Fecr-i Âti topluluğunun ikonik ismi Ahmet Haşim, 1884’te Bağdat’ta doğdu. Galatasaray Lisesinde Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Tevfik Fikret’in öğrencisi oldu ve dolayısıyla ilk şiirlerini Servet-i Fünûncuların etkisinde yazdı. Özellikle ilk şiirlerinde gördüğümüz bu Servet-i Fünûn etkisi yalnız konu ve kompozisyon bakımından değil, dil ve üslup bakımından da Servet-i Fünûn şiirinden farksızdı. Haşim ancak Piyale’den sonra yabancı kelime ve tamlamaları bir nebze olsun temizlemiş, yoğun ve etkili bir ifadeye erişmiştir. Bunda dildeki sadeleşme hareketinin etkisi olmuştur.[2]
Çanakkale cephesinde askerlik yapan Ahmet Haşim, buradaki anılarıyla ilgili hiçbir şey kaleme almamıştır. Hükümet tarafından trenlerle şair ve yazarların savaşla ilgili şiir ve yazılar yazmak için cepheye getirildiğini ancak kendisinden böyle bir şey talep edilmediğini söylemiştir ki zaten onun şiir anlayışı epik şiire müsait değildir. Haşim gibi Ömer Seyfettin de dönemin askerî olaylarının içinde bulunmuştur. II. Meşrutiyet’ten sonra Selanik’te eşkıya takibi yapan ve Balkan milletlerindeki uyanışı gören Ömer Seyfettin, milliyetçi düşüncelerini bu atmosferden etkilenerek olgunlaştırmıştır. Bu ortamda oluşan düşüncelerini gerçekleştirmek için askerlikten ayrılıp Genç Kalemler’de ilk adımlarını atmıştır. Yine aynı şekilde Mehmet Emin Yurdakul’un da Yunanlıların saldırısı üzerine şiir yazmaya başladığını ve bu savaşlarda şairin sade dille yazdığı manzumelerinin özellikle askerler arasında sevilerek okunmuş olduğunu görüyoruz.[3] Bu durum da bize gösterir ki Ahmet Haşim, söz konusu diğer iki şairden farklı bir duyarlılığa sahiptir. Ömer Seyfettin ve Mehmet Emin Yurdakul memleket meselelerini eserlerinde dile getirmiş ve bunlarla ilgili çözüm arayışına girmişlerdir. Ahmet Haşim ise Servet-i Fünûn duyarlılığında sembolist ve lirik şiirler yazmış, şiirlerinde hayal unsurlarını kullanmış, memleket meselelerini eserlerine Ömer Seyfettin ve Mehmet Emin Yurdakul kadar taşımamıştır. Ancak bu, Haşim’in sosyal içerikli şiirleri tamamen reddettiğini göstermemektir. 1908’de Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte o da “Per-i Hürriyet” ve “Bayrak” şiirlerini yazmıştır[4]
Haşim’in şiir dili “musiki ile söz arasında ve sözden ziyade musikiye yakındır. Yani bu dil, bir açıklama vasıtası olmaktan ziyade bir telkin vasıtasıdır ve şiirde musiki anlamdan önce gelir. Kelimeler şiire anlam değerlerinden çok musiki değerleriyle girerler. Şiirin anlam bakımından açık olması zarurî değildir.”[8] Ahmet Haşim’in şiiri müphemliğin şiiridir.[9] Ahmet Haşim’e göre şiir anlaşılmaktan çok sezilmek için yazılmalıdır. Mehmet Emin Yurdakul ise şiirlerini oldukça sade bir dille yazmıştır. Ona göre şiir çifte giden babalar, ekin biçen kızlar, odun kesen analar tarafından da anlaşılmalı, konuşulan dille yani esas Türkçeyle yazılmalıdır. O, dilin içinde barındırdığı bilgi ve deneyimleri, Türk toplumunun varlık alanını inşa etmede bir bilinçlenme olarak görür.[10] Onun imgeleri kaynağını, Anadolu insanın hayatından, Türk tarihinden, Türklük bilincinden alır. Mehmet Emin Yurdakul gibi “Dil, ölçü ve konu millî olmalıdır.” ilkesi doğrultusunda eser veren Ömer Seyfettin’in de dil konusunda Haşim’le fark göstermesi oldukça tabii bir sonuçtur.
