Ayrıntı Yayınları, Ümit Kaftancıoğlu’nun tüm eserlerini yayın programına aldığını ve ilk yayımladıkları eserin de Tüfekliler1 romanı olduğunu duyurdu. Basımı tükenmiş eserlerin, hem genç kuşak okuyucuyla hem de yazarın eserlerini takip etmek isteyenlerle buluşturulması büyük önem taşımakta olup bir anlamda edebi mirasın günümüze taşınmasını sağlamakta. Kaftancıoğlu’nun edebi şahsiyeti ve eserleri ile ilgili diğer sevindirici gelişme ise roman ve hikâyeciliğini derli toplu derinmemesine inceleyen Dr. Hasan Yürek’in, ‘Garip’in Ümit’e Yolculuğu2 isimli kitabı yayımlandı.
Köy Enstitüsü çıkışlı yazarlarımızdan, asıl adı Garip Tatar olan Ümit Kaftancıoğlu; roman, hikâye, röportaj, derleme türünden eserler vermiş; “ 1965 yılında başlayan TRT serüveni öldürüldüğü yıl olan 1980’e kadar sürmüştür. Öğretmenlikten sonra TRT’nin açtığı sınavı kazanarak bu kuruma girmiştir.”3 TRT’de radyo programcılığı döneminde Yüksek Tüksek Tepelere Ev Kurmasınlar, Evreşe Yolları Dar… gibi birçok türkünün derlemesini yapmıştır.
Kaftancıoğlu’nun eserlerinde; doğduğu coğrafya (Kars, Ardahan, Hanak, eski adı Saskara olan. Koyunpınar…), Cılavuz4 Köy Enstitüsü, Alevilik, köylünün ve kendinin içinde bulunduğu yokluk ve yoksulluk önemli yer tutar. Kaftancıoğlu; çocukluğunda köy odalarında cenknameler, masallar, halk hikâyeleri, halk anlatıları dinleyerek büyür, bunun izlerini eserlerinde sıkça görürüz. Yazarın, dünyaya açılışı ise Cılavuz Köy Enstitüsü ile olmuş; “Garip’in Ümit’e Yolculuğu” başlamıştır.
Kaftancıoğlu’nun hayatı; bir anlamda “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.” sözünün vücut bulmuş; Köy Enstitülerinin ise ülküsünün gerçekleşmiş halidir. Kaftancıoğlu’nun eserlerini besleyen, önemli bir damar ise hayata bakış açısıdır. Yokluğu, yoksulluğu, geri kalmışlığı iliklerine kadar yaşayan ve içinden çıktığı toplumun, Promete’si olarak görmüştür kendini. “ Yazar, içinden çıktığı topluma karşı sürekli kendini borçlu hissetmiş; bu nedenle de çalışmalarında toplumu gözetmiştir.”5 ‘Dönemeç’6 isimli eserinin ithafında dile getirdiği, “Dağların ardında, yanık, çorak, kıraç topraklarda, aşırtmazlarda, dönemeçlerde, karanlıklarda, okuma umuduyla çırpınan kırk bin köyün çocuklarına…” sözü Kaftancıoğlu’nun edebi anlayışının bildirisi niteliğindedir.
