Selcen Gür ile aynı zamanda Genel Yayın Yönetmeni olduğu Tara Kitap tarafından yayımlanan ilk deneme kitabı “Plaza Sufisi” hakkında konuştuk.
Selcen Gür: Benim yazı dünyasıyla ilk profesyonel ilişkim Almanca’dan çevirdiğim kitaplarla başladı. Ardından aylık bir kadın dergisinde yazmaya başladım. Sonrasında altı yıl Posta gazetesinin Pazar ekinde her hafta köşe yazdım. İlk romanım Sır ve Gölge’yi pandemi döneminde yazmıştım. Aynı dönemde tasavvuf okumalarına başlamıştım. Üç yıllık bir kaynak taraması, okuma, yazma ve yeniden yazma sürecinin sonunda Plaza Sufisi ortaya çıktı. Bu kitap özelinde, anlatmak istediklerimi en elverişli şekilde deneme türünde anlatabileceğimi fark ettiğim için bu türü seçtiğimi söyleyebilirim.
Serkan Parlak: Elinizdeki malzemeyi kurgu için yeniden üretip dönüştürürken nasıl bir süreç işliyor? Özellikle deneme türünü seçmenizin nedeni nedir?
Selcen Gür: Kitaptaki Türkiz Hanım ilhamını gerçek hayattan alan bir karakter. Elbette adını değiştirdim. Onunla yaptığımız bir uçak yolculuğunda konuştuklarımız aslında bu kitabın fitilini ateşledi diyebiliriz. Onun söylediği bir cümlenin peşinden çıktım bu yola. ‘İnsan nasıl bir mertebede böylesi bir cümle kurabilir?’ sorusunun cevabıydı aradığım. Sonrasında ise ‘Bu mertebeye günümüz plaza insanı ulaşabilir mi?’ sorusu geldi peşinden. Aktif iş hayatı içinde olan, büyük şehirlerde yaşayan insanlar da böylesi bir ‘gönül bilgisi’ne ulaşabilir mi? Hayatta anlam bulabilir ve tatmin duyabilir mi? sorularının cevaplarını aradım tüm bu süreçte.
Serkan Parlak: Denemelerinizde iç dünyamızda esenliği neden sağlayamıyoruz, tatminsizlik ve mutsuzluğumuzun nedenleri neler, modern zamanların mutluluk anlayışındaki sıkıntılar, pozitif psikolojinin mutluluk hakkındaki görüş ve önerileri, sufilik ile günümüz psikolojisinin kesiştiği yerler, erdemli ve derinlikli bir hayat için sufizmden nasıl yararlanılabilir ve psikolojik sağlamlığımızı nasıl güçlendirebiliriz gibi meseleleri ele almanızın nedenleri nelerdir?
Selcen Gür: Teknoloji gelişiyor, bilim, sağlık alanlarında önemli gelişmeler yaşanıyor, insan ömrü uzuyor ancak insanın mutluluk ve refah duygusu bu nispette gelişmiyor. Hatta istatistiklere göre depresyon oranları tüm dünyada önceki yıllara göre çok dramatik bir şekilde artıyor ve insanlar giderek daha da mutsuzlaşıyor. Bu yüzden insanlar yeni nesil spiritüel öğretilere ilgi duyuyor ve hayatlarındaki manevi boşluğu doldurmaya çalışıyorlar. Çünkü insan, bio-psiko-sosyo- ekonomik bir varlık olduğu kadar da manevi yönü olan bir varlık. Manevi yönden tatmin olmadığımız zaman mutlu olamıyoruz. Manevi boşluğumuzu doldurabilmek için tüketim ve haz kısır döngüsüne saptığımızdaysa daha büyük bir kaosun içine düşüyoruz. Psikiyatri ve psikoloji ruh sağlığımızı tedavi etme konusunda başarılı olsa da yaşamın amacı ve anlamı noktasında bizi beslemekte eksik kalıyor. Eksiden alıp sıfır noktasına getiriyor belki ama sonrası için bir vaadi olamıyor. İşte bana göre tasavvuf ve dolayısıyla tekâmül tam bu noktada devreye giriyor.
Serkan Parlak: Özellikle salgın dönemi ve sonrasında çok sayıda nitelikli ve niteliksiz kişisel gelişim kitabı yayımlandı. Kitabınızın var olan kişisel gelişim kitaplarından farkı nedir, bu alanla ilgilenen okurlar kitabınızı neden almalı?
Selcen Gür: Yurt dışında ‘kendine yardım’ diye çevirebileceğimiz ‘self help’ türünde kitaplar çokça yayımlanıyor biliyorsunuz. Plaza Sufisi de mutluluk ve hayatın anlamı konularını ele alması bakımından bu tür bir kitapmış gibi başlıyor ve sonrasında tasavvufun temel bazı kavramları üzerinden derinleşiyor. Sabır, tevekkül, şükür, tevhid, tekâmül, vahdet-i vücut ve diğer bazı kavramları günümüz insanının hayatına nasıl alabileceğine dair kafa yoran bir kitap olmasına gayret ettim. Erdemler konusu üzerinde çok durdum. Hedefler yerine değerler önermesine yer verdim. En sonunda da Ahmet Yesevi, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli öğretilerinin temel felsefesine değinerek ve kadim öğretilerle Pozitif Psikoloji’yi harmanlayarak okura kendi sentezini yaratması konusunda ilham vermeyi amaçladım. Bu kitabı diğerlerinden ayıran temel farklardan birinin bu sentezler, diğerinin de yaslandığım zengin kaynakça olduğunu düşünüyorum.
Serkan Parlak: Kitabınızı okuyan okurlara bu konuda derinleşmek isterlerse neler yapmalarını ya da neler okumalarını tavsiye edersiniz?
Selcen Gür: Kitabın son on sayfası kaynakçadan oluşuyor. Kitaptaki alıntı ve dipnotlarda görüşlerine yer verdiğim kaynaklar, derinleşmek isteyen okurlar tarafından buradan kolaylıkla takip edilebilir. Ben bir okur olarak bir kitabı okurken hangi konu veya görüş ilgimi daha çok çekiyorsa onun hakkında daha fazla okumak isterim. Hatta bazen okuduğum kitabı bir kenara koyar, oradaki bir dipnotun peşine düşer, daldan dala konarak bambaşka bir noktaya gidebilirim de. Zaten okuma macerasının keyfi tam da budur bana göre. Bu sebeple, okura tavsiye vermek yerine, Plaza Sufisi’ni okuyan bir kişi hangi konuya veya kişiye daha derinden eğilmek istiyorsa, kaynakçayı takip ederek onun peşine düşebilir bence.
Serkan Parlak: Selcen Hanım, deneme türünde başucu yazarlarınız kimler, başucu kitaplarınız hangileri?
Selcen Gür: Gençliğimde Ahmet Altan’ın denemelerini altını çize çize okurdum. Son yıllarda babamın kitaplığına dadandım ve özellikle Peyami Safa’nın kitaplarını teker teker aşırdım. Üstadın 1934-1960 yılları arasında yazdığı köşe yazılarını büyük bir hayranlıkla ve keyifle okuyorum. Nasıl zengin bir dil, nasıl zengin bir üslup! Tenkitlerindeki zarafet ve zekâya, övgülerindeki ölçüye hayran olmamak elde değil. Üstelik çok geniş bir yelpazede ve çok ciddi okuma ve araştırmalar üzerinden yazıyor. Safa’nın yanı sıra elbette A. Hamdi Tanpınar da denemeleriyle ve konuları ele alış tarzıyla hayranlık duyduğum bir diğer büyük isim.