Meşhur bir Arap sözü vardır, denir ki “Mana şairin karnındadır.” Bunu olduğu gibi kabul etmek şiirde manayı veren esas unsurun şair olduğunu direkt olarak kabul etmek anlamına gelir. Oysa mana yalnızca şiiri söyleyenin niyetiyle mi ilişkilidir? Yoksa bir şiiri manalı hale getirmek için onu algılayanın da ortak olduğu bir durum mu söz konusudur? Modern edebiyat teorisyenleri büyük ölçüde bu sorular üzerinden yola çıkmış ve farklı cevaplara ulaşmışlardır. Bazıları metnin anlamının yalnızca yazarın ifade etmek istediği şekliyle var olduğunu savunurken bir kısım teorisyenler de metnin anlamının okur tarafından şekillendirildiği kanaatinde. İki fikrin de belli noktalarda doğru olduğu söylenebilir fakat üçüncü bir yol da mümkün. Bu yol, yazarın amacının tam olarak bilinemeyeceğini, dolayısıyla yazarın niyetinin anlamlandırma sürecinde tek doğru kabul edilemeyeceğini savunanların ve okurun tek başına anlamlandırma sürecinde aktif olamayacağını çünkü metnin başarı ölçütünün okurda bıraktığı etkiye göre kurulamayacağını söyleyenlerin yoludur. Yani bu yol, yukarıda bahsettiğimiz Arap sözünü “Mana şiirin karnındadır” diye kabul edenlerin yoludur. Buna “metnin niyeti” de denilebilir.
“Yaratım” kavramı birçok sanatçı için farklı mahiyete sahiptir. Kendi yaratım süreçlerini anlamlandırmaya çalışan sanatçıların en büyük ilham kaynağı Tanrı’nın yaratımıdır. Romantik dönem şairlerinden William Blake, yaratma eylemini sorgularken bir kaplandan yola çıkar örneğin:
“Kaplan! Kaplan! Gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabildi o korkunç simetrini?”
Şimdi 41’inde bir şair düşünün; yolun yarısını geçmiş, olgunluğun merhalesine bir adım daha atmış ve şiiri kemale ermiş bir şair. Şiirinin anlaşılması için alametlere ihtiyaç duyulduğunun farkında olarak poetikasını şiir olarak yazmış bir şair… Bu şiirlere ise Kaplanın İşaretleri adını vermiş bir şair… Ercan Yılmaz’dan bahsediyorum. Âherli Zamanlar, İncire Yemin, Rüyâ Kasrı ve Nûrusiyâh’tan sonra 41 yaşının verdiği olgunluğu her dizesinde hissettiren Kaplanın İşaretleri, geçtiğimiz ay Şule Yayınları etiketiyle çıktı. Okura işaretleri takip etmesini buyuran bu kitapla Ercan Yılmaz, kendi şiirinin anlaşılması için gerekli anahtarları okuruna kendi elleriyle teslim edip şiirlerinin ‘metnin niyeti’ baz alınarak okunmasını salık veriyor. Belki birçokları için bu tavır da ‘yazarın niyeti’ olarak algılanabilir fakat biz yine de şairin şiirlerini kaplanın işaretlerini baz alarak okuyacağız. Peki kimdir bu kaplan ve işaretlerinin alamet-i farikası nedir?
Kitabın William Blake alıntısıyla başladığını göz önüne alacak olursak Yılmaz’ın ‘kaplan’ sembolünü Blake’in ele aldığı manada kullandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi ‘kaplan’ sembolü Blake için Tanrı’nın yarattığı kusursuz simetriyi ifade etmektedir ve yaratılmış bir şey olarak aktif bir enerjiyi simgelemektedir. Ercan Yılmaz’ın bakışına göre ise ‘kaplan’; şair tarafından kurulmuş, anlamlandırılma sürecinde ise aktif bir rol üstlenen ‘metni’ ifade etmektedir diyebiliriz. Dolayısıyla Yılmaz, Kaplanın İşaretleri derken kendi şiirinin, içindeki işaretler üzerinden okunması gerektiğini salık vermektedir. Çünkü ancak bu işaretler metin merkezli bir okumada okuyucuyu anlama götürür. Bu haliyle Kaplanın İşaretleri’ni, şairin poetikasını tam anlamıyla ortaya koyduğu bir metin olarak kabul edebiliriz. Aynı zamanda şiirlerin her birine ayrı ayrı baktığımızda da poetikaya dair işaretleri görmemiz mümkündür. Gelin bu işaretlerin bazılarına daha detaylı bakalım.
“ben okur’um, okur şairim
bildiğimi, bilmediğimi, aynamı
almış olsalar bile, ‘nilüfer’in
yazıldığı dil’e dairim”
diyerek Behçet Necatigil’in dili ile kendi dili arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir. Bu dil ilişkisi aynı zamanda bir üslup ilişkisini de barındırır niteliktedir çünkü lirizmin esasında metnin biçiminin, dilinin ve üslubunun birbirini tamamlaması gerekir. Birbirini tamamlayan tüm bu unsurlar lirizmi oluşturan temel şeylerdir ve bu sayede lirik ahengin sekteye uğraması engellenmektedir. “Şiir nasıl yazılır?” diye sorulduğunda şairin cevabının lirizmle direkt bağlantılı olduğunu görmekteyiz:
“şiir nasıl yazılır, nasıl söylenir
nasıl yapılır, bir ayna kırılır
gibi yapar kalbine, dili
sürçene göklerde şair mi denir”
Şair, Kaplanın İşaretleri ile âhengi bozulmamış şiirin hâlâ mümkün olduğunu okurlara göstermiştir. Lirizmi görmek içinse işaretler mucize sayılmış, Şair’in sözündeki sözü anlamak için tüm alametler artık belirmiştir.