Polis memuru Engin, koşu için gittiği Belgrad Ormanı’nda, içinde tabanca bulunan, terk edilmiş bir arabaya denk gelir. Araba, mahalleden tanıdığı Tanju Bey’e aittir. Derhal ekibe haber verir ve inceleme başlatılır. Dedektif içgüdüsüyle parçaları birleştirmek için harekete geçen Engin, gizemli bir maceranın içine sürüklenir.
Eylül ayında Nemesis Kitap etiketiyle raflarda yerini alan Şevrole Belayir’ın yazarı Sanem Gonzalez ile mizahı, aşkı ve polisiyeyi ince bir ayarla harmanlayıp üslubuyla da okuru bırakmayan romanı hakkında konuştuk.
Fatma Aktaş: Gazetecilik kökenli olduğunuzu ve yapımcılık yaptığınızı biliyoruz. Peki , edebiyatla olan bağınız ne zaman, nasıl şekillendi?
Sanem Gonzalez: Edebiyatla hep bir bağım vardı kendimi bildim bileli, çok kitap okunan bir evde büyüdüm. Çocukken annem her sene mutlaka kitap fuarlarına götürürdü beni, o zamanın fuarları nasıl büyülü gelirdi anlatamam. Bir de hep hayalgücü geniş bir çocuktum.
Fatma Aktaş: Şevrole Belayir romanınızdan başlayalım mı? Bu roman fikri nasıl oluştu?
Sanem Gonzalez: Pandeminin tam öncesiydi, bir tanıdığımla Nişantaşı’nda bir kafede oturuyorduk ve sohbet ediyorduk. Konu konuyu açtı ve kendimi Şevrole Belayir’in kısmen ana hatlarını konuşurken buldum. Sonra başladım yazmaya.
Fatma Aktaş: Kitabın atmosferi ve ikili zaman arasında geçişler gerçekten çok başarılıydı. Özellikle 1960’lardaki sekanslar az çok bu memleketin her insanının vazgeçemeyeceği Yeşilçam filmlerinden geçiyordu. Ki birkaç yerde Yeşilçam oyuncularına, o dönemin şarkılarına da selam veriyorsunuz. Bu atmosferi yaratırken sinemanın ya da o dönemin edebiyatının etkisi oldu mu? Hazırlık sürecinizi çok merak ediyorum.
Sanem Gonzalez: Hazırlık süreci bu zamana kadar tüm dinlediklerim, izlediklerim ve gözlemlerim diyebilirim. Annem Büyükada doğumlu ve annemin çocukluğunu dinlerken çok etkilendim, eski İstanbul’u eski hikâyeleri. Bir de Yeşilçam sineması merakım büyük, özellikle Ayhan Işık filmleri. Dönem edebiyatından çok bunlar etkili oldu; 1960-1980 arası Cumhuriyet Dönemi edebiyatı tabii çok önemli, siyasal- ekonomik değişimler bunların etkisi işleniyor ve çok da sevdiğim bir dönemdir. Ama benim Şevrole Belayir’i yazmam özelinde etkisi altında kaldığım iki nokta annem ve filmler diyebilirim.
Fatma Aktaş: Nostalji tutkunuz var mıdır peki?
Sanem Gonzalez: Nostalji tutkum var, ara ara melankoliye kayabiliyor hemen toparlıyorum. İçinde yaşadığımız sanal gerçeklik çağı pek hoşlandığım bir çağ değil. Tıbbi gelişmeleri takdir ediyorum ama insani yönden fena bir tarafa gidiyoruz.
Fatma Aktaş: Bence kitaptaki birkaç ana karakterin yanında en önemli karakterlerden biri 1957 Chevrolet Bel Air. Ya da ben öyle konumladım. Bir araba bir kitapta başrolde ve bunu böyle okumak çok keyif verdi. Peki özellikle antika arabalarla bir bağınız var mıdır? Neden 1957 Chevrolet Bel Air’?