Ömer Seyfettin’in sanat anlayışı “edebiyatsız edebiyat” ilkesiyle özetlenebilmektedir. O, eserlerinde gerçeği olduğu gibi yansıtma gayesi güder ve bu yüzden edebî sanatlara sık başvurmaz. Aslında onun bu tutumu edebiyata karşı bir kinden çok dönemin yazar ve şairlerine ve onların kullandığı dile karşı duyduğu öfkeden kaynaklanır. Tanzimat’tan itibaren batıya doğru meyleden edebiyatımızın sadece tür ve şekil bakımından batı etkisi altında olduğunu, batıdaki gibi doğal ve millî dille eserler verilmedikçe bu etkinin eksik kalacağını savunur. Tanzimat, Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti yazarlarının çağdaş edebiyata geçme yolunda dillerini değiştirmemeleri ona yanlış gelmektedir. Şikâyet ettiği durumu Haşim’de de görmek mümkündür. Haşim’in şiirinde Arapça ve Farsça kelimelere ve tamlamalara rastlanmaktadır. Serbest müstezat, sone, terze rima gibi batıdan alınan türleri kullanırken batının doğal dilini kullanmayı ihmal etmiştir.
“Firâz-ı zirve-i sîna-yı kahra yükselerek
Oradan
Oradan düşmek ölmek istiyorum
Cevf-i ye’s- âşinâ-yı hüsrana”
Haşim, A., Andı, F. (haz.). (2003). Piyale. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları
mısraları Haşim’in bu tutumuna örnek teşkil etmektedir.
Mehmet Emin Yurdakul’un şiirleri son derece tek düze ve ahenksizdir. Bunun sebeplerinden biri, hecenin uzun kalıplarını kullanmasıdır ve bu yüzden de şiirlerinde durak bulunmamaktadır. Okuyucunun şiir zevkini nadiren uyandırır ancak yine de onun feryada benzeyen cümleleri zihinlerde yer eder.[11] Zaten onun amacı edebiyat yapmaktan, estetik bir şiir yazmaktan daha çok milliyetçi ve ülkücü duygularını sanatıyla dışa vurmak ve halkı harekete geçirmektir. “Millî şair” unvanıyla anılan Yurdakul’un “Cenge Giderken” şiiri bu ülkücü tutumun bir ürünüdür: Ben bir Türk’üm; dinim cinsim uludur/ Sinem, özüm ateş ile doludur…
Mehmet Emin Yurdakul ve Ömer Seyfettin’in benzer dil ve edebiyat anlayışına sahip olması elbette ki tesadüf değildir. Tüm dünyayı etkisi altına alan milliyetçilik akımı, Osmanlı toplumuna da sirayet etmiş ve millî bir edebiyatın oluşması yolunda ilk adımların atılmasına sebep olmuştur. Ali Canip Yöntem, Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin’in çıkardığı Genç Kalemler dergisi ile başladığını kabul ettiğimiz “Millî Edebiyat” anlayışına Mehmet Emin Yurdakul da kayıtsız kalmamış ve söz konusu şairlerle benzer amaç ve doğrultuda eserler vermiştir. Ancak Ahmet Haşim’in bu dönemde de Fecr-i Âti çizgisinde eser verdiği görülmektedir.
Ömer Seyfettin, “Yeni Lisan” makalesinde millî bir edebiyatın ancak millî bir dille yaratılabileceğini savunmuştur. “Yeni Lisan” ifadesi yeni bir dilin kurgulanması veya kabul edilmesi değil, mevcut bir dile karşı yeni bir yaklaşımın benimsenmesi anlamına gelmektedir7. Bu makaleyle Arapça ve Farsça dil bilgisi kurallarının kullanılmaması ve bu kurallarla yapılan tamlamaların Türkçeleştirilmesi gerektiği, İstanbul Türkçesi baz alınarak yeni bir yazı dili oluşturulması gibi öneriler ortaya atılmıştır. Ömer Seyfettin dilin sadeleşmediği, gittikçe Türkçeleştiği konusunun altını çizmektedir. Konuşulan İstanbul Türkçesinin sade değil, aksine zengin ve işlenmiş bir dil olduğunu savunmaktadır.