Tüfekliler, yazarın Yelatan’dan sonra yayımladığı ikinci romanıdır. Tüfekliler, hem tema hem de mekân bakımından Yelatan romanından ve hikâyelerinden farklılık gösterir. Diğer eserlerinde olduğu gibi Tüfekliler de yazarın hayatının bir kesitini anlatmakta. Olaylar , Kaftancıoğlu’nun ilk görev yeri olan Mardin’de geçmekte. Tüfekliler, bir roman olmanın yanı sıra aynı zamanda bir tarih bir sosyoloji eseridir. “Ben, Ümit Kaftancıoğlu’nun, güneyimizin kuş uçmaz, kervan geçmez Derik ilçesindeki dört beş genç öğretmen arkadaşıyla ora toplumunun bütün toplumsal, siyasal, geleneksel güçlerini halhamur edip Tüfekliler adıyla güzel bir kitapta veriş yöntemini daha çok romana benzetti.”7
Enstitüyü bitiren Fevzi Işık’a, öğretmen olarak atandığı haberi gelir. Uzun bir yolculuğun ardından Mardin’e varır. “ Borç buldu yol parasını. Düştü yola. Kars’ta bindi trene. Erzurum, Sivas, Çetinkaya, Diyarbakır, Adana, Toprakkale, Halep yoluyla dön dolaş Mardin!” (s.25)
Mardin’de Fevzi’nin dikkatini çeken sıcak ve kitaplarda tanıdığı Mezopotamya’yı bulamamsıdır. “Sıcak, sıcak, sıcak… Kızgın sac basıyorlardı sırtına. Yanıyordu… Ağaçsız, sarı sıtmaya yakalanmış bir ova. Burası Öğretmen Fevzi’nin kitaplarda tanıdığı Mezopotamya, verimli yerler, Sümerler yurdu değildi. Tek bir ağaç, bir çalı, bir yudum su yoktu.” (s.26)
Tren istasyonundan Mardin’e katırla giden Fevzi Öğretmen, Milli Eğitim Müdürlüğünde kendisi gibi yeni atanmış arkadaşları ile Milli Eğitim Müdürünü beklerler. Tüfekliler romanının bir özelliği de dönemin eğitim sistemini eleştirmesidir. Fevzi Öğretmen ve arkadaşları İl Milli Eğitim Müdürü’nün kendilerine rehberlik edeceğini, Mardin’i tanıtacağını düşünürken beklemedikleri bir tavırla karşılaşırlar. “Kendinizi hemen öğretmen sanmayın. Önce yerinizi bildireceğim. Önce şunu bilin, sadece istihdam ediliyorsunuz. İstersek kolunuzdan tutar atarız…” (s.28)
Milli Eğitim Müdürü’nün; bu konuşması üzerine yazarı temsil eden Öğretmen Fevzi’nin, haksızlık karşısındaki tutumuna şahit oluruz. “Bu söz söyleninceye kadar yıkıktı Fevzi, ezikti. Pişmandı. İlle bu adam bu sözü söyledi, kendini güçlü buldu. Dikeldi.” (s.28)
Kadrolarının gelmesi ile birlikte, aylıklarını düzenli almaya başlayan Fevzi Öğretmen ve arkadaşları; toplum içine çıkmaya başlarlar. Öğretmen Fevzi, yöreyi tanımaya, silahlanma ve çatışmaya ilgi duyar. Gözlem yeteneği güçlü olan yazar, yörenin toplumsal yapısını ve tarihini gerçekçi bir bakış açısı ile anlatır. Çatışmaların, ağalık düzeninin siyasetle ilişkisinden kaynaklandığını düşünür. “Bunca silahlı var Derik’te. Bunca adam öldürülüyor. Suçlar kaçakçılık, baskın, karşılıklı ağalar, köy sahipleri… Bunların altını deşelemek, derinine inmek… İlgi duydu Fevzi. Silahların iki kapısı vardı. Daha doğrusu iki kapıda iki kanat altında besleniyorlardı. Biri CHP’ye dayalı, öbürü DP’ye.” (s.45)
Tüfekliler, ağalık ve aşiret sisteminin eleştirisidir. Derik’te birçok aşiret yer alsa da asıl iktidar kavgası iki aşiret arasındadır: Ruton ve Kanco aşireti. Öğretmen Fevzi, iki aşiretin liderlerini yakından tanıma isteğine kapılır.