Sanem Gonzalez: Çok doğru bir noktaya değindiniz, bana göre romanın ana kahramanı Chevrolet Bel Air 57, 57 modeli seçmemdeki en büyük unsur 57’nin şekli. Yandan bakınca köpek balığına benzer müthiş bir arabadır. 56 ve 57’yi yan yana koyduğunuzda farkı görürsünüz ve çok da nadirdir şu anda bulmaya kalksak.
Fatma Aktaş: Kitabınız pandemi sonrası okurla buluştu. Tüm bu hazırlık ve yazma süreci pandemi sırasında mı yapıldı? Siz bu zor ve tuhaf zamanlardan nasıl geçtiniz? Pandemide ürettim ve çoğaldım, diyebiliyor musunuz?
Fatma Aktaş: Bence kitabın en önemli temelarından biri geçmişte KARA SEVDA olarak adlandırılan, şimdilerde ise TOKSİK İLİŞKİ denilen, yeri geliyor şiddet dolu bir bağlanma biçimi. Tanju karakterini kurarken ve yazarken günümüzün bu ilişki ya da “ilişmeme” sarmallarından feyz aldınız mı? Ya da şöyle sorabilirim; kara sevdalar nasıl toksik ilişkilere dönüştü?
Sanem Gonzalez: Günümüzde artık davranış bozuklukları romantize edilmemeye başladı; gelişen teknoloji, kadının ekonomik olarak özgürleşmesi, kadın-erkek her iki cins için de etrafta çok farklı ve çeşitli uyaranlar olması, değerlerin değişmesi. Dün bunu düşünüyordum aslında, ne kadar çok narsiszmi duymaya başladık diye. Bir bilinç oluştu, sosyal medyanın etkisiyle herkes her türlü bilgiye; maalesef doğru ya da yanlış uyarıp kendi süzgecinden geçirip birer anlam veriyor. Tabii bu çok derinlemesine konuşulacak bir konu. Fakat kısa kesmem gerekirse, yazarken günümüzden hiç feyz almadım. Eskinin kara sevdası günümüz toksikliğiyle karşılaştırıldığında çok daha tolare edilebilir ve temiz kalıyor. Ben bunun peşindeyim biraz. Ara ara düşünüyorum; günümüzde bu kadar da her şeye ulaşmasa mıydık…
Fatma Aktaş: Okur Şevrole Belayir’de hem ilginç hem de temposu yüksek olayların izini sürecek. Burada olay örgülerinin yanı sıra, anlatımınızla da okuru o heyecanlı serüvenin içine adeta sokuyorsunuz… 200 sayfalık bir kısalıkta hem iki zaman arasında gidip gelmeler hem de içerdiği pek çok mekânsal değişim, enteresan her biri yazılası karakterler, ayrıca dinmeyen bir aksiyon… Kısa yazmak zor muydu? Nasıl toparladınız bu kadar çok mevzuyu?
Sanem Gonzalez: Kısa yazmak hiç zor değildi, aksine bölümleri yazarken içgüdüsel olarak tamam bu kadar yeter, diğer bölüme geçiyoruz dedim. Benim düşünce şeklim de böyle.
Fatma Aktaş: Biraz da üslup konusuna gelmek istiyorum. Kullandığınız mizahi dil o kadar tutuyor ki okuru, aslında polisiyenin ister istemez getirdiği tetike olma halini pek de hissetmiyoruz bile. Kitabın son sayfasını bitirip kapattığımda NEYİ ANLATTIĞINDAN ÇOK NASIL ANLATTIĞININ önemini bir kez daha fark ettim bir edebiyat okuru olarak. Sonra şunu düşündüm: Sanem Hanım Şevrole Belayir’ı böyle berrak, akışkan, duru, yalın, oyunbaz ve yerinde nüktedan bir üslupla yazmasaydı damağımdaki tat nasıl olurdu? Soru gittikçe uzuyor farkındayım.
