“Eğer bir şeyler yazma ihtiyacı duyuyorsanız, yazmalısınız.”
Atalay İnci: Kendinizden bahseder misiniz?
Ruhşen Doğan Nar: 1988, İzmir doğumluyum. Önce babamın, daha sonra kendimin memuriyeti sayesinde Anadolu’nun farklı şehirlerinde yaşama şansına eriştim. Dokuz Eylül Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık bölümü mezunuyum. Şu anda İzmir’de öğretmenlik yapmaktayım. Üniversiteden bu yana öyküler yazıyorum. Şu anda dört yayımlanmış kitabım var. Öyküler, romanlar yazmaya elimden geldiğince devam ediyorum.
Atalay İnci: Sizi yazmaya özendiren şey nedir?
Ruhşen Doğan Nar: Usta yazarların klasikleşmiş eserleri diyebilirim. Örneğin, Dostoyevski’nin ‘Kumarbaz’ romanı beni büyülemişti. Kitabı bitirdiğimde ‘Keşke ben de bir gün bir şeyler yazabilsem’ diye düşünmüştüm. İlk başlarda özentilik vardı doğal olarak. Daha sonra yavaş yavaş kendi sesimi ortaya çıkarmaya başladım. Hâlâ kendimi geliştirmeye çabalıyorum.
Atalay İnci: Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazmaya devam eder miydiniz?
Ruhşen Doğan Nar: Hayır, devam etmezdim. Yazdıklarımla insanlara ulaşmayı amaçlıyorum. Eserlerimle okurları etkilemek, şaşırtmak, düşündürtmek istiyorum. Eğer benim dışımda bir kişinin bile yazdıklarımı okumayacağını bilsem, doğrusu yazmakla uğraşmam. Onun yerine günlük yazarım.
Atalay İnci: İlk kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz? Bunu gerçekleştirmek hayaliniz miydi?
Ruhşen Doğan Nar: İlk öykülerimi yazarken dahi aklımın bir köşesinde kitap vardı. Şiir, öykü veya roman; ne yazarsak yazalım, bir kitap olması hayaliyle yazarız. Yazan biri olarak kitabımın çıkması benim için büyük bir hayaldi. Bilimkurgu öykülerinden oluşan ilk kitabım ‘İçimdeki Robot’u ilk kez elime aldığım anı unutamam. Yıllardır hayalini kurduğum şey gerçek olmuştu. Daha sonra kara mizah öykülerimi içeren ‘Bir Gün Mutlaka Delireceğim’ çıktı. Onu çocuk romanım ‘Cesur Şubat’ takip etti. Son olarak ise fantastik, kısa romanım ‘Kıyamet Geliyorum Der’ okurlarla buluştu.
Atalay İnci: Kitaplarınız veya hikayelerinizin beyaz perdeye uyarlanmasını ister miydiniz?
Ruhşen Doğan Nar: Tabii ki! Filmlere, kısa filmlere uyarlanmasını çok isterim eserlerimin. Zaten yazarken de kendi zihin perdemde bir tür film çekmiş oluyorum. Özellikle kısa öykülerim bir tür kısa film gibi. Zihnimdeki görüntüleri elimden geldiğince iyi bir şekilde yazıya yansıtmaya çalışıyorum. Bir gün bir eserimi ekranda izlersem çok mutlu olurum. Şu ana dek kısa öykülerimden kısa film yapmak için bazı kişiler benden izin istedi. İzin verdim ancak bir türlü izlemek nasip olmadı. Bir başka hayalim ise çizgi roman. Eserlerimin çizgi romana uyarlanması da çok keyifli olabilir diye düşünüyorum. Yazdıklarımın kâğıt sayfalarından, başka sanat mecralarına taşınması müthiş bir deneyim olur.
Atalay İnci: Yazmak dışında vaktinizi nasıl değerlendirirsiniz?
Ruhşen Doğan Nar: Kitap okumak zaten olmazsa olmazım. Çok farklı türlerde okumalar yapmayı seviyorum. Aynı anda birden fazla kitap, dergi olur masamda. Hepsini birlikte okurum. Müzik dinlemek hayatımın ayrılmaz bir parçasıdır. Son yıllarda çoğunlukla Jazz dinliyorum. Dönem dönem bazı müzik türlerine ve sanatçılara odaklanırım. Yeni şeyler öğrenmeyi severim. Sürekli bir araştırma hâlinde olduğumu söyleyebilirim. Örneğin gün içinde dört farklı dilde okumalar yapabilirim: Türkçe, İngilizce, Almanca ve Esperanto. İngilizcem iyi seviyede, ancak Almanca ve Esperanto dillerinde kendimi geliştirmeye çalışıyorum.
Atalay İnci: Örnek aldığınız bir yazar var mı?
Ruhşen Doğan Nar: Keyifle okuduğum birçok yazar var. Örnek vermek gerekirse, Anton Çehov’un öykücülüğüne hayranım. Öykücülükte benzersiz bir başarı elde etmiştir. Öyküyü başlı başına bir sanat dalı hâline getirenlerden biridir. Memleketimizden ise Orhan Kemal’in, Aziz Nesin’in, Haldun Taner’in öykülerini çok severim. Bilimkurgu türünde Philip K. Dick, Stanislaw Lem, UrsulaK. Le Guin her zaman hayranlıkla okuduğum yazarlar.
Atalay İnci: Yazmak cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyip yazmaya nereden başlayacağını bilmeyenler için ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Ruhşen Doğan Nar: Bol bol kitap okuyarak başlanmalı bana kalırsa. Eğer usta yazarların eserlerini okurken içinizde yazma isteği oluşmuyorsa bir şeyler yazmanıza gerek yok demektir. Şunu demek istiyorum: Eğer bir şeyler yazma ihtiyacı duyuyorsanız, yazmalısınız. Ama içinizde böyle bir istek yoksa boşuna uğraşmamak gerekir. Çünkü dediğiniz gibi cesaret isteyen, zahmetli bir iş yazmak. İnsan keyif alacağı bir şeyler yapmalı şu hayatta. Ömrümüz sınırlı ne de olsa.