Millî kaynaklardan beslenmeyi amaçlayan bu makale doğrultusunda Mehmet Emin de Türkçenin din dahil her alanda kullanılması gerektiğini savunmuştur. Böyle bir zihniyetin hâkim olduğu dönemde şiirlerinde çizgisini bozmayıp süslü ve ağır bir dil ve kapalı bir üslup kullanan Ahmet Haşim’in ancak düz yazılarında sade bir dil kullandığını görmekteyiz.
Ahmet Haşim’in Yakup Kadri’yle yakın dost olduğu ve bir dönem İzmir’de aynı evde yaşadıkları bilinmektedir ancak aynı zamanda iyi bir tenkitçi olan Yakup Kadri’nin Ömer Seyfettin’i dil ve milliyetçilik anlayışının yanı sıra verdiği eserler sebebiyle de sert bir şekilde eleştirdiğini görürüz. Ömer Seyfettin’e göre Yakup Kadri’nin de savunucusu olduğu “Sanat şahsî ve muhteremdir.” sözünün hiçbir manası yoktur.
Ömer Seyfettin dilin işlevlerinin hemen hemen hepsini hikâyelerinde kullanmıştır ancak hikâyelerine baktığımızda alıcıyı harekete geçirme ve dil ötesi işlevin ağır bastığını görürüz. Ahmet Haşim ise duygu yoğunluğuna, hayale ve sembollere dayanan şiirlerinde daha çok dilin şiirsel (sanatsal) işlevini kullanmıştır. Mehmet Emin Yurdakul, coşkulu söyleyişi ve feryatlarıyla dilin heyecana bağlı işlevini ağırlıklı olarak kullanmıştır. Bunun yanı sıra şiirlerinde dilin alıcıyı harekete geçirme işlevini de kullandığını görürüz.
“Artık uyan! Necat günü gelmiştir;
Şu Türklüğü felaketten kurtarmalı,
Onu yine selamete çıkarmak
Senin için en mübarek iştir.”
(Tansel, Ey Türk Uyan, 1989: 141)
mısralarında Yurdakul, dilin alıcıyı harekete geçirme işlevini kullanmıştır.
Ömer Seyfettin, “milli benliğe dönüş” terimini tarihsellik bağlamında ele alır.[12] Olmasını istediği devlet düzenini ve insan profilini tarihî gerçekleri kullanarak kurmaya çalışır. Hikâyelerinde, kahramanlara millî değerleri tarih yoluyla anlatır. Eserlerini verdiği yıllarda yaşanan sancılı süreç, halkta öze dönme arzusunu uyandırır ve hikâyelerindeki milli bilinç vurgusu da bu arzu paralelinde şekillenmiştir. Ondaki dil bilinci, tarihsellik bilincinin de doğuşuna zemin hazırlar9. Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerinde de Türk tarihi geniş boyutta yer alır. Onun şiirlerinde bireyler, tarih bilinci aşılanarak topluma kazandırılmaya çalışılır. Ahmet Haşim’de ise söz konusu amaçlar bulunmadığı için şiirlerinde tarihî unsurlar görülmemektedir. Düz yazılarında ise gündeme ya da hatırlarına değinen Haşim, bunları hicivli ve iğneleyici bir üslupla kaleme alır.