Ruton aşiretinin lideri Necimoğlu’nun düzenlediği sünnet düğünü sayesinde onu yakından tanıma fırsatını elde eder. Toplumda “Derik’te devlet yok, hükümet yok. Necimoğlu vardır. Çölde de silâhlı olan, güçlü olan, bilge olan… Çölün kartalı Abdürrahim’dir.” (s.48) düşüncesi hâkimdir. Derik’teki asıl unsurun, siyasi değil güç devşirme olduğunu ve köylülerin gücü elinde bulunduranın yanında olduğunu görürüz. Yazar, ağaların etrafında taraftar olan köylülerle ilgili eleştirel bir tutum içindedir. “ Karınlarına giden lokma azalınca, yıllardır kapısında kul köle oldukları ağalarına yüz çevirip, düşman bile oluyorlardı.” (s.54)
“Günlerden bir gün Necimoğlu belediye başkanı olarak, yetkisini kullandı, Arif Özgen adında birinin belediye zabıta memurluğuna son verdi.” (s.59) bu olay üzerine ilçede taraflar arasında çatışma çıkar, sokağa çıkma yasağıyla birlikte okul tatil edilir. Öğretmenler; sokağa çıkma yasağından muaftırlar, parasızlık yüzünden bu tatilde Derik’ten ayrılamazlar. Kanco aşiretinin lideri Abdürrahim Türk’ün daveti üzerine Abdürrahim Türk ve aşiretinin yaşadığı Kasro Kanco’ya giderler.“Şato, dümdüz çölün ortasında. Şatodan başka tek bir yükselti, tek bir çıkıntı yoktu.” (s.65) Bu sayede Kanco aşiretini ve Abdürrahim Türk’ü yakından tanıma fırsatı elde ederler. Sıkıyönetimim bitmesi ile birlikte okul açılmış, öğretmenleri öğrencilerin sağ salim okula gelip gelemeyecekleri kaygısı almıştır. “On günlük sıkıyönetimden sonra, karşılarında hızlı hızlı biriken öğrencilerin hangisinin ne olacağını kim bildirdi?” (s.122) Tek tek yoklama alınmış ve öğrencilerin başına bir şey gelmediği anlaşılmıştır.
Okulların tatile girmesine bir hafta kala, Derikli olup çevre illerde ve büyük şehirlerde yaşayan öğrenciler Derik’e gelirler. Derik’e gelen öğrenciler öğretmenlerle tanışıp fikir telakisi etmeye başlarlar. “Ermeni terzi Taniel’in orada buluşmaya başladılar…. İlle altında yatan gerçek düşler vardı, amaçları vardı. Söz arasına katılıyor, birikim artık taşıyamaz yüreklerden fışkırıyordu.” (s.131)
Okulların tatil edilmemesiyle birlikte öğretmenler memleketlerine giderler. Paraları olmasa da tatilde Derik’te bulunmama nedeni ise, “Öğrencisi, öğretmenin yaz yaşamının bilmemeliydi. Öğretmen, öğrencisinin gözünde yüceydi. Sürünüp oralarda kalmamalıydı öğretmen.” (s.148) öğretmenin gizemli olması gerekliliğidir. Fevzi Öğretmen, memleketi Kars’a giderken eşkıyalar tarafından soyulur.
“Sıra Fevzi’ye geldi:”
“Adın soyadın!”
“Fevzi Işık.”
“İşin?”
“Öğretmen.”
“Paran var mı?”
“Var.”
“Kaç lira, çıkar!”
“Yüz liram var, beş lirayı kamyona verdim. Gerisi beni Kars’a ancak götürür.”(…) O para seni götürürü mü?”
“…”
“Al şu elli lirayı.” (s.150)
Eşkıyanın, Öğretmen Fevzi’ye para vermesinden dolayı jandarma tarafından sorguya çekilir. Fevzi Öğretmen, memleketine ancak bir kapuz götürebilir.
Yaz tatilinde memleketinde sıkılan öğretmenler, mektuplaşarak tatil bitmeden Derik’e dönme kararı alırlar. Fevzi, Derik’e döndükten sonra Taniel’in mekânına gider ama tüfekliler tarafından baskı gördüklerinden dolayı gençler oraya takılmamaktadır. “… o gece Mazıdağ’dan iner tüfekliler…. Taniel ne yapsın? Liseliler de anlayışlı yiğitlerdi. Orayı bırakmışlar hemen…” (s.163) Diğer öğretmenler de tatilden dönmüş, Fevzi’nin öğretmen arkadaşlarından Mahmut evlenmiş, Özcan ise nişanlanmıştır. Mahmut yeni bir eve çıkmış, ev sahibi Ermeni bir vatandaştır ve Melina isimli bir kızı vardır. Fevzi, Melina’ya ilgi duymaya başlar. “Tek amacı tatlı bir an yaşamaktı. Ötesi önemli değildi. İlle şu Ermeni kızını öpmenin dayanılmaz dürtüsü vardı içinde.” (s.170) Melina zamanla Fevzi’ye ilgi duymaz olur ve ailesi ile birlikte İngiltere’ye göç eder.
