Kurmaca metinlerde yazarla eseri arasında sıkı bir bağ vardır. Özellikle ilk eserlerde bu bağ daha keskin olarak kendini göstermektedir. Onun için de diyebiliriz ki ilk eserler biraz da yazarın yaşanmışlıklarının ürünüdür. Edebiyatın en önemli gıdası olan gerçeklikten beslenmektedir.
Kül Rengi Hayatlar [1] Ufuk Sürmeli’nin ilk öykü kitabı. Kitap birbiriyle bağlantılı sekiz öyküden oluşsa da her bir öyküyü bir bütünün parçaları olarak kurgulanmış. Yukarıda da belirttiğim gibi özellikle ilk eserler biraz yaşanmışlıkların ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Kül Rengi Hayatlar’da olaylar yazarın yaşadığı coğrafyada geçmekte ve kanımca yazarın hayatından izler taşımakta. Öykülerin diğer bir özelliğiyse temanın benzerliği ya da ortak temada birleşmesidir: hüzün, acı, kayıp yaşamlar, geçim sıkıntısı…
Kitap “Avlu” isimli öyküyle başlıyor. Olayların, kahraman bakış açısıyla anlatıldığı öykünün girişinde kitabın ismine dair izler görüyoruz. “Her şeyi küle dönmüş insanlar kadar çaresiz, savaş kaybeden askerler kadar üzgünüm.” (s.9) Bir çocuğun gözünden teyzesinin cenazesi, cenazede yaşananlar ve teyzenin çocuk üzerinde bıraktığı derin izler… Teyzenin çocuk üzerindeki etkiyi görürken aynı zamanda “Ateş düştüğü yeri yakar.” deyimini hatırlatan cenazeye gelen insanların kendi günlük hayatlarına dair diyaloglar başarılı bir şekilde aktarılmış.
“Deniz” isimli öyküde yatılı okulda kalan ve aynı zamanda kemoterapi gören Elif’in kısacık hikâyesine tanıklık ediyoruz. Bu öykü diğer öykülerden bağımsız gibi dursa da Elif’in öyküler arasındaki bağlantısını “Geride Kalanlar” öyküsünde görmüş oluyoruz.
“Babamın Misketleri” isimli öyküde “Avlu” hikâyesinin kahramanı Ali’nin babasının böbrek hastalığı ve hastaneye tedaviye giden baba ve annenin evde bıraktığı Ali ve kardeşi Hasan etrafında, babanın ve Ali’nin hayatının ipuçlarını aralıyoruz.
“Bir Çift Göz” isimli öyküde engelli bir gencin, platonik olarak vurulduğu bir çift göze duyulan sevgi anlatılıyor. Yazar özellikle iç konuşma tekniğini çok başarılı bir şekilde kullanmış bu öyküsünde. “Yeşil miydi? Ela da olabilir. Neyse ne! Ama ne göz! (…) Beklesem mi? Saçmalama! Asıl sen saçmalama!” (s.47) Bu öyküde de ortak kahramanımızın Ali olduğunu görüyoruz. “Hepsi, hepsi varlığımı yeniden hissettirdi ama en önemlisi de Ali abime verdiğim sözü tutabilmenin sevincini duymam oldu.” (s.48)
“Kırılma” geriye dönüş tekniğinin başarılı bir şekilde uygulandığı öykülerden birisi. Olaylar öykülerin ortak kahramanı olan Ali’nin arkadaşı Salih’in hayat hikâyesine odaklaşıyor. Yokluk yoksulluk içinde okuyup doktor olan fakat aradığı huzur ve mutluluğu bulamayan Salih mesleğini bırakıp kafe açma hayali kurmaktadır ancak bu hayalini gerçekleştiremeden hazin bir sonla hayata veda eder. “Genç adam; hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı, riske girilen, sonucuna katlanılması gereken kırılma anlarını yaşadıktan sonra, kendi iradesiyle belirleyemediği, hükmünün geçmediği acımasız hayatın son kırılmasından da payına düşeni aldı.” (s.68)
“Cendere” işsizliğin cenderesindeki Halil’in öyküsü. Halil, iyi bir ekmek ustasıdır ancak kendi deyimiyle şansız ya da babasının bakış açısıyla uğursuz biridir. Öykülerin aynı mekânlarda ve birbirini tanıyan kişiler arasında geçtiğini söylemiştik. “Cendere” toplumcu gerçekçi edebiyat kapsamında değerlendirildiğinde aynı toprakların tohumu olan Orhan Kemal öykücülüğünün kokusunu taşımaktadır.
“Geride Kalanlar” tüm öykülerin orak kahramanı diyebileceğimiz Ali’nin öyküsü ya da Ali’nin etrafında gelişen olayların, kahramanların bağlantılarının çözüme kavuştuğu öykü. Kitabın belki de en vurucu öyküsü. Genç yaşında çok acılar görmüş olan Ali’nin hayata bakışı… Son büyük acısı olan kardeşi Hasan’ın bir cinayete kurban gitmesi Ali’yi iyice yıkmıştır. “Toprağa gömülen midir ölen, geride kalanlar mı? Yaşıyoruz sandığımız bu hayat, uzun bir uyku hâli midir ve ölüm aslında bir uyanış mıdır? Sonsuz ve gerçek âleme?” (s.97)
Öyküler genel olarak değerlendirildiğinde aynı coğrafyada geçmektedir. Olaylar ya kendi yaşamından esinlenerek ya da tanık olduğu olaylardan esinlenerek kurgulanmıştır. Geçim sıkıntısı, genç ölümler, acı, hüzün, hastalık öykülerin ortak temasıdır. Olaylar ya kendi yaşamından ya da tanık olduklarından esinlenilerek kurgulanmış. Yazar; diyalog, iç konuşma, iç çözümleme, bilinç akışı ve özetleme gibi birçok anlatım tekniğini başarılı bir şekilde kullanmış.
Kitabın en özlü anlatımı arka kapakta yer alan “Kalem, tek bir kişiyi yazmaz hiçbir zaman. Yazgısı kül renginde olanların geride bıraktıkları da aynı rengi solumaya başlar.” Kaderin tek kişilik olmadığını, bir kişinin kaderinin aslında çevresini de etkilediği için çevresiyle birlikte yazıldığını tüm öykülerde fazlasıyla hissettiriyor.
Hepimiz ortak bir yazgının muhataplarıyız.
[1] Ufuk Sürmeli, Kül Rengi Hayatlar, Lora Yayıncılık, 1. Basım: Kasım, 2021
Kalemi, yüreği ve emeği sağlam insan Ufuk SÜRMELİ’nin hikayelerinin bazılarını yayınlanmadan okuma fırsatı bulan şanslı insanlardan biri olarak dostumla gurur duydum. Emeğine yüreğine sağlık.