“Olmadık şeyler olsun,
Olmadık şeyler olsun
Ve biraz açılsın içimiz!
Biri develerle geçsin sahneden,
Biri saksofonla ya da santurla
Göğün kapılarını zorlasın”
Cahit Koytak
Azerî mugam sanatçısı Alim Kasımov, kendisiyle yapılmış bir söyleşide şöyle der: “Biz şairlerimizin dinî mahiyetteki gazellerini de bugün mugam kültürümüz çerçevesinde rahatlıkla icra edebiliyoruz.”
“Göğün kapılarını zorlayan müzisyen” olarak ifade ettiğim Sedat Anar’ın eserlerine bakıldığında da çok geniş bir edebî ve tasavvufî birikimden yararlandığını gözlemleriz. Söz gelimi kimi zaman Yunus’un izinden gider. Kimi zaman Ehl-i Beyt besteleri ile, kimi zamansa Niyazi-i Mısrî ile, Galip Dede ile karşımıza çıkar.
Otuz yaşımın sekiz senesini Ankara sokaklarında müzik yaparak ve santurun peşinde İran’a gidip gelerek geçirdim der Sedat Anar, Sokakname kitabının girişinde. Anar, bilindiği gibi Tarih öğrenimini yarıda bırakıp müzik hayallerinin peşinden giden ve bu hayallerini gerçekleştirirken belki de her şeyden öte kendini gerçekleştirmenin yolunu bulmuş bir müzisyen. Aslında çok az kişinin hayata karşı başarabileceği bir şey bu. Ya da bildik ritüellere karşı koyması gibi de geliyor bu tavır bana. Genellikle ninelerimizin ya da toplumdaki insanların diyelim, muhtemel sorularına kem küm ederek cevap verecekler ya da böyle olmamasına rağmen verdikleri cevabı o kişilere beğendiremeyecekler için Anar’ın yaptığı cesur bir seçim. Bu yüzden bu türden hayat hikâyeleri her zaman ilgimi çekmiştir. Aynı zamanda bu türden hayat hikâyelerinin insanı yüreklendiren bir yönü olduğunu düşünürüm.
Onun dinlediğim albümlerinden benim için en özel olanı Amak-ı Hayal adlı albümü. Eserlerini dinledikçe her eserinde farklı bir dünyaya yolculuk ediyoruz ancak Amak-ı Hayal pek çokları için olmasa da benim için özel oluşunu koruyor. Sezai Karakoç’u Mona Rosa ile tanıyan gençlik gibi değilim. Sedat Anar’ı Yak Sinemi Ateşlere ile değil de bu albümle anıyorum çoğu zaman. Diğer albümlerine haksızlık etmiyorumdur umarım. Neticede icracı bir yönüm yok. Müzik hakkında kafa yormaktan öte bir dinleyici konumundayım genellikle.
Anar’ın anı niteliğine sahip Sokakname adlı eserinden sonra Santurname ile okuru selamladığını da belirtmek gerekir. Santurun tarihinden Çağdaş Türk şairlerinin santurdan bahsettikleri şiirlere kadar birçok konuya değinmişti bu eserde. Şimdi de editörlüğünü üstlendiği Kainatın Ritmi ile karşımızda. Pruva Yayınları’ndan yayınlanan esere; Cansun Küçüktürk, Selahattin Özpalabıyıklar, Sadık Yalsızuçanlar, Gökhan Özcan, Kemal Sayar, Turgay Özen, Bilen Işıktaş, Handan Acar Yıldız, Kemal Dinç, Özgür Salur, Sinan Ulakcı, Damla Gürkan Anar, Başak Yavuz, Abdurrahim Karadeniz gibi çeşitli alanlardan yolu müzikle kesişen bir çok isim katkı sağlıyor. Kapakta yer alan minyatür ise Gaye Özen’e ait.
Gökhan Özcan, meselenin kelime veya notadan farklı olduğunu anlatmış yazısında. Onun çok eski bir kitabına gidiyor aklım bu esnada. Ruh Yordamı. Bu yazıda da Özcan, kelimelerin ya da notaların oluşturduğu ruhun önemine işaret ediyor.
Aynı zamanda Damla Gürkan Anar, Handan Acar Yıldız, Turgay Özen’in yazıları eserde dikkatimi çeken yazılar oldu.
Seslerin tınısını anlamaya çalıştığı için müzisyen olduğundan bahseder Sedat Anar kitaptaki yazısında. Bu yazıda onun özellikle çocukluk anılarından hareketle seslerin hayatî önemini tecrübe ederiz. Ses, nefes ve müzik kavramlarına farklı pencerelerden bakar. Bunu yaparken de ilgili yazıda kimi zaman bir öykücü olan Feyyaz Kayacan’ın bu konuyla ilgili satırlarına yer vermiş, kimi zamansa Kemalî Baba’nın bir beyitiyle karşılamış okuru. Bu yüzden eserin sadece ses, nefes ve müzikle değil edebiyatla da alakalı bir eser olduğunu düşünüyorum. İlerleyen yazılarda da bunu görüyoruz aslında. Selahattin Özpalabıyıklar’ın yazısı da aynı şekilde Haşim’in şiirine dair bir dikkatle başlar. Cansun Küçüktürk, Edip Cansever şiirlerinden bahseder.
Eski şairlerin şiirlerinde andığı ya da tasavvufla içli dışlı büyüklerimizin bildiği bir kelime vardır: “Keşkül” Bu tarzda bir eser olmuş Kainatın Ritmi. Ancak karmaşıklık değil söz konusu olan. Uyumlu, birbirini tamamlayan ve doğru çağrışımlara dayanan yazılar bütünü.
Sedat Anar, göğün kapılarını sadece santuruyla zorlamıyor. Bu yüzden ondan editörlüğünü üstlendiği yepyeni çalışmalar beklemek hakkımız.