“gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız / göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır”
1980 sonrası Türk şiirinin önemli isimlerinden olan Haydar Ergülen’in ilk şiir kitabı 1981’de “Karşılığını Bulamamış Sorular” adıyla yayımlanır. “40 Şiir ve Bir” ise 1997’de yayımlanmış. Kitap, Necatigil Şiir Ödülü (1997), Cahit Külebi Şiir Ödülü (1997) ve Altın Portakal Şiir Ödülü (1998) almış.
Kitabın ilk sayfasında kendi adının yanında “Nar’ın Babası” tanımlamasını kullanmış. Nar, kızının adı. Haydar Ergülen çok geç baba olmuş. Nar’ı kucağına aldığında 52 yaşındaymış. Bu nedenle olsa gerek şiirlerinde, adının yanında “Nar” da var. İdil 24 yıllık eşinin adı. Bir söyleşisinde eşini nişanlısı gibi gördüğünü yazıyor. Bu kitabında kendisini İdil’in Nişanlısı olarak tanımlamamış ama eşi için yazdığı ve 2019 yılında yayımlanan “İdilikler” adlı kitabında artık kendisini “İdil’in nişanlısı” olarak tanımladığını söylüyor. Gerçi kitabın ikinci sayfasında bu kitabın da İdil’e ithaf edildiğini görüyoruz. Ne güzel… İdil Hanım şanslı.
Haydar Ergülen, kitabın arkasında kendisine sorduğu “Niye Şiir Yazıyorum?” sorusuna “Bilmiyorum” cevabını veriyor. Kendisinin artık orta yaşlı bir şair olduğunu ve bu nedenle bu kitabında çocukluğuna ve gençliğine dönmekte bir sakınca görmediğini yazarak aslında bu geri dönüşün tamamlanmadığını büyük hatıra defterinin başına yeni şiirler açacağını belirtiyor ve diyor ki ” Aşk şairi miyim bilmiyorum ama aşkla yazdığımı biliyorum.”
Çeşitli yazarların Haydar Ergülen şiiri üzerine görüşleri için kitabın arkasında bir bölüm ayrılmış. Vahadır Bayrıl, Ergülen’i “dize “şairi olarak tanımlıyor. Bu düşünceye katılıyorum. Her şiirin özellikle son mısraı çok yoğun anlamlar içeriyor. İşte birkaç örnek:
“Ah karamela, şekerim, aşk tatlı da insanlar berbat!” ( Karamela)
“Evin tabiatı eşyadan da aykırıymış hayata!” (Durgun)
“Boşluğuna kıyacağım ne kaldı kâğıttan başka?” (Kâğıt)
“Güzel avlumsun, benden sokağa açılsan da!” (Avlu)
“Kaç ölü istiyor hayat biri yaşasın diye?” (Bahçıvan)
“Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye? (Sis)
“Şiir: Topladığım her bağda o karaüzüm.” ( Üzüm)
“Bütün yetimler ayağa kalksın, eski yetim şiir de! (Kardeşlik)
“Doldurmuyor bazı hayatlar da kısacık bir şiiri! (Kısa)
” Şiir annelik sanatıdır, şairlikse klişe!” (Klişe)
“Aşk olsun sana Tanrım, aşka kur cümlemizi” (Cümle)
“Ölüm öyle gölgeli ki şimdi unuttum ikindileri!” (İkindi)
“Prag için iki hayal, siyah-beyaz olsun lütfen!” (Prag)
“Bütün kadınlar şiiri bir kadına terk eder!” (Eylül)
“Tanrı aşkına biraz merhamet, biraz mavi, biraz da cumartesi!” (Cumartesi)
“Atın beni içimden kimse yok artık!” (Kimse)
Bana göre şair, her şiirinin sonunu eski edebiyatta “mısra-ı berceste” adı verilen seçkin ve güzel bir mısra ile taçlandırıyor. Doğrusu sırf bu mısralar bile kitabı okumak için değer. Hele “Eylül” şiirinde bir dizesi daha var ki anmadan geçmek olmaz “Bütün oğullar anneyi bir şiire terk eder” ve “Bütün kadınlar şiiri bir kadına terk eder.”
Ahmet İnam, Haydar Ergülen için “ten, ruh ve yağmur şairi”dir demiş.