Derik’e ortaokul açılır, ortaokulun öğretmen ihtiyacı ilkokul öğretmenleri tarafından giderilse de okul müdürü ile iyi geçinemediklerinden dolayı Fevzi ve arkadaşları ders vermeyi bırakırlar.
Kaftancıoğlu’nu şiddetle karşı olduğu unsurlardan biri ise din sömürüsüdür. Bunu 1972 yılında Karacan Armağanı röportaj yarışmasında ödüle layık görülen ‘Hakullah: Bektaşiliğin Gölgesinde Sömürü’8 adlı röportajıyla ortaya koymuştur. Din sömürüsüne Tüfekliler romanında da şahit oluruz. Fevzi, topluma göre kerameti çok olan şeyhi görmeye gider. “Şey Suriye’den gelmiş büyük şeyhmiş. Çölde şeyh, yarım yamalak, gölge, şu bu değil, Tanrı’nın kendisiydi.”(s.259) Fevzi, şeyhin dini nasıl sömürdüğüne tanıklık eder. “Kapının önünde bir yıldız gibi çakıp geçen kız şeyhe görünmekle, şeyhi günaha sokmuş. Eğer kız şeyhin helali olmazsa, yatağa girmezse şeyhle, artık cehennemlik olacakmış Şeyh.” (s.261)
“Dersler başlamadan güzel bir duyuru, bildiri yayıldı. Celâl Bayar Mardin’e gelecekmiş, konuşacakmış.”(s. 274) Fevzi ve öğretmen arkadaşları Celâl Bayar’ı dinlemek için Mardin’e giderler. “Celâl Bey epey terledi. Bir süre söz etti. Önemli bir etkisi de olmadı. Gene köylü köyüne, evli evine oldu. Herkes kendi ağasına oy verdiği için, Mardin’deki ortam pek değişmedi. (s.281) Fevzi ve arkadaşları Derik’e döndüklerinde Celâl Bayar’ın köylüye dağıtılacak dediği buğdaylar Necimoğlu’nun yetkisi dahilinde dağıtılmaktadır.
Tüfekliler’in; en önemli eleştirilerinden biri ağalık düzeni, ağalık düzeninin değişiminden yana olmayan, halkını sahiplenemeyen sistemedir. Halk bir anlamda ağaların eline bırakılmıştır. “… Necimoğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün yönetim bölümlerini alt etmişti. Devleti avucunun içine almıştı. Savcısı, yargıcı, jandarması, nüfusu, şubesi, polisi… Hepsi bir Rutanlı sayılırdı.” (s.299) dönemin iktidarı ve Necimoğlu’nun partisi olan DP’ye oy vermeyenler köyler göçe zorlanır. “Halkın çocuklarıyla, halkın çocuklarının eline verilen tüfekle, halk, köylü bir göçe zorlanırdı… Elinde, yanında, sırtında, karnında, önünde çocuklar, yalınayak kadınlar… Giderler. Nereye? Bir başka aşiretin, bir başka ağanın kolunun altına… Devlet diye birini tanımazlardı, bilmezlerdi. Duymamışlardı. (s.306)
Kanco aşiretinin lideri Abdürrahim Türk, nüfuzunu kullanarak askere gitmemek için çürük raporu alır. “Gülhane’den rapor verdirenler, verenler neyi, kimi ayakta tutmak istiyordu? Kimden yanaydı? Partiden mi? … Ağalıktan mı?” (s.322)
