Hakan Unutmaz: Remzi Sevinç, adını daha önce duymamış, hâliyle de hiçbir eserini daha önce okumamış olduğum bir imzaydı. Ne var ki bu tür imzaların kitapları gizemlidir. Çoğunun içinden ne çıkacağını tahmin etseniz de bazı sandıklar içerisinde değerli taşlar barındırabilir. Tamamen önyargısız başladığım “366. Gün” adlı kitapta da bu değerli taşlardan bulmayı başarabildim. Buradan hareketle eserin sahibi Sevinç’e birkaç soru yöneltme gereği duydum.
Öncelikle sizi tanımak isterim. Kimdir Remzi Sevinç? Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Remzi Sevinç: 01.09.1952 tarihinde Ceyhan’da doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi orada tamamladıktan sonra 1972 yılında İstanbul’a geldim. İ.Ü. Çapa Diş Hekimliği Fakültesinden 3. sınıf öğrencisi olduğum yıl ayrıldım. 1977 yılında Paris’e geldim ve yerleştim. Yaşamımı sürdürmek için bir otelde çalışmaya başladım. Halen Paris’in küçük bir banliyösünde oturmaktayım.
Şiir yazmaya lise yıllarımda başladım, ancak 1980 yılı itibariyle düzenli olarak şiir yazıyorum.
Hakan Unutmaz: Lise yıllarınızdan beri şiir yazmanıza rağmen 366. Gün kitabı hayli bir zaman sonra yayımlanmış gözüküyor. Bunun sebepleri (Türkiye-Paris yaşantısı, siyasi ve sosyal durumlar vb.) nelerdir? Ayrıca kitabın yayım süreciyle de ilgili bize bilgi verebilir misiniz? 366. Gün, nasıl ortaya çıktı?
Remzi Sevinç: Lise yıllarımdan beri (60lı yıllar – 70 mezunuyum) şiir yazmama rağmen “366. Gün” kitabımın sadece günümüzde çıkmasının iki nedeni var. Birinci neden; şiirlerimin bir gün kitap olarak yayımlanması düşüncesini hiç taşımadım. İşte bu olgu bende bir kaygısızlık, bir bağımsızlık, bir özgürlük ve şiirlerimi hiç kimseye hesap vermek zorunluluğunu hissetmeden yazma ortamını bulmamı sağladı. İkinci neden; yazmaya başladığım ilk günlerden beri şiirlerime karşı çok acımasız davrandım. Yazdım, beğenmedim, yeniden yazdım, yırttım, yaktım; bütün bu yıllar boyunca yüzlerce şiirimi imha ettim (daha iyisini yapabilmek arayışı). Son on yılda yeni bir şey daha eklendi bütün bunlara: “az şeylerle çok şey anlatabilmek”. Becerebiliyor muyum? Becerebilecek miyim?
366. Gün kitabımı yayımlama kararını almamın nedeni ağabeyim Abdullah Sevinç’tir. Bu kararı almam için bana (yıllarca) yaptığı baskılarla sonunda “evet” dedirtti. Dosyamın kitaba dönüşmesi sürecinde ise Lokman Kurucu’nun büyük destek ve yardımları oldu (benim yaşıma gelmiş ve ilk kitabını yayımlatmak isteyen bir kişi için bu davranış çok önemli).
Hakan Unutmaz: Kitaptaki şiirlerde yaşanmışlık hemen göze çarpıyor. Daha ilk şiirde (Kollarında Sevdası) bile sonraki her sayfanın bir hikâyesi olduğunu sezebiliyoruz. Bir de güncel dil gayet yerinde kullanılmış. Kimine göre bu güncellik ve “an”ın yaşandığı hikâyeleştirme şiirin kalıcılığını öldürürken kimi de her şiirin zamanını yansıtması gerektiğini söylüyor. Hangisine inanmalıyız? Kalıcı kılmak için geleneğe mi yaslanmalı, tüm zaman sözcükler mi kullanmalıyız? Ya da eser, yazılmış olduğu çağımı yansıtmalıdır?
Remzi Sevinç: Kitaptaki şiirlerin (birisi dışında “Aralık 1980”) tümü son altı yılda yazılmış şiirlerdir. Sizin de belirttiğiniz gibi tüm şiirlerim bir yaşanmışlık içerir. Bunların bir kısmı şiirin yazıldığı “an”daki bir yaşanmışlığı, bir kısmı şiirin yazıldığı “an”a yakın bir yaşanmışlığı, bir kısmı çocukluğuma kadar giden bir süreçteki yaşanmışlıkları anlatır. Bunların büyük bir kısmı kendi yaşadıklarım, bir kısmı “bire bir” tanık olduklarım, bir kısmı duyduğum, dinlediğim yaşanmışlıklardır. Bütün bunlar son altı yıldaki şiir anlayışım ve şiir “dil”imle yazılmış şiirlerdir. Bunları daha önceki yıllarda yazmış olsaydım, kuşkusuz o yıllardaki şiir anlayışım ve şiir “dil”imle yazardım. Benim, şiirimi kalıcı kılmak gibi bir kaygım yok, geçmiş yıllarda da olmadı; bunu en iyi bilecek kesim “okuyuculardır” diye düşünüyorum.