“Mavi” şiirinde “Üstünde yağmurdan başka hiçbir şey yoktu / anlam olmak için yeterince çıplaktın”
“Komşu”da “nefes nefese iki gövde olmuşuz da çoktan çıkardık kiracıları aramızdan”
“Behçet” şiirinde “İşte yağmur dindi, iki yaz arasına yokluğu bıraktılar”
“Birbirinin ruhunda kalıyor ölülerin gözü / ruhunsa gözü başkasının kaderinde, bırakıp gidiyor ölüsünü” ( Bahçıvan) dizelerine bakarsak İnam’ın tespiti doğru.
Abdülkadir Budak, “Sevdiğinden ötürü sevilen bir şairdir” demiş Ergülen için. 40+Bir’e bu açıdan baktığımızda bu düşünce kendini doğrulatıyor. Örneğin Orhan Tekelioğlu, Osman Hakan A., Metin Altıok, Behçet Safa Aysan, Orhan Alkaya’ya birer şiir ithaf etmiş kitabında. Bununla kalmamış elbet şiirinin avlusunda başka şairleri de misafir etmiş.
İmgelerden söz ediyorsak “nar”ı en başta söylemeliyiz. “narın bir evi var pek kalabalık / keşke biz de otursaydık orada” veya “narın bahçesine bir hoyrat girse / tenden önce dile yoksulluk düşer” Çok sağlam ve yoğun dizeler bunlar. Adamı eve, kadını avluya benzettiği şiirinde “Dünya avlumuz olsaydı da evler gibi / yüzyüze bakabilseydik orada, yaz ve açıl sevgilim, güneş bir avlu daha kazansın senden” ve en güzel “avlu”lu dize “güzel avlumsun benden sokağa açılsan da” Adamın “tek”liği, yalnızlığı; kadının “çok”luğu, dışarlıklığı mı anlatılmak istenmiş, bilmiyorum. Belki de benim anladığım bu, kim bilir? Ben zeki şiiri seviyorum galiba; yoran, kendini ele vermeyen, düşündükçe yeni kapılar açan şiiri. Ergülen’in şiiri de bu türden. Bu yüzden sanırım her şiirde altını çizdiğim en az bir satır oldu. İşte bunlardan birkaçı:
“İnsan yarısında baba yarısında oğul olur hayata, suç ve ceza, sus ve…” (Kardeşlik)
“Ulaşmak kolay şimdi kavuşmaksa zor / dünya yollara düşmüş herkes gidiyor” (Prag)
“Yok mu gelen çocukluğa, yok musun Bulut Ali?” (Bulut)
Haydar Ergülen “Nar simgesiyle hangi varlık arasında yakınlık oluşturuyorsunuz? sorusuna karşılık olarak şiirlerinde kullandığı “eylül, cümle, nar” gibi sözcüklerin ‘kuyu’ metaforuna denk düştüğünü söylüyor. “Bir kuyudan yukarı doğru çıkmak değil, tam tersine bir kuyuya eğilmek, bakmak ve onun içine birdenbire değil yavaş yavaş düşmek… Yazdığım şiirlerde böyle bir hal görüyorum ve o kuyunun içinden görebildiklerim ne kadarsa şiirin görselliği de haliyle o kadar oluyor. Dışarıdan içeriye doğru, bütünden parçaya doğru bir imge kuruluşundan söz edebilirim şiirlerim için. ” diyor. “Cümle” bütündür, içeriye doğru girersek sözcükleri, sözcükleri oluşturan harfleri, anlama yardım eden noktalama işaretlerini görürüz. Ergülen’in “Cümle”sini “eylül”ünü, “nar”ını, “avlu”sunu, “ev”ini yani sıklıkla kullandığı imgelerini bu şekilde anlamamız, yorumlamamız daha kolay olacak sanki. Onun dediği şekilde, bir kuyuya bakar gibi… Ama öyle yoğun imgeler ki bunlar o kuyuya inip bir daha çıkamamak da var. Hani yazmış ya kitabın son sayfasına “Kırk şair birden olsam, yazamam bir hevesi” ben de bu sözden ilhamla diyorum ki “kırk okur birden olsam, kurtaramam bir imgeyi”