kumaştan anlamayan insan
ne bilsin sesin şiddetini
kalbin ketum katlarını,
kanatlarını yalnızlığın.
bir tay gibi rüzgâr yiyor yelelerin
bana çirkin desinler, bazen hicran
dağ alıyor aklını, boyuna poz
baktığın her şey bir içe
arzular tenin gün görmüş hali
gecedir derindir derideki can
rüyalar bağışlarsın hafızana
belki bahar, dallara gelen hayat
kendisi bile bilmezmiş kirpinin
neden korkarlar dikenlerinden
oysa bir fırtına kuşu, belki peygamber
duyduğun eğilişiydi bir harfin
biraz da gençlik saatlerinin bitişi
tezgâhımızda gömülü deniz