Ayrıca, şiiri ne öldürür ne yaşatır? Ben, (şahsen) bilmiyorum.
Remzi Sevinç: Bir şair olarak; yaşadıklarımı, tanık olduğum, dinlediğim yaşanmışlıkları yazdığımı söylemiştim. Bunların bir kısmı sosyal içeriklidir; Berkin’in yaşadıkları, Soma’da, Ermenek’te yaşananlar, patlamalarda ölen çocuklarımızın, hatta sevdası için bir akşamüstü öldürülen Selami’nin, çocukluğumun, ilk gençlik yıllarımın (50’li, 60’lı, 70’li yılların) kızlarının, erkeklerinin imkânsız aşklarının (toplumun yaptırımlarından kaynaklanan) hikâyeleri; evet, bunlar da sosyal içeriklidir (bence).
Benim kitabımda sosyal içerikli şiirlerin dışında, doğanın güzelliklerinin bende yarattığı etkileri anlatan ve çılgınca yaşanmış çok büyük aşkların şiirleri de var.
“Böyle bir dünyada edebiyatla bir şeyleri değiştirme şansımız var mı?” sorusuna gelince; edebiyat, toplumu yönlendirebilecek etmenlerden sadece bir tanesidir, yani diğer etmenler (ögeler) bir araya gelememişse edebiyatın tek başına bir şeyi değiştirme şansı çok azdır. Bunu yaparken de (edebiyatı kullanırken) çok dikkatli olmamız gerekir diye düşünüyorum. Ben şahsen, slogan çığlıkları atan şiir yazmadım, yazmayı da düşünmüyorum ve slogan şiirciliğinin etkili olacağına da inanmıyorum.
Hakan Unutmaz: Üniversite öğrencileri arasında bir edebiyat soruşturması gerçekleştirmekteyim. Üç bölümden (Türk Dili ve Edebiyatı, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği) toplam 506 öğrenciye sorular yönelttim ve çok ilginç cevaplar çıktı ortaya. Bu sorulardan bazılarını günümüzde şiir yayımlayanlara da yöneltmeye başladım. Hâliyle size de sormak istiyorum. Şiirinizi oluştururken etkilendiğiniz, beslendiğiniz şairler var mıydı? Varsa bunlar kimlerdi? Ortaöğretim veya lisans kademesinde verilen edebiyat dersleri, şiir birikiminizi ne kadar etkiledi? Yaşayan şairlerden hangilerini takip ediyorsunuz? Takip ettikleriniz arasında beğendikleriniz hangileri? En son ne zaman ve hangi şiir kitabını satın aldınız?
Remzi Sevinç: Şiirimi oluştururken beslendiğim şairler var mıydı? Evet, hepsi demek geliyor içimden, ne yazık ki hepsini okuma olanağım olmadı, o zaman, şöyle bir cevap vereyim; “okuduklarımın hepsi”, burada hepsini saymam olanaksız. Bizden, batıdan, doğudan, kuzeyden, güneyden erişebildiğim tüm şairleri okumaya çalıştım. Ama şunu belirtmeliyim; soru şairler üzerine sorulduğu için şairlerden bahsettim. Doğrusu, benim şiirimi besleyen sadece sayısı sonsuz şairlerin şiirleri değil, şiirlerin yanında; edebiyatın tüm dallarındaki ürünler; roman, öykü, deneme. Sanatın diğer dallarının ürünleri; resim, heykel, tiyatro, sinema, müzik, şarkı sözleri, masallar, bilimsel kitaplar, felsefe, tarih, coğrafya, arkeoloji, astronomi üzerine kitaplar, gazeteler, dergiler, vb, vb. Şimdi, ne alakası var bunların şiirle diyebilirsiniz, bence var.
Yaşayan şairlere gelince; elimden geldiğince izlemeye çalışıyorum ama sayıları (iyi ki) o kadar fazla ki…
En son satın aldığım şiir kitabı; Songül Eski’nin “TEKİLA” kitabı. Ayrıca, Lokman Kurucu’nun “NE GÜZEL SUÇTUR ÖFKE” kitabını ısmarladım ama henüz elime geçmedi.
Hakan Unutmaz: Peki, okurlar bundan sonra Sevinç’ten nasıl çalışmalar okuyabilecek? Yayımlamayı düşündüğünüz yeni çalışmalarınız var mı?
Remzi Sevinç: Bundan sonraki çalışmalarım çok az farkla bu kitabımdaki çalışmalara yakın olacak. Çoğu sanatçılarda olduğu gibi benim ürünlerim de (şiirlerim) evriliyor, örneğin şimdi yazdıklarım yıllar önceki yazdıklarımdan doğal olarak farklı ama her şey bir günde değişmiyor.
Evet, yayımlamayı düşündüğüm çalışmalarım var, henüz dosyalanmamış şiirler var, yazmaya da devam ediyorum.