“ÇÜRÜME” NEREDE BAŞLAR?
Çürüme ağaç gövdesine benzer. Nesne çürüdükçe kabuk kabuk çözülür, dağılır. Çürüyen kaybolmaz. Fidelerin köklerine doğru yürür. Çürüyen toplum katılaşır, durağanlaşır. Mermer gibi kalır, hareket edemez. Edebiyat, her ne kadar estetik bir kaygı gütse de, içinde yaşadığı dünyaya, topluma ve trajedilere duyarsız kalamaz. Marx’ın deyişiyle toplumların tarihi, sınıfların tarihidir. İnsanlık tarihi boyunca birileri mutlaka birilerinin ötekisi olmak durumunda kalmıştır.
Cem Kalender, ilk romanından itibaren ele aldığı konular bakımından çizgisini korumaya devam ediyor. Kalender, insanların görmezden geldiği, sınıfsal ve kimlik olarak ötelenen, aşağılanan ve hak mücadelelerini diri tutmaya çalışan karakterleri konuşturup, onların dili olmaya çalışıyor.
Yazarın son romanı olan Çürümede ise, yine toplumun kanayan bir yarasını gözler önüne seriyor. Bir zamanlar gündemde olan Palu ailesinden yola çıkarak yazdığı romanında, susturulmuş kadınların, tacize uğramış çocukların, yok edilen hayatların izine her cümlede şahit ediyor okuru.
KÖTÜLÜK SIRADANLAŞIRSA
Ongun apartmanı’na içgüveysi olarak gelen Sıddık’ın inanılmaz işkenceleri, akıl almaz kötülükleri çerçevesinde ilerler roman. Kötülük sıradanlaşmıştır. Evlerin içine girmiştir. İçilen su, giyilen pijama gibidir. Kadınlar bedenlerinde açılan derin yaraları çoktan kabullenmiştir. Küçük bir yaprak bile yaratamayan insan, Tanrılar, şeytanlar, cinler yaratmayı başarmıştır.
Şiddet sıradan bir hal almıştır;
“Ne yalan söyleyeyim, artık devamlı dövüyordum Hocam. Hani babasının kanında da var ya delilik, işte döversem belki akıllanır diye düşünmüştüm.”
KUSURSUZ CEZA, KUSURLU SUÇ
Stendhal’e göre “yol boyunca gezdirilen bir aynadır roman”. İşte tam da bu cümlede vurgulandığı gibi, trajedinin gerçekliği aynadan çarpan ışık gibi gözlerimizi yakar.
Suç işlenmişse cezası verilir. Suçu işleyenin en büyük günahı Allah’ın yolundan ayrılmasıdır. Cezayı veren kişi, ailenin en büyük gururudur;
“Her ne kadar damatları olsa da şeytanın yoldan çıkardığı, Allah’ın buğzettiği bir mürteddi. Onun için öldürmüşlerdi zaten, onun için kimse pişmanlık göstermemiş, öldüreni dualarla hapishaneye uğurlamışlardı.”
Asıl cezayı verecek olan ise ailenin küçük oğlu İshak’tır. İshak babasının işkencesine, tacizlerine maruz kalmış, kendinden küçük kuzenlerinin öldürülmesine şahit olmuştur. Cezasını kusursuz bir planla tasarlar.
***
Cem Kalender, her bir romanında topluma, tarihe ve kültüre katkı sağlamaya devam ediyor. Kaleminden ötekinin, dönüşen bedenlerin, çürüyen bir toplumun hikayesi dökülüyor. Toplumun kan donduran olaylara bile duyarsızlaşığı, kötülüğün sınır tanımadığı günümüzde, Çürüme belki de duyarlılığımızı ve umudumuzu yeşertecek.
Cem Kalender, 1976’da Kahramanmaraş Afşin’de doğdu. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesini bitirdikten sonra öğretmenlik mesleğini sürdürdü. Bir süre sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde okumaya başladı. Yazın hayatının yoğunlaşması sebebiyle bu eğitimi yarıda bıraktı. 2007’de yayınlanan ilk romanı Klan’la henüz dosya halindeyken Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Ödülü’nü aldı. Ardından çok kısa bir zaman sonra ikinci kitabı Zamanın Unutkan Koynunda, Kayıp Gergedan ve 2015 yılında Gezi Direnişi’ni merkeze alan Kasımpaşalı Oedipus yayın dünyasında beklenenden de fazla bir etkiyle yerini aldı. 2017’de KHK ile çok sevdiği öğretmenlik mesleğinden uzaklaştırıldı. Ardından Mazarin Mavisi romanını yayımladı.