YAZARLARA YAZMADIKLARI YERDEN SORULAR
“Gök kubbenin altında söylenmemiş söz yoktur.” Cicero’ya atfedilen bu sözü edebiyat söyleşilerine uyarladığımızda yazarların yazı yolculuğu, kitapları ve edebiyat dünyasına dair “sorulmamış soru yoktur” diyebiliriz. Bu söyleşi dizisinde yer alan sorular da elbette ilk kez sorulmuyor ama eserlerini beğeniyle takip ettiğimiz yazarlarımızla bu kez özellikle yazmadıkları üzerinden, hayaller üzerinden sohbet edelim istedik.
Hatice Günday Şahman: Yazar olmanın yanı sıra ya da ön koşulu olarak iyi bir okur olan yazarın hayran olduğu bir yazar, hatta kimi zaman ona “Keşke ben yazmış olsaydım,” dedirten bir eser mutlaka vardır. Sizde de böyle bir duygu yaratan öykü/roman var mı? Varsa hangi yönleriyle sizi bu kadar etkiledi?
Şengül Can: Aslında birçok kitap var. Sevdiğim, beğendiğim, hayranlık duyduğum. Keşke ben yazsaydım dediğim zamanlar da olmuştur. Ama çoğu zaman okurken bir parçası gibi hissederim. Yazardan okura ulaşan o yolda benim de aslında bu bütünün parçası olma halim etkileyici gelir. Bazı okumalar ise içerdekine derin bir kazıdır. Bu minvalde şu sıralar okuduklarımdan bahsedebilirim. Kadın Kahraman’ın Yolculuğu böyle bir kitap, mutlaka farklı bakış açıklarıyla, hayatımızın farklı zamanlarında okunabilir. Yine Onur Bütün’ün Evdeki Meleği Öldürmek adlı kitabını okuyorum bu sıralar. Feminist okumalar anlamında önemli bir başucu kitabı olacağını düşünüyorum. Onur Bütün’ün bu titiz çalışmasındaki dili de her kesimden insanlar için kapsayıcı nitelikte.
Cihan Çakan da yeni tanıştığım bir yazar. Öykü ve tiyatro oyunları yazıyor. Geçmiş Zaman Ambarı’nı okudum. Yazarın dili kullanma becerisi ve kurguları çok etkileyiciydi. Yeni yazacaklarını merak ediyorum. Yine Yedi Boş Ev adlı öykü kitabında yazarın öykü atmosferi yaratma başarısına hayran kaldım.
Hatice Günday Şahman: Ursula K. Le Guin Lavinia adlı romanında, Vergilius’un Aeneas destanında küçük bir rolü olan Lavinia karakterini; Ayfer Tunç ise kendi romanı Yeşil Peri Gecesi’nin yan karakteri olan Osman’ı son romanında başkarakter olarak yazdılar. Bu örneklerde olduğu gibi bir eser kaleme almak isteseydiniz hangi eserden ya da eserinizden, hangi yan karakteri seçerdiniz?
Şengül Can: Bunu zaman zaman düşünüyorum. Devamsız’da sevilen öykü kişileri ile ilgi yeni öyküler yazıp yazmayacağım sorulmuştu. Bir şekilde yaşadıklarını düşünmek hoşuma gitmişti sanırım bu sorular karşısında.
Şu anda bir novella üzerinde çalışıyorum. Bu novellanın kişileri hakkında daha önce bir oyun yazmıştım. Ama yarım bir oyundu. Tamamlayamamıştım. Sonra araya başka öyküler, başka okumalar girdi. Günler geçti ama ben o kişileri dönüp dönüp hatırladım. Ya da onlar bir şekilde kendilerini hatırlattı. Böylece onların hikayelerini daha farklı bir biçimde yeniden bir novella olarak yazmayı denedim. Çünkü onlarla çok iyi zaman geçiriyordum.
Hatice Günday Şahman: Edip Cansever’in “Masa da masaymış ha” dediği gibi bir masanız olsa, zamanın ve mesafelerin getirdiği sınırlamalar olmaksızın, hangi yazarları ya da kurmaca karakterleri konuk etmek, söyleşmek isterdiniz? Onlarla neler konuşurdunuz?
Şengül Can: Bu soru çok heyecan verici. Okuduğum sevdiğim yazarların hepsiyle sohbet etmek isterdim. Virginia Woolf, Ursula K. Le Guin, Clarissa P. Estés, Fyodor Dostoyevski, Sevim Burak, Toni Morrison, Alain de Botton
Bugünlerde düşündüğümde İrvin D. Yalom olurdu sanırım. Kitaplarını büyük bir tutkuyla okudum yıllarca. Bazı kitaplarını dönüp yeniden okumaya başladım. Onunla anlamlı bir yaşam sürmek ve ölüm üzerine konuşmak isterdim.
Hatice Günday Şahman: Yazarken çok beğendiğiniz, çok bağlandığınız cümleler olsa da bazen bu cümleler farklı nedenlerden dolayı metne dâhil olamaz. Siz bu cümleleri acımasızca ya da eliniz titreyerek siler misiniz? Yoksa farklı bir şekilde değerlendirir misiniz?
Hatice Günday Şahman: Son cümleyi de yazıp bitirdiğiniz halde sonrasında vazgeçip yayımlamadığınız metinler var mı? Ya da tam tersi aylardır, yıllardır zihninizde gezdirip de bir türlü yazıya dökemediğiniz öykü uçları, roman taslakları var mı?
Şengül Can: Devamsız yayınlamadan önce son anda çıkarttığım bir öyküm oldu. Yazıp yayınlamadığım başka öykülerim de var. Bence bir öykü sürekli değişebilir de. Öykü ucu, roman taslağı ya da oyun taslakları oluyor evet. Ya da biri baskın gelip kendini yazdırıyor. Bu da çok planlı olmuyor. O dönem hangi konuya daha çok ağırlık vermişsem, hangi konuyu düşünmüşsem onunla ilgili yazıyorum. Yazmasam delirecektim gibi değil de. Beni delirten şeyleri yazabildiğim bir dönemdeyim.