Türk pop müziği üzerine eleştirel yazılar kaleme alan Naim Dilmener 12 Eylül askeri darbesinin ardından ülkenin müzikal fotoğrafını çözümlemeye çalıştığı bir yazısında durumu şöyle özetliyor: “O günlerde, hem iyi ve aklı başında müzisyen sıkıntısı vardı hem de sürekli olarak müziğimizi farklı bir noktaya çekmeye çalışan ‘yaratıcı’ isim eksikliği. Yalnızca her yaptığı ile popüler müziğimizi bir üst noktaya çekmiş Şanar Yurdatapan’ın eksikliği değildi bu. Burada kalanlar da sessizliğe bürünmüştü. Kimse düşünmüyor, farklı bir şey aramıyordu.” (1) Dolayısıyla 1980 sonrasının ilk yarısının müzik tarihimiz ve yenilikçi çalışmalar açısından kayıp yıllar olduğunu iddia etmek mümkün. Nurdan Gürbilek’e göre de 80’lerin ilk yarısı darbenin, baskının, şiddetin, ikinci yarısı ise görece özgürleşmenin, daha modern ve sivil iktidarın yılları idi. Ancak bu iki strateji hiç birbirinin yerine geçmedi. Ve meşruluklarını birbirlerine borçlu olarak sürdürdüler. (2) Yine de 1980’lerin ortalarından itibaren 12 Eylül üzerine tematik göndermelerde bulunan sanatsal ürünlerin ortaya koyulmaya çalışıldığını ve bunun yeni bir dil arayışını zorladığı söylenebilir.
Çağdaş Türkü grubu 1980 sonrası müziğimiz adına kendinden sonra gelen çoğu isme ilham vermiş, yeni müzikal kanallar aralamış çok önemli bir topluluktu. Bekle Beni ve Delikanlıya (1987) albümlerinden sonra maalesef dağıldılar. Eftal Küçük (gitar, kemençe), Erkan Oban (perdesiz bas gitar), Tolga Çandar (bağlama, solist), Bahadır Suda (akustik piyano) isimlerinden oluşan grubun öyküsü, çalışmaları günümüze kadar uzanan bir başka topluluk ile kesişiyor aslında. O da Yeni Türkü grubu. Ankara’da kurulan ve ilk albümünü 1979 yılında yayınlayan Yeni Türkü’nün 1984’te İstanbul’a taşınma kararı almasının ardından grubun üyesi Eftal Küçük’ün Ankara’da kalmayı tercih etmesi ile doğmuş bir topluluk Çağdaş Türkü. Aslında Güney Amerika’dan başlayarak dünyanın farklı coğrafyalarına yayılan ve müziğe dair benzer varoluşsal kaygılar taşıyan üretimlerin adı olan “Yeni Türkü/Şarkı” hareketinin 1980 sonrası Türkiye’sine yansımasını ifade eder bu iki topluluk. Ve darbe sonrası içe kapanan, kendisine ifade kanalları bulamayan, ülkenin bu anlamda büyük suskunluk yaşadığı dönemde, her iki grubun çok estetik bir politik duruşla ortaya koyduğu ilk ürünlerin modern müziğimiz adına öncü çalışmalar olduğunu söyleyebiliriz. Bu öncü konumun mekanının Ankara olması da farklı açılardan ilginçtir. Çünkü Ankara yeni açılımlar getirmek bakımından 1980 sonrası müziğimize kanal araladığı gibi modern Türk şiirinin iki akımının doğduğu şehir olması bakımından da önemlidir. Tek Parti dönemi ortamında şekillenmiş Garip Hareketi ve çok partili dönem içerisinde doğmuş 2. Yeni Akımı… Ayrıca 80 sonrası yazılan şiirin ayak seslerini duyabileceğimiz ve Yeni Türkü grubuna ismini veren bir edebiyat gazetesinin Yaşar Miraç tarafından Ankara’da çıkarıldığını da hatırlatalım.
Çağdaş Türkü’nün, 1986’daki albümünün kartonetinde yayınladığı kısa bir metin var. Bu metin aslında grubun müzikal poetikasını belirleyen temel yaklaşım biçiminde değerlendirilebilir. Orada şu cümleleri okuruz: “Topluluk olarak amacımız Türk müziğine güncel bir soluk, değişik bir kimlik getirebilmek, yeni bir anlayış ve yorum katabilmek. Tümü özgün bestelerden oluşan ilk uzunçalarımız Bekle Beni’de Türk müziği ritim, motif ve çalgılarından olduğu kadar günümüz Batı müziği çokseslilik tekniği ve çalgılarından da yararlandık. Şarkılarımızın sözlerini genç kuşak Türk ozanlarının şiirleri oluşturuyor. Kısaca, çağdaş bir birleşime ulaşmaya çalışıyoruz. Bugünden yarına uzanan yepyeni şarkılarımız, türkülerimiz olmalı diyoruz.” Çağdaş Türkü’yü 80’lerin en önemli müzikal deneyimlerinden birisi hâline getiren tılsım, inşa ettiği sound ile ilgili olmasıyla beraber, yayınladığı bu metinde görüldüğü gibi ne yapmak istedikleri konusunda fikri bir temel taşımalarıdır. Bekle Beni ve Delikanlıya albümlerinde duyduğumuz ezgilerin, bu toprakların kolektif belleğinde gezinen sesler olduğu çok aşikar. Her iki albümde bestelenmiş şiirlerin yanı sıra, müzikal arayışların nitecisinde ortaya çıktığını düşünebileceğimiz enstrümantal eserlerin de yer alması, Çağdaş Türkü’nün iddia ettiği müzikal poetikasını ne denli ciddiyetle sürdürdüğünü göstermektedir.
Dipnotlar :
1-Naim Dilmener, Hisseli Harikalar Kumpanyası, Radikal İki eki, 11.12.2005
2-Nurdan Gürbilek, Vitrinde Yaşamak-1980’lerin Kültürel İklimi-, Metis Yayınları, 2.Basım, Ağustos 1993, İstanbul, s.7
3-ODTÜ’LÜ Dergisi, Haziran 1997, Sayı 15, s.22
Bu yazı ilk olarak Arka Kapak dergisinin 21.sayısında yayınlanmıştır.