Şöyle bağlayayım: İlk eserinizi seçerken bu ana üslup izleğini bilinçli mi seçtiniz? Yoksa siz zaten tam da böyle biri olduğunuz için mi –ki sizi tanımıyorum elbette, henüz – üslubun başka türlüsü düşünülemezdi?
Sanem Gonzalez: Ben tam da böyle biriyim. Sorunuz çok uzun ama güzel cevabı kısa oldu ama gerçekten de ben buyum diyebilirim.
Fatma Aktaş: Türkiye ve dünya edebiyatından kimleri okuyorsunuz? Geçmişten bugüne, etkilediğiniz yazarlar ve kitaplar?
Sanem Gonzalez: Pablo Neruda, Franz Kafka, Jane Austen, Gabriel Garcia Marquez, Paul Eluard, Stephen King, Margaret Atwood, Agatha Christie, Marry Shelley, J.K. Rowling, Harper Lee, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Peride Celal, Sevgi Soysal, Sabahattin Ali, Suat Derviş, Duygu Asena, Orhan Veli… Çok daha fazlası var. Uzun bir liste şimdi diğerlerinde aklım kalacak…
Fatma Aktaş: Dünyada pandemi, savaş, ekonomik çalkantılar derken büyük değişimler, yenilenmeler olmakta. Dünya -ve edebiyatla beraber sanat- yenilenebilecek mi gerçekten bütün bu olup bitenlerden sonra? Önümüzdeki dönemlerde, bu dönemde yaşadıklarımız sanata ve edebiyata nasıl yansıyacak sizce?
Sanem Gonzalez: Benim bu yöndeki düşüncem biraz karamsar. Teknoloji ilerdikçe ve nüfus arttıkça genel zekâ seviyesinin büyük oranda düştüğünü düşünüyorum. Her şey dijitalleşti ve çocuklar artık eline kalem bile almak istemiyor. Şu an telefonunuza bir program indirip sanal gerçeklikle sanat yapabiliyorsunuz ve tek yapmanız gereken üç beş anahtar kelime seçmek. Bunu berbat buluyorum ve gerçekten bir yetenekle doğan insanlara büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum. Geçen hafta İngiltere’de robot ressam kabinede kendini tanıttı. Daha ne diyeyim…
Fatma Aktaş: Bir de yeni kuşağın edebiyatla ilişkisini nasıl görüyorsunuz?
Sanem Gonzalez: Her şeyde olduğu gibi popülist tabii. Kahve yanında sosyal medyada göstermek için arkadaşından kitap isteyenleri duyuyorum. Bu ilişkiyi eskiden edebiyat öğretmenleri ve aileler yönetirdi, şimdi bunu da sosyal medya yönetiyor.
Fatma Aktaş: Şevrole Belayir’ı okurken adeta bir film izler gibi geçti sahneler. O nedenle oldukça sinematografik bir eser olduğunu söyleyebilirim. İleride dizi ya film olması tekliflerine nasıl bakarsınız?
Sanem Gonzalez: Ben yapımcıyım biliyorsunuz, bunu uyarlamayı istiyorum.
Fatma Aktaş: Edebiyat yolculuğunuzun süreceğini tahmin ediyorum. Bundan sonraki projeleriniz nelerdir? Sanki Engin ve Serra polis merkezinde birtakım maceralarına devam edecekler gibi hissettim son bölümde… Bilmem yanılıyor muyum?
Sanem Gonzalez: Doğru, ikinci romana başladım. Üçleme olarak tasarladım ikilinin maceralarını. Bir gerçeküstü korku romanı ve bir de aşk romanı yazacağım istiyorum ama onların zamanı var.
Fatma Aktaş: Çok teşekkürler Sanem Hanım. Yolu açık, hızı daim, eşlikçileri bol ve benzini her daim dolu olsun Şevrole Belayir’ın.