Yunus Çinçin: Söyleşi isteğimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederek başlamak istiyorum. Öykü kitabınıza ilişkin bahsedilecek pek çok şey var. Eserinizle ilgili sorulara geçmeden önce, okuyucuların da sizi daha iyi tanıyabilmeleri açısından kendinizden, yazarlık geçmişinizden ve yazarlık serüveninizde önemli gördüğünüz dönüm noktalarından söz edebilir misiniz?
Şeyda Apaydın: Merhaba, öncelikle benim size teşekkür etmeme izin verin. Kitabı okumanız benim için büyük mutluluk.
1968’de, Kars’ın Susuz ilçesinde doğdum. Üniversite için 1985’te Ankara’ya geldim. 1989’da Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nü bitirdim. Yıllarca çeşitli basın kuruluşlarında çalıştıktan sonra emekliye ayrıldım.
Yazma serüvenim, lise yıllarında içe dönük yazı türüyle, yani günlüklerle başladı. Ancak, üniversiteye yıllarında işin rengi değişti. Yazılanları saklamaya değil, yaymaya, insanlara ulaştırmaya odaklı bir kulvara girmiştim: Gazetecilik. Okulda bir yandan eğitim alırken, bir yandan da öğrencilerin çıkardığı Görünüm Gazetesi’nde çalışmaya başladım. Gazetede çıkan haberlerimi, röportajlarımı gördükçe çok seviniyordum. Görünüm’de çıkan bir röportajım, 1987’de, Hürriyet Vakfı’nın düzenlediği Genç Gazeteciler Yarışması’nda birinci olunca çok mutlu oldum. Bir yıl sonra aynı yarışmada bir başka röportajım yine birinci olduğunda havalara uçtum. Üst üste aldığım bu iki ödül, yazma şevkimi artırdı. Yazının gücünden güç almak çok güzeldi.
Okul bitmeden bir gazetede muhabir olarak çalışmaya başladım. Yazı, yine hayatımın bir parçasıydı. Sonrasında çok sayıda basın kuruluşunda görev aldım; haber yazmak, röportajlar hazırlamak, yıllar boyu sürdü. Rutin haber yazmaktansa, röportajlar hazırlamak daha çok hoşuma gidiyordu. Çünkü röportajlarda insan hikâyeleri vardı. Tanınmış bir liderin cebinde hep nazar boncuğu taşıdığını söylemesi, diğerinin eşine yazdığı şiir, bir başkasının bilmediğimiz yönleri, haberden daha değerliydi benim için. İnsanı anlama çabası, emekli olduktan sonra da peşimi bırakmadı. Gözlem yapmak, yaşamımın bir parçası olmuştu. Yazıdan aldığım keyifle, hep “bir gün yazarım” diye tuttuğum notlar, minik defterlerimde birikiyordu. Sonra bu notların bir kısmı öyküye evrildi. Bu öyküler sanal edebiyat sitelerinde yayınlanınca, yazınının gücüyle mutlu hissettim yine. O süreçte, Damla Sakızı adlı öyküm Alt Kitap tarafından düzenlenen yarışmada ikinci oldu. Sevincim katlandı. Ardından öykülerim dosyaya, dosyam da bir kitaba dönüştü ve Gece Sütü ortaya çıktı.
Yunus Çinçin: Öykülerinizi yazarken temel motivasyonlarınız neler? Şeyda Apaydın, öykülerini nasıl yazar? Yazmak, sizin için ne ifade ediyor?
