Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın “Modern Klasikler Dizisi”; etkileyici kapakları, kaliteli çevirileri, titiz editörlüğü ve beyaz kitap sırtlarıyla kütüphanelerimizi renklendiriyor ve zenginleştiriyor. Bu seriden okuduğum hemen hemen hiçbir kitap beni bir okur olarak hayal kırıklığına uğratmadı. Umarım, bundan sonra da böyle başarılı bir şekilde dizi devam eder.
Bu yazıda kısaca bahsedeceğim kitap, serinin 121. kitabı olan “Şeytan’ın Günlüğü”. Rus yazar Leonid Andreyev, 1918-1919 yıllarında bu eseri ortaya koymuş. Ayrıca bu roman, yazarın ölmeden önceki son eseri olmuş. Bu açıdan, önem arz ediyor.
Romanın konusuna geçmeden önce, çevirmen Barış Zeren’e şükranlarımı sunmak istiyorum. Çeviri muazzam, onun üzerine söyleyecek hiçbir şey yok; ama beni en çok etkileyen şey, Zeren’in kitabın başında yer alan, “Çevirmenin Önsözü” yazısı oldu. Andreyev’in hayatını, edebiyatını, arada kalmışlığını, yalnızlığını, tutunamayışını ve dönemin hakim edebiyatını, siyasi olaylarını, önemli edebi kişiliklerini öyle ustaca anlatmış ki; sırf bu önsöz için bile bu kitap okunur diye düşünüyorum.
Kitabın konusu ise oldukça ilgi çekici ve okuru hemen meraklandırıyor: Şeytan, Cehennem’den sıkıldığı için dünyaya gelmeye karar verir. Amacı insanları yakından gözlemlemek ve tanımaktır. Belki biraz da onlarla dalga geçmek ve eğlenmektir. Şeytan, Amerikalı milyarder Henry Wandergood’un canını alır ve onun yerine geçer. Dikkat edin, bir yoksulun değil, bir zenginin yerini alır. Sene 1914, yer Roma’dır. Yanında, kendisi gibi insan suretine bürünmüş, zebani Toppi vardır. İnsanlığı tanıma macerasına birlikte atılırlar.
Rastlantı eseri ilk tanıştıkları insanlar, Roma’nın dışında bir başına yaşayan Thomas Magnus ve kızı Maria olur. Maria’nın saf güzelliği, masumiyeti ve Bakire Meryem’e olan benzerliği Wandergood’u yani Şeytan’ı ilk dakikadan itibaren etkisi altına alır. Magnus ve Maria, romanın sonuna kadar yavaş yavaş Şeytan’ı kapana kıstırır, kafesler.
Aslında Şeytan, insan suretine girer girmez kademe kademe insanlaşmaya başlar. İnsanlaştıkça zayıflar. Zayıfladıkça insanlaşır. İnsanlığın zaaflarını, zayıflıklarını ve çaresizliğini deneyimler. Tabii, özellikle aşk onu darmaduman eder. Şeytanın pabucu ters giymesinin asıl sebebi, Maria’ya karşı duyduğu güçlü aşktır. Aşk onu kör eder.
Ama “Şeytan’ın Günlüğü” bir aşk romanı değil. Güçlü ve sağlam bir toplum eleştirisi. Milyarder Wandergood suretindeki Şeytan’dan para dilenmeye gelen ve kıllı bir maymuna benzettiği Kardinal X. ve tahtını kaybetmiş, eski kral E.’nin yer aldığı bölümlerde ruhban sınıfına ve aristokrasiye sert eleştiriler bulunuyor. Paraya olan açlıkları ve kötülüğe olan eğilimleriyle yerden yere vuruluyor.
Bir günlük formatında kurgulandığı için “Şeytan’ın Günlüğü” senli benli ve samimi bir dile sahip. Ancak Leonid Andreyev’in zengin ve etkileyici bir dili var. Yani sıradan bir günlük sadeliğinde ve basitliğinde değil. Özellikle Şeytan’ın gitgide insanlaşması, insanlaştıkça aşka kapılması, aşka kapıldıkça zayıflaması süreci ustalıkla yazıya dökülmüş. Şeytan’ın çaresizliği o kadar yetkin resmedilmiş ki, okur kendini Şeytan’a acımaktan alıkoyamıyor.
Kitabı bitirdikten sonra, asıl Şeytan’ların gökyüzünde değil, yeryüzünde ve aramızda olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Şeytan’ın bile yeryüzünde masum kaldığını acıyarak fark ediyoruz.
Ruhşen Doğan Nar