Her gün aynı dünyada yaşıyor olsak da, yaşadıklarımız öylesine farklı ki, sanki yıllar içinde binlerce dünya sıkıştırıyoruz içimize. Kimi zaman mutluluk dolduruyor kalbimizi kimi zaman kırgınlık. O gün, o duygunun oluyor. İşte Berna Durmaz’ın yazdığı Karayel Üşümesi adlı öykü kitabı bu değişik duyguların harmanlandığı bir pota. On yedi öyküde on yedi ayrı dünya var. Kitabın cümleleriyle tanıştığınızda, Orhan Veli’nin şiirlerinin kokusunu hissediyorsunuz zaman zaman.
Söz verip de sonradan onu yerine getiremediğiniz olmuştur. Kimi zaman buna koşullar izin vermemiştir kimi zaman da belki söz verdiğinize pişman olmuş ancak geri dönemeyişin verdiği suçlulukla da boğuşmuşsunuzdur. İnsan hallerinin her birinin özenle işlediği kitapta Sünger Gibi Delikli öyküsü bu boğuntuyu ele alıyor. Berna Durmaz, “Verdiği söz ilmek olup geçmiş boynuna” diyor. Muhtaç olmanın acısını ise “İnsanın muhtaçlığı sağken gömülmek gibiymiş” sözleriyle ifade ediyor.
Anlatımındaki benzetmelerle okuru kendine çeken Durmaz, “Masalın rengi gümüş. tadı kaymak” dediği AZAD öyküsünde küskünlüğü “Sesi içine kaçmış” diye anlatıyor. Bir çocuğun haykırışını betimlerken “Ne olacak, daha çocuk. Daha sesi ne don görmüş ne soğuk. Yıllarca korunduğu yerin sıcağı var hâlâ üzerinde. Saklı tutulduğu evin soba dumanı sinmiş üzerine de silinmemiş daha.”diyor.
Durmaz, ATIN ÖLÜMÜ öyküsünde “Uzun, huzursuz saatlerin, deli deli kâbusların izleri vardı yüzünde”, “Pişmanlık demir leblebi. Ne yutabiliyor ne çıkarıyor ağzından” sözleriyle dikkat çekiyor.
Çekingen aşkların en bilineni mahalle aşklarıdır. AYAKKABILARIMIN BURNU, öyküsünde bu naif konu o kadar güzel işlenmiş ki, insan adeta yaşıyor. Yazar, “Gözü gözümde eriyor” derken söylenen değil, söylenmek istenenleri sıralıyor sessizce. O aşkı bir kabak sarmaşığına benzetiyor ve “Bir gün de pat diye açılıverdi çiçeği” diyor.
BİR MAHZEN DOLUSU ÇİÇEK, öyküsünde küskünlük “Yüzüne bir örtü inmiş sanki” diye anlatılıyor. Altı çizilmesi gereken cümleler sürüyor öyküde: “Zehri dilinin altında” … “İnsanın sırtından bir ürperti halinde geçer Zehra. … Sanıyor bir dünya onunla var ve de yoktur o olmazsa…”
LEL, öyküsünde beklentiyi işleyen Berna Durmaz, İHTİMAL, öyküsünde de platonik bir aşkı anlatıyor. Söyleneni değil, duymak istediklerini duyuyormuş gibi kendini mutlu eden kahraman, belki de bize bizi gösteriyor. “Duvarlarının sıvası parça parça kalkmış, döşemesi kırılmış, dolap kapağı, musluk başları, taharet çubuğu bozulmuş bu evin boş odalarını en güzelinden bir hayalle doldurmuştu” diyen yazar, umudu ne kadar da güzel anlatıyor. Özgürlüğün çok yalın bir şekilde anlatıldığı öyküde kahraman “Daracık bir evde geniş bir nefes alıyor.”
