tenezzül
kırk yıl geçti koskoca kırk yıl
odalar eşyalar anılarıyla
dünyamı doldurmayan bir rüyaydı
uyandığım hayat, insan bildiğin gibi
sonunda ağaç gibi devrilir toprağa
dağılan sokak sesleri filmlere kitaplara
ararsan bir yalnızlık bulursun
belki tenezzül gelir ilişir şiirin şurasına
yaprağın serinliği gibi uçucu bir dilegeliş
ne bildimse içe doğru bildim
çığlıktı feryattı haykırıştı adı
sesin bir rengi vardı öğrendiğim
kara kapkara bir üfleyişti tanrıdan ruhumuza
belki avunulmayan unutulmayan bir hatıra
bazen tekrarlamayı sevdiğim doğrudur
kırk yıl geçti koskoca kırk yıl
işittim toprak doyunca çiçek açarmış
suyun uzun adımları ırmaklarmış meğer
aydınlığı bekleyen alçalan kuşun kanatları
her yaşta sorarlar ne olmak istediğimi
çok şey dilemem bu yeryüzünden
gökte gördüğün bir bulut alsın yerimi
insanın hatırası diyorlar gençliğine.
durup baktığımız bir ayna,
kuyu değil mi, geçmiş onca an
sesinin inancı, gözün sabrı var
olmaz yerde biten bir çiçek gibi kararlı
batacak bir diken yahut teknesi alabora olan