Sıradan insanlar ve onların sıradan yaşamları. Vatan, toprak, millet ve başka milliyetçi duygular tarafından sömürülen küçük insanlar. Ömürleri bu uğurda sönen ve tükenen insanlar. Tarih bunları yazmaz, küçük insanlar tarihin konusu olmaz. Bunlar ancak romanın ve öykünün konusu olabilir. Büyük insanların(!) ya da muktedirlerin bu sıradan insanların yaşamlarında ne kadar söz sahibi olabileceğini ve bu insanların yaşamlarını nasıl da etkileyebileceğini ya da zehirleyebileceğini edebiyat acıta acıta okuruna gösterir.
Tarih 1830’lar, Polonya. Bir taraftan Polonya halkının özgürleşeceği umudu olan devrim inancı, öbür yandan ayaklanmayı bastıran Ruslar. Ama derdimiz ne Ruslar ne de Polonyalılar, ne de 1830’lar.
“Neden? Neden? Juzio da ben de, onun doğduğu zamanki gibi, dedelerinin ve atalarının yaşadığı gibi yaşamasının dışında başka bir şey istemedik; ben de yalnızca onunla yaşamak, onu sevmek, çocuklarımı sevip büyütmekten başka bir şey istemedim. Ancak birden ona acı çektirerek sürdüler, benim de elimden en çok değer verdiklerimi aldılar. Neden? Neden?”
Ayaklanmaya katılan genç Juzio ya da gerçek adıyla Migurski Uralsk bölgesindeki bir tabura (Kazakistan’da) sürgüne gönderilir, tabii mal varlığının (Migurski aileden kalmış miras sayesinde varlıklı birisidir) tamamına da el konulur. Albina topu topu iki defa gördüğü Migurski’nin peşinden Uralsk’a gider. Orada sürgün er Migurski’yle evlenir, oysa onun gözünde vatanı için ölmeyi göze alan ve malvarlığının tamamını feda eden bir kahramandı bu adam. Beş yıl içinde biri erkek biri de kız olmak üzere iki de çocukları olur. Ancak kısa süre içinde art arda yakalandıkları hastalıklardan dolayı iki çocuklarını da kaybederler. O sırada sağlık merkezlerine ulaşamayacakları mesafede olduklarından Albina “Neden? diye sorar. Sağlık merkezine yakın bir yerde yaşıyor olsalardı çocukları hayatta kalırdı diye düşünür. “Yalnızca onunla yaşamak, onu sevmek, çocuklarımı sevip büyütmekten başka bir şey istemedim.” Zaman içinde o hayat dolu ve coşkulu kadından (Migurski’nin ilk defa gördüğü ve içinin kıpırdadığı Albina hayat dolu ve büyüleyici bir coşkuya sahip olan genç bir kızdı) hiç eser kalmaz. Oysa sevdiği adam için buradaki zor yaşam koşularına katlanmayı bile göze almıştı, mal varlığı iyi durumda olan birisiydi. Şimdi ise çocukların ölümü ve Migurski’nin bitmeyen sürgünü, felaket seviyesindeki yaşam koşulları, yoksulluk. Sürgün bu kadar uzamasaydı ya da kendi ülkelerine, topraklarında yaşıyor olsalardı başlarına bu felaketlerin hiçbiri gelmezdi belki ya da milliyetçilik duygularının peşinden koşmaya çalışmasaydı. Daha sonra yapacakları bir kaçma girişimi de başarısızlıkla sonuçlanır (aslında bu kaçma girişimi de son derecede duyguları yıpratan bir cinstendir, zira çocuklarının cesetlerini mezarlarından çıkarıp -çocuklarının mezarıyla az da olsa oynamak zorundadırlar- ülkelerine götürmek istediği yalanıyla kocasını bu tabutun içine sokarak gizlice kaçırmaya çalışır, bir annenin düştüğü durumu siz düşünün ve hissedin) ve Migurski’ye ömür boyu Sibirya’da sürgün yolu gözükür. Tabii Albina’da kocasının peşinden koşarak gider. On beşindeyken başlayan bir aşk kıvılcımı, yirmi yaşındayken evlilik ve bundan sonra bitmeyen Albina’nın trajik öyküsü.
Tolstoy “Neden?” adlı bu öyküsünde aşkın gücü ve büyüleyici kudretiyle ilgili bir şey yazmıyor aslında, ne anlatıcının ne de Albina’nın ağzından büyük aşklarıyla ilgili tek bir sözcük bile çıkmıyor. Daha çok muktedirlerin başkalarının küçük ve sıradan yaşamlarını nasıl da etkileyebileceğini, yerle bir edebileceğini göstermeye çalışır. Yanındakilerin her defasında bu insanların sürgünleriyle ilgili sorularına iktidarı elinde bulunduran muktedirin “Daha zamanı var” deyip bunu ertelemesi ve en iyi bilenin ancak o olabileceğini sonuna kadar dayatması düşüncesi, başkalarının bundan nasıl felaketlere sürüklenebileceğinin muktedir tarafından hiç de önemsenmediği gerçeğini bir kez daha okura sunulur. Bize de düşen, ipimizi başkalarının eline vermemek, yoksa gün gelir ipimizi elinde tutan bu muktedirin boğazımızdan sıkabileceği ve çığlıklarımıza kulak asmadan bizi boğabileceği gerçeğini de unutmamak. Tabii tarih bu muktedirlerle dolu, derdimiz bu olsun.
Kaynak: Tolstoy, Bütün Eserleri XIV, Uğur Büke, Alfa Yayınları
İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz ve kullanıcı deneyiminizi geliştirebilmek için Cookie kullanıyoruz. Cookie kullanılmasını tercih etmezseniz tarayıcınızın ayarlarından Cookie’leri silebilir ya da engelleyebilirsiniz. Gizlilik politikamızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.