Şeyda Apaydın: Buna çok net bir cevap veremem. Yaşamda karşılaştığımız herhangi bir şey, beni yazmaya motive edebilir. Bu; duvardaki bir leke, bir çocuğun gözlerindeki ışıltı, bir ses, bir koku olabilir. Gördüklerimin ardında nasıl bir birikim olduğunu düşünürüm hep. Gülümseyerek yürüyen ya da bir bankta uzaklara dalmış birinin, o âna nasıl geldiğini merak ederim. Bakışlar, davranışlar, gördüğüm bazı nesneler ve onların çağrıştırdıkları; duygu dünyama kaydolur. Yine de, unutmayayım diye notlar alırım. Bazen fotoğraf çekerim. Ardından birine karar verip, yazmaya başlarım. Ancak yazdıktan sonra bir şeyler mutlaka değişir. Bitmez hiç… Değiştikçe değişir… İçime sininceye kadar uğraşırım. Genellikle günlerce kafamda gezinenleri, gecenin dinginliğinde yazmaya odaklanırım.
Sonuç olarak diyebilirim ki benim için yazmak; susamış birinin su içmesi, acıkmış birinin yemek yemesi, yorulmuş birinin dinlenmesi kadar gerekli, mutluluk verici.
Şeyda Apaydın: Bu değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim. Mutlu oldum. Kitaba adını veren öykü, benim için en dokunaklı öykülerden biriydi. Yazarken çok üzüldüm, yoruldum. Yazdıkça canım yandı. Düzeltmeler yapmak için döndüğümde bile yeniden, yeniden yaralandım. Sanırım kalbimde onun yeri ayrı. Gerçi Lotus öyküsü de benim için çok özel. Ancak aynı isimde başka kitaplar olması yüzünden vazgeçtim. Gece Sütü adını sanırım bu yüzden tercih ettim.
Gece Sütü, belli bir temada, önceden planlanarak yazılmış öykülerden oluşmuyor aslında. Yıllar içinde birikmiş bazı öyküler ve son zamanlarda yazdıklarımdan bazıları yer alıyor kitapta. Dosyamı hazırlarken, en sevdiklerimi sıraladım. Arte Yayınevi’ne gönderdiğimde, editör sevgili İlknur Kavlak ile bazı öyküleri eledik, diğerleri kitaba girdi.
Yunus Çinçin: Sizin başarılı bir fotoğrafçı olduğunuzu, Facebook’ta paylaştığınız etkileyici, kimi zaman çok eğlenceli fotoğraflarınızdan biliyorum. Öykülerinizin genelinde izlenimlere oldukça yer veriyorsunuz. Çevrenizle etkileşiminizin ve fotoğraf sanatıyla uğraşıyor oluşunuzun öykülerinize ne gibi katkıları oldu?
Şeyda Apaydın: Çok teşekkür ederim ama fotoğrafçılıkta gerçekten amatörüm. Elimden geldiğince iyi çekmeye çalışarak, beni mutlu eden, eğlendiren, kareleri paylaşmak hoşuma gidiyor. Sosyal medya öncesinde de fotoğraf çekmeyi seviyordum. Hem anıları saklamak hem de yazmak için.
Fotoğraf çekmek, kimi zaman bazı ortamlarda not almaktan daha kolay bir kayıt yolu. Betimlemeleri yaparken yardımcı oluyor. Bazen bir fotoğraf, aklımda olmayan bir öyküyü yazdırabiliyor. Bir gün gökyüzüne bakarken, maviliklerin üzerindeki beyaz bulutların fotoğrafını çektim. Fotoğrafı çektikten kısa bir süre sonra bulutlar dağıldı. Makinemde çektiklerimi incelerken, o bulutlardan birini Don Kişot’a benzettim. Don Kişot atına binmiş, elinde kılıcı… İnanamadım. Sonra o fotoğraftan, “Pinokyo’nun Uyarısı” öyküsü çıktı. “Neyin Peşindesin?” öyküsü de bir büfenin önündeki çiçekleri çekmek isterken yakaladığım bir başka kareden doğdu. “Gelincik” öyküsü, bir duvar yazısının fotoğrafından filizlendi. “Öksüz Bavul” ise, havaalanında bavulumu beklerken çektiğim bagaj bandı fotoğrafından. Fotoğraflar öykülerime harç taşıyor.
