gitmediği yerlerde dolaşıyor
memo’ya
akşamı dışarıda bırakan bir tül
masasında dolup boşalan küllük
çocukluğundaki o eski anı
sanki beliren zihninde
uzun upuzun bir kış
gölgesi yüzünde unutulan
bir kahır bıraktı gövdesindeki gülüş
gitmediği yerlerde dolaşıyor
kurt keçiyi kanatmadan çok önce
bulup yitirdiğine yanıyor
ağaçtaki kuş, topraktaki tırtıl
gelip yerleşse içine
rüzgârı duyan ince bir ruh
ayağına taş değmesin,
böyle söylüyor genç adam
yüzünü göremediğim o kadına
yeni bir lisan bulmuş ayrılıklardan
ürpermiş bir deniz gibi huzursuz
dönüşü olmayan yola çıkmak
değilse neydi yalnızlık
kalbim, diyor
bunca titrerdi adını söylerken
ne güzeldi yanakların sen konuşurken