SONUÇ
Ahmet Haşim, Mehmet Emin Yurdakul ve Ömer Seyfettin aynı dönemde yaşamış sanatçılardır. Yaşadıkları dönem, milliyetçilik akımının etkisiyle azınlık ayaklanmalarının baş gösterdiği, ülkenin iç ve dış tehditlerle karşı karşıya kaldığı bir dönemdir ve Ahmet Haşim bu durumu sanatına yansıtmayarak Fecr-î Âti çizgisinde eserler vermeye devam etmiştir. Kapalı ve süslü bir dille kaleme aldığı şiirleri anlaşılmak için değil, sezilmek için yazılmıştır. Renklerin ve hayallerin süslediği şiirinde sembolizmin etkileri görülmektedir. Mehmet Emin Yurdakul ve Ömer Seyfettin ise şiirlerinde halkı bilinçlendirmek ve uyandırmak, millî kimliğe dönüş gibi amaçları güttükleri için halkın konuştuğu dille eserler vermiş ve bu doğrultuda çalışmalar yapmışlardır. Özellikle Ömer Seyfettin, Genç Kalemler dergisinde yayımlanan Yeni Lisan makalesiyle yeni bir eğilimin öncüsü olmuştur. Her ne kadar aynı amacı taşısalar da Yurdakul ve Seyfettin arasında da ayrılıklar görünmektedir. Yurdakul, Orta Asya Türk diline dönme gayesini benimsemişken Seyfettin, sokakta konuşulan dili Türkçe saymaktadır ve “Türkçeleşmiş olan Türkçedir.” anlayışıyla hareket etmektedir.
KAYNAKÇA
ENGİNÜN, İ, KERMAN, Z. Ahmet Haşim Bütün Şiirleri. İstanbul: Dergâh Yayınları, (1987).
ÇETİN, Nihad M. “Ahmed Haşim’in Kaynakları Hakkında Bir Deneme”
ENGİNÜN, İ. “Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923)”. İstanbul: Dergâh Yayınları, (2006).
ŞAHİN, Veysel. “Mehmet Emin Yurdakul’un Şiirlerinde Kimlik Kurgusu ve Benlik Algısı”
DİZDAROĞLU, Hikmet. “Ömer Seyfettin’in Şiirleri Üzerine”
HAŞİM, A., Piyâle, haz: M. Fatih Andı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, (2013).
ÖZYURT, Cevat. “Dilde ve Edebiyatta Uluslaşma: Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi”, Muhafazakar Düşünce Dergisi, Yıl:2, Sayı:5, (2005).
KANTER, Beyhan “Ömer Seyfettin Hikâyelerinin Kurucu Unsurları”, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, Yıl:5 Sayı:10 Temmuz-Aralık 2013.
TANSEL, Fevziye Abdullah, “Mehmet Emin Yurdakul’un Eserleri 1” Ankara: TTKB, (1989).
Ayrıca bu çalışmada Prof. Dr. Bâki Asiltürk’ün ders notlarından yararlanılmıştır.
[1] Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği öğrencisi; sezen.yiter@gmail.com.
[2] Nihad Çetin, M. “Ahmed Haşim’in Kaynakları Hakkında Bir Deneme”
[3] İnci Enginün, “Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923)”, İstanbul: Dergâh Yayınları, (2006). s.576.
[4] Enginün, “Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923)” s.610.
[5] İnci Enginün, Zeynep Kerman, “Ahmet Haşim Bütün Şiirleri”, İstanbul: Dergâh Yayınları, (1987), s.32.
[6] Veysel Şahin, “Mehmet Emin Yurdakul’un Şiirlerinde Kimlik Kurgusu ve Benlik Algısı” Journal of Turkish Language and Literature, Cilt:2 Sayı:4 2016, s.118-134.
[7] Hikmet Dizdaroğlu, “Ömer Seyfettin’in Şiirleri Üzerine” s.415-418.
[8] Ahmet Haşim, “Piyâle”, haz: M.Fatih Andı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2013, s. 31
[9] Enginün, Kerman, “Ahmet Haşim Bütün Şiirleri” s.21.
[10] Şahin, age, s.118-134
[11] Cevat Özyurt, “Dilde ve Edebiyatta Uluslaşma: Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi” Muhafazakar Düşünce Dergisi, Yıl:2, Sayı:5, (2005), S:53-79.
[12] Beyhan Kanter, “Ömer Seyfettin Hikâyelerinin Kurucu Unsurları” Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, Yıl:5 Sayı:10 Temmuz-Aralık 2013, s.99-113.