SES, kitabın en güzel öykülerinden. İnsanın kendiyle hesaplaşması muhteşem bir kurguyla anlatılmış. “ÇİĞ TOR TARAZLI” öyküsü ise finalinde insanı çarpıyor. Yaşamı damıtan sözcükler etkileyici:
“Ömür sona yaklaşınca basitleşiyor. Dayanılmaz oluyor karmaşığın gerginliği”
“Sesler içinde bir bozuk ses. Çiğ, tor, tarazlı. Kabuğu var, içi yok ceviz. Pis bir koku gibi yayılıyordu etrafa… Pazaryerine varınca ses ses olmaktan çıkmış bir acı zehre dönüşmüştü”
“… içinin acısını yayıyor ortalığa”
SARMAŞIK, öyküsünde eski bir mahallenin anlatımı müthiş:
“Kaç yılın mahallesi buralar. Ne geçen zaman, ne zelzele ne insanların itip kakan bakışı yıkmış buraları. Nasıl ki sağlam. Sokağa doğru biraz yamulmuş sadece. İçinin acısından. Bir kabuk duvar say sen bu evleri.”
“Karanfilli bir gülüş”, “Gencecik süt çiçeği bakış” benzetmeleri de etkileyici.
DÖKME KURŞUNDAN SAKAL, öyküsündeki ruh benzetmesi ise oldukça değişik: “Ruhları çöp poşeti kadar ince. Öyle olunca ne taşır? İçi dışına taşar. O değil, çöpün kokusu yeri göğü alır.” diyor yazar.
ÜŞÜYORUM, öyküsünü dokuyan sözcükler de çarpıcı. “Sessizlik sesleri büyütür, koca ağızlı bir değirmen gibi bütün sesleri öğütür de geriye toz gibi incecik bir korkuyu üfleyiverir havaya. Dile damağa yapışır toz. Kalp atışı artar, güm güm.”
Çil çil altın yerine, çil çil kâğıdı GÖMÜ öyküsünde anlatan yazar, YAZIMIZ öyküsünde de şehrin şiir koktuğunu söylüyor.
KUŞ KULESİ, öyküsünün başlangıç cümlesi ise kitabın gözü.
“Yalan mayalı bir hamurdur. Durduğu yerde kabarır.”
Kitaptaki en çarpıcı öykülerden biri olan Kuş Kulesi’nde, aşkın insanı kuşatması şu sözlerle anlatılıyor:“Kadın kuşu o kadar çok sevmiş ki, kuş uyurken kanatlarını yolmuş. İkisi de aşklarına hapsolmuş.”
Berna Durmaz, aşkın insanı nasıl güzelleştirdiğini anlattığı BİR GÜZELLİK MASALI öyküsünde, kırk beş yaşındaki Hayal’in, “Sen olağanüstü güzel bir kadınsın” sözlerinden sonra nasıl dönüştüğünü gözler önüne seriyor ve aşkın büyüleyiciliğini şöyle anlatıyor:
“… o kuru cilt parlamış, sönük göze fer yürümüş, yaş kırk beşliğini unutup on yedilere dek düşmüş. Hayal’in yüzüne silinmez bir gülüş olmuş. İkisinin de kalpleri aynı anda dar gelmiş göğüs kafeslerine ve dünya bir onlar için yeniden kurulup serilmiş ayaklarına”
Karayel Üşümesi, öyküleriyle olduğu kadar, öykülerde kullanılan şiirsel söylemiyle de etkileyici. Devrik cümlelerin ustaca kullanıldığı kitapta okur masalsı bir dünyaya adım atıyor kimi zaman, kimi zaman da gerçek dünyanın sert ve acımasız olaylarıyla karşılaşıyor. Kitap yaşamı düşlere, düşleri yaşama yaslarken derinlikli cümleler de insanı düşünmeye ve sorgulamaya davet ediyor.
Münire Çalışkan Tuğ yazdı: Yıldız Gözlü Zatinur, “Bir Hal Var Sende” Bendekine Benzer
Veysel Kobya yazdı: Demir Çağında Dilin Kullanımı ve Dokunma Duyusunun Yitimi