1961, 1965 ve 1969 seçimlerinde AP’den milletvekili aday olan Necimoğlu seçilemez ve Demirel’in de desteğiyle İstanbul’a yerleşir. “Demirel’in özel ilgisiyle, Şişli’de, Pilavcı Pasajı’nda, bir bölüm ayrıldı.” (s.324) CHP listesinden bağımsız aday olan Abdürrahim Türk milletvekili seçilir. Hem Necimoğlu’nun hem de Abdürrahim Türk’ün, Derik’ten ayrılması halkı memnun etmiştir. “Her ne olursa olsun Necimoğlu artık Derik’te değildi. Abdürrahim de Ankara’daydı. Çöl, çöl olalıdan beri, Nuh tufanından beri, Sümerlerden, Asurlulardan beri ilk kez gerçek sahiplerinin arasındaydı.” (s.331)
Toprak Reformu’nun tartışılmasının gündeme gelmesi ile birlikte yazarın dünya görüşünün ipuçlarını görmeye başlarız. “ Köylünün topraklara el koymasına seviniyordu Fevzi… İlk aşama köylüyü toprak sahibi yapmak, sonra devletin aracı olarak işe karışması, tarımcısını, tohumluğunu, tarım araç gereçlerini vermesi, önderlik etmesi… Sonra, devletin topraklara toptan, gerçek sahibi olarak el koyması gerekiyordu. (s.333)
Okulların tatile girmesi ile birlikte İstanbul’da Necimoğlu’nu ziyarete giden Fevzi, bölgedeki asıl sorunu sistem sorunu olduğunu düşünür. “Necimoğlu’nu ortadan kaldırmak, kanatlı kapıları hepten açmak mıydı? Demokrasi, hükümetler nice Necimoğulları yaratacak değil miydi?” (s.336)
Abdürrahim Türk, gücünü daha etkin kılmak için CHP’den ayrılarak AP’ye geçer. Bu durum hem Derik’te hem de Konca aşireti tarafından iyi karşılanmaz. AP’de isteklerini gerçekleştiremeyen Abdürrahim Türk, Cevdet Sunay’ın görevinin uzatılması oylamasına katılmaz ve partiden ihraç edilir, Kızıltepe’ye yaptığı bir gezi sırasında saldırıya uğrayarak öldürülür.
Öğretmenler hakkında soruşturma açılır ve yapılan tahkikat sonunda her biri farklı yerlere görevlendirilir.
Necimoğlu, Adalet Partisi’nden milletvekili adayıdır ve seçimlere hazırlanırken saldırıya uğrayarak öldürülür. “Abdürrahim ölmüştü, yok olmuştu. Necimoğlu öldükten, öldürüldükten sonra tüfekler susmuştu, susturulmuştu.” (s.367) Yazar, tüfeklerin sessizliğinin çok sürmeyeceğinin farkındadır. “Eller tetikte, kulaklar ilk kurşun sesinde…” (s.368)
“… Tüfekliler’in bir öğretmenden hareketle Mardin odağında feodal düzeni eleştiren; bununla sınırlı kalmayıp ülkenin ve dünyanın düzeninin değişmesi, eşitliğe dayalı bir sistemin kurulması gerektiğini ifade eden bir eser olduğu söylenebilir.”9
Seydali Önal
[1] Ümit Kaftancıoğlu, Tüfekliler, Ayrıntı Yayınları, 2020.
[2] Dr. Hasan Yürek, ‘Garip’in Ümit’e Yolculuğu, Sonçağ Akademi, 2020 (age)
[3] Dr. Hasan Yürek, age, s.24
[4] Kars’ın yeni adı Susuz olan ilçesi.
[5] Dr. Hasan Yürek, age , s.33
[6] Ümit Kaftancıoğlu, Dönemeç, Remzi Kitapevi
[7] Haz. Öztürk Tatar, Ümit Kaftancıoğlu ‘Yaşama Sevincine Bin Selam’, Yalın Ses Yayınları (Hasan İzzettin Dinamo, Yeni Ortam Gazetesi, 16 Eylül 1975)
[8] Ümit Kaftancıoğlu, Hakullah: Bektaşiliğin Gölgesinde Sömürü, Su Yayınları.
[9] Dr. Hasan Yürek, age, s.111