. Kocaman bir gürültü içindeyim.”
Korsan Çıkmazı’nda, Topal Koşma’da tanıştığımız, gençliğinin ilk yıllarını yaşamakta olan, Cumhuriyet değerleriyle yetişmiş ve bu ideallerin ışığında hayatları şekillenmeye başlamış Meli ve Berni’nin, yani Cumhuriyet’in ilk kuşağından iki kadının artık orta yaşlarını sürmekte olduğunu ve gelişme süreçlerinin nasıl evrildiğini görürüz. Romanda, döneminin bu iki aydın kadının zengin iç dünyalarıyla içinde bulundukları çağın tarihsel ve toplumsal yapılanmalarının izdüşümleri yer almaktadır.
Birlikte büyümüş bu iki karakterin, ortak özellikleri yanında birbirlerine zıt kişilikler olarak da var olduklarını görürüz. Aslında, dönemin okumuş, aydın kadın prototipinin kendi içlerinde barındırdıkları çatışmaların ne kadar yoğun olduğuna dair de fikir edinilmektedir.
“Korsan Çıkmazı’nın Meli’si ve Berni’si sorumlu yurttaş ve iyi ev kadını yetiştiriminin örnekleridir sanki”. Romana konu olan ana karakterler; Meli ve Berni’nin çocuklukları yeni kurulan Cumhuriyet için canla başla çalışan babalarının işleri nedeniyle Anadolu’nun değişik yerlerinde geçer. -Nezihe Meriç’in hayatına baktığımız zaman onun çocukluğunun da aynı şekilde geçmiş olduğunu görürüz.- Romanın ilerleyen bölümlerinde karşılaşılan Neyyire Hala karakteri, Berni ve Meli’nin kişiliklerinin oluşmasında, iyi yurttaşlık niteliklerini kazanmalarında, toplumsal sorumluluğu edinmelerinin yanında kadın olmanın rollerinin öğrenilmesinde en önemli kişi olarak karşımıza çıkar. Kadın olmanın içedönüklük ve dışadönüklük boyutları Meli ve Berni üzerinden tanımlanırken aynı zamanda aynı kişinin iki ayrı yüzü olarak da algılanabilir.
Genel olarak romanda işlenen temaların; kadınlar üzerinden, Türkiye Cumhuriyeti’nde, birey olmalarının yanı sıra kadınların rollerinin de nasıl olması gerektiğine ilişkin mesajlarla iletilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Karşı cinsle ilişkiler, evlilik içi rollerin dağılımı, kadınların kendi aralarındaki dayanışmanın niteliği gibi dikkat çekici unsurlara da yer verilmektedir. Soyut kavramlar ve değer yargılarının, bu iki karakterin yaşamlarında nasıl anlamlandırılarak yer buldukları ise gerek kendi aralarında kurdukları ilişkiler gerekse ilişkide bulundukları diğer insanlarla iletişim tarzları üzerinden seslenmektedir bize;
“Yaşadığımız çevre, en geniş anlamıyla, yeryüzündeki bütün çevrelerde, insanoğlunun bir zorunlu olduğu durum var. Örneğin, doğmak, korunmak, beslenmek, çoğalmak… Önce bu düzeni kurmalı, ev, kadın, çocuk, onun verdiği sorumluluk, bu bir düzene giriş, anlatabiliyor muyum? Sevdiği şeye kendini verebilmek için bir yerine oturuş, bir istikrar.”
Aynı zamanda çevreyle kurulan ilişkilerinde, cinsiyet rollerinin, kadın- erkek ilişkilerinin görünüşte de olsa nasıl olması gerektiğiyle ilgili çatışmalarının olduğunu da görmekteyiz;
“Seninle beni, bütün gelip geçenleri bildiği halde, burada görünce aklına kötülük gelmez. Seni yakından tanımaz ama, benim arkadaşımsın ya, ona yeter. Öyle olduğu halde, işte gene kafasından uzaklaştırmak istediği, bir sıkıntı vardır içinde. Öyle ya ben evliyim. Seninle de öylesi dedikodular çıkmış, peki ne diye, gene biz, benim kocam burada olmadığı halde, ikimiz baş başa, baksana bir de en kuytu köşeyi seçmişiz.”
Romanın tamamında; Nezihe Meriç’in aynı dönemde yazılan öykü kitaplarından (Bozbulanık, Topal Koşma) farklı olarak kaderci, boyun eğen veya razı olan karakterler yerine direnen, zaman zaman isyan edip karşı çıkabilen, kendi iç çatışmalarına rağmen durumlar ve olaylarla başa çıkma becerilerini edinmiş görünen kadınlar çıkmaktadır karşımıza. Meli ve Berni’nin kendi geçmişlerine dönük alıntılarda çocukluk ve ergenlik dönemi anılarında kadın cinsiyet rollerinin ve görünümünün edinilmesinde hala tiplemesinin ne kadar baskın olduğu gözlenmektedir. Edindikleri bu bilgilerin, romanda sözü geçen karakterlerin daha sonraki kişilik oluşumlarıyla, toplumsal kurallar ve sosyal rollerine yansımalarını iç çatışmalarında görmek mümkün olmaktadır. Bu durum din ve inançlarına yansımalarında, namus, ahlak kavramlarına bakışlarında da izlenir.
Vurgu genel olarak; ataerkil- geleneksel yapıyla ilişkili olan ve gündelik yaşam içerisinde karşılaşılan bireylerin yaşama bakış ve algılama biçimleriyle kahramanların uzlaşmayıp çatışma yaşamalarına ilişkindir.
Romanda, cinsiyet farklılığının, kadınların yaşamına yansıyan olumsuz yönleri, kadın erkek ilişkilerindeki cinsiyetçi yaklaşımlar, kadınların yalnızlaştırılmaları ele alınırken zaman zaman toplumsal yaşamı oluşturan ve doğrudan etkileyen kurumsallaşmış yapılara da eleştiriler getirildiği izlenir. Bu eleştiriler ağırlıkla, toplumsal değer yargıları, ahlak anlayışları, yaşamı algılayış biçimleri ile evlilik gibi kurumsallaşmış yapılarda kadınların yerleri üzerine yoğunlaşır.