Yunus Çinçin: Kitabınızdaki öykülerde, duvar yazılarından istinat duvarına, bir çocuğun günlüğünden güvercin kanadına kadar hayata dair pek çok detay, pek çok incelik dikkatimi çekti. Bir öykünüze de ismini veren ve okurken çok hoşuma giden duvar yazısıyla sorayım bu sorumu,” Öykülerinizde genel olarak neyin peşindesiniz?”
Gördüklerime, duyduklarıma kayıtsız yaşayamıyorum. Yazı bitinceye kadar yüreğimle orada kalıyorum sanki. Parça parça orada buradayım o yüzden. Kimi zaman bir AVM’de, kimi zaman bir terminalde, kimi zaman da bir caddede… Ancak yazarsam kurtuluyorum bu sorumluluktan.
Yunus Çinçin: Türk ve dünya edebiyatından sevdiğiniz ve takip ettiğiniz öykücüler kimler? Yazarlığınızı beslediğini düşündüğünüz yazarlar, sanatçılar kimler?
Şeyda Apaydın: Okurken “öykücüler” ya da “romancılar” diye özel bir seçimim yok doğrusu. Güzel yazdığını düşündüğüm, sevdiğim bir yazarın öykülerini, romanlarını, şiirlerini de okumak isterim. Ahmet Hamdi Tanpınar, Suat Derviş, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Sait Faik, Cengiz Aytmatov, Yaşar Kemal; eskimeyenlerden ilk anda aklıma gelenler. Günümüzden ise Murathan Mungan, Gürsel Korat, Abdullah Ataşçı, Ethem Baran, Buket Uzuner, Ayla Kutlu, Sibel K. Türker, Yekta Kopan, Melisa Kesmez’i sayabilirim.
Dünya edebiyatında da benzer bir yaklaşım içindeyim. Ancak öykücü olarak daha çok Ernest Hamingway, O. Henry, Herman Melville, Anton Çehov, Cesare Pavese, en sevdiklerimden. Marcel Proust, Fernando Pessoa, Nikos Kazancakis, Elias Canetti, Jose Saramago da sevdiklerimden.
“Yazılarımı besleyen yazarlar kimler?” sorusuna gelince… Elimden geldiğince, insanı anlama çabası içinde olduğumu söylemiştim. Bu yüzden psikoloji ve felsefe kitaplarını çok seviyorum. Öykü karakterlerimin davranışlarını anlamlandırmaya çalışırken bu alandaki okumalarım, çok yardımcı oluyor. Bu alanda en çok sevdiklerim, Sigmund Freud, Vamık Volkan, Irvin Yalom, Engin Geçtan, Friedrich Nietzsche, Arthur Schopenhauer, Albert Camus, Halil Cibran, Arno Gruen.
Yunus Çinçin: Başarılı bir yazar olarak, öykü yazmak isteyenlere ne gibi önerilerde bulunmak istersiniz? Bundan sonraki süreçte, yazacağınız eserlerle, yapmayı düşündüğünüz çalışmalarla ilgili kısa ve uzun vadeli planlarınız neler?
Şeyda Apaydın: İltifatınız için çok teşekkür ederim. Ancak daha yolun başındayım ve öykü yazmak isteyenlere öneride bulunmak konusunda kendimi yetkin hissetmiyorum. Sadece “İçinizdekileri yazıya dökün, bekletmeyin.” diyebilirim.
Bundan sonraki süreçte de yazmaya devam… Kısa vadede bir öykü dosyasını daha tamamlamak istiyorum. Uzun vadede ise yine yazı rotasında; notlarımla, duygularımla meşgul olacağım. Neler çıkacak, henüz ben de bilmiyorum.
Yunus Çinçin: Bu güzel söyleşi ve sorularıma verdiğiniz ayrıntılı cevaplar için teşekkür ederim.
Şeyda Apaydın: İncelikli sorularınız ve bana bunları anlatma fırsatı tanıdığınız için çok teşekkür ederim.