Yaprak Fırtınası, Gabriel Garcia Marquez’in 1955 yılında yayımlanan ilk önemli eseridir. Eser, 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü ‘nü almıştır.
Uzun öykü türündeki eserde üç ayrı anlatıcı vardır: Albay, albayın kızı ve albayın torunu. Ilk önce anlatıcılar kafa karışıklığına sebep olacakmış gibi dursa da okudukça öyle olmadığını görüyoruz. Anlatılan olayın üç anlatıcının bakış açısıyla verilmesi, esere bir farklılık ve zenginlik katmış.
“Babam o ânın durgunluğunu bozmuş olduğunu bilmeden ,”Hayallere dalmışsın kızım. “ diyor. Ben de diyorum ki: ”Sizce bir şey olur mu?” O da terden sırılsıklam, gülümseyerek, “En azından hiç kuşkum yok, evlerin birçoğunda pilavın altı tutacak, sütler taşacaktır. “diyor.(Albayın kızı/s.62 )
Eserde anlatılan olay çok kısa zaman diliminde geçiyor gibi görünse de geriye dönüşlerle yıllar önceye gidiliyor. Yıllar önce albayın yanına gelip onun evinde yaşamaya başlayan garip bir doktorun cenaze töreniyle başlıyor eser. Ama asıl anlatılmak istenenler geriye dönüşlerle ve üç farklı bakış açısı ile sunuluyor okuyucuya.Kasaba halkının nefret ettiği, gömülmesini dahi istemediği ve şeytan olarak gördüğü bu doktorun kasabaya gelişi, yıllarca albayın evinde yaşaması ve bu süre içerisinde yaşanan olaylar; tüm yaşamı değiştiren muz kumpanyası ve gizemli rahip Köpoğlu…
İşte bütün bunlar doktorun cenazesi hazırlanırken geçen kısa zaman diliminde okuyucuya anlatılan olaylar.
Eserde gizemi çözülemeyen iki kişi var : Doktor ve Köpoğlu. Aynı gün, aynı saatlerde farklı yollardan kasabaya gelen bu iki adam eserin sonunda da tüm gizemlerini koruyorlar.
Doktor, yıllar önce elinde bir tavsiye mektubuyla bu kasabaya gelmiş ve albayın evinde yıllarca misafir olarak kalmıştır. Garip bir adamdır. Hatta doktor olduğuna dair kimsenin, albayın bile kesin bir bilgisi yoktur. Birkaç parça eşyadan başka da hiçbir şeye sahip olmamıştır.
“İki adi gömlek, bir kutu takma diş, bir resim, bir de o eski ciltli reçete defteri…”(s.29)Tüm sahip oldukları içinde bunlardan başka bir şey olmayan bir sandıktır. Üstelik kasaba halkı tarafından dışlandıktan sonra kendini her şeyden soyutlamış, evinin kapısını bile açmadan bir başına yaşamıştır.
“Dokuz yıldan beri, yani hüküm verildikten bir yıl sonrasından bu yana gazeteleri açmamış. O zamandan beri kendisini memleketine ve insanlarına bağlayan en son şeyden vazgeçmiş. “(s.29)
“Bu yaprak fırtınasına hele bir alışalım, bunların hepsi geçer. “( s.68)
“Tıpkı bir yaprak fırtınası gibi sökün edenlerin getireceği yenilikleri görmüş olmalıydı ama hiç sesini çıkarmadı. Sokak tarafındaki kapıyı açık tutarak bütün gün deri koltuğunda oturmayı sürdürdü, ta ki aradan günler geçip de tek bir hasta gelmeyene kadar. İşte o zaman kapıyı sürgüledi, kendine bir hamak satın alarak odasına kapandı. “(s.67)
Eserde olayların geçtiği kasaba olan Macondo kasabası, Marquez’in diğer eserlerinde de gördüğümüz düşsel kasaba. Yani kasabanın temelleri bu eserde atılmış. Macono ,muz kumpanyasının gelişiyle değişmiş, ahlâkı ve kültürel anlamda erozyona uğramıştır. Kumpanya çekip gittiğinde ise hiçbir şey eskisi gibi değildir. İnsanlarda, sokaklarda, evlerde yaşama sevinci kalmamış, her şey pörsümüştür.
“Felaketin gözle görülmez rüzgârıyla sarsılan evimiz de sessiz ve kesin bir yıkımın eşiğinde. Muz kumpanyası sıkıp suyunu çıkardığından beri tüm Macondo bu durumda.Sarmaşıklar evleri sarmış, ara sokakları çalılar bürümüş, duvarlar çatlayıp yarılmış, insanlar gün ortasında yatak odasında kertenkelelerle karşılaşıyor. Bir daha biberiye ve sümbülteber yetiştiremez olduğumuzdan beri ,görünmez bir el dolaptaki Noel porselenlerini kırdığından ve kimsenin bir daha kullanmadığı giyim eşyasının içine semirsinler diye güveleri yerleştirdiğinden bu yana ,her şey çöküntü hâlinde görünüyor. ( s.123)
Albay, yaşanan tüm olumsuzluklara ve kasaba halkına rağmen yanına kızını ve torununu alır ve cenaze törenini yapmak üzere doktorun evine gider.Çünkü yıllar önce doktora bir söz vermiştir ve ne olursa olsun bu sözü tutacaktır. Albay “Bedeni sakat ama vicdanı tam“ bir adamdır.
Büyülü gerçeklik akımının en önemli temsilcilerinden olan Marquez’i okumadıysanız Yaprak Fırtınası ile başlayabilirsiniz. Ne anlatıldığını biliyor olmak hiç önemli değil zira okuyucuyu Marquez ‘e bağlayan şey, onun o muhteşem anlatım şekli.
Tebrik ederim. Çok güzel bir tahlil olmuş. En kısa sürede romanı okuyacağım.