II. Abdülhamit’in başında bulunduğu “isdibdat döneminin” bunalımlı havasını soluyan Edebiyat-ı Cedîde topluluğu, Tevfik Fikret’in 256. sayıdan itibaren Servet-i Fünûn dergisinin yazı işleri müdürlüğüne getirilmesinin ardından edebiyatımızda “Servet-i Fünûn edebiyatı” olarak adlandırılan yeni bir çığır açtı. Her ne kadar liselerde bu topluluğun üyelerinin, ferdî konuları işlediği ve toplumsal meselelerden uzak kaldığı öğretilse de işin aslı tam olarak böyle değildir.
Tanzimat’la birlikte başlayan eğitimde değişim ve yenileşme hareketinin yansımalarını Servet-i Fünûn romanlarında da görmek mümkündür. Tanzimat’tan itibaren geleneksel eğitim veren kurumların yanı sıra Batılı tarzda eğitim veren kurumlar da açılır, din eğitimi ile pozitif bilimler birlikte verilir.
Servet-i Fünûn romanında okula giden çocuklardan bazıları -ki bunlar genellikle erkek çocuklarıdır- geleneğin uzantısı olan mahalle mekteplerine giderler. Ahmet Cemil de bu çocuklardan biridir. Eğitimine sıbyan mektebinde başlayan Ahmet Cemil, okulunu şu şekilde ifade eder: “Yalnız bir oda, o odanın içinde sıra sıra kürsüler, ta karşıki duvarda iki büyük siyah tahta, yine karşıdaki köşede yüksekçe bir minderin üstünde beyaz sarıklı öğretmen…” Bu betimleme, o dönemin mahalle mekteplerinin genel görünümüne de ışık tutar.
O dönemde, mahalle mekteplerinde verilen eğitim yeterli görülmemektedir çünkü mahalle mektepleri, çocuğun belli bir alanda bilgi edinmesini sağlarken pozitif bilimleri göz ardı eder ve dolayısıyla bu okullarda yetişen çocuklar, meslek hayatlarında zorluk çekerler. Bu olguyu, yine Mai ve Siyah romanında, okumamış bir kadın olmasına rağmen Raci’nin karısının, oğlu Nedim’i mahalle mektebine göndermek istememesinde de görmekteyiz: “Bu yaşta bir çocuğu anası babası hayatta iken hangi mektebe gönderebilirim? Mahalle mekteplerinden birine göndermekle maksat hasıl olsa…” (s.115)
Mahalle mektepleri Hüseyin Rahmi’nin romanlarında da karşımıza çıkmaktadır. Hüseyin Rahmi’nin romanlarında da mahalle mekteplerindeki eğitimin eksiklikleri ve bu okullarda eğitime gereken önemin verilmediği hususlarının altı çizilir.
1838’de ilkokullara öğretmen yetiştirmek ve okuryazar öğrenci yetiştirmek amacıyla rüştiyelerin açılmasıyla farklı sosyal çevrelerden gelen çocuklar, bu okullardaki ortak eğitim sayesinde benzer/ortak görüşlere sahip olmuşlardır. Rüştiye, Mai ve Siyah’ta da yer edinmiştir. Ahmet Cemil, sıbyan mektebinden sonra askeri rüştiyeye gönderilmiştir. Sıbyan mektebinde her derse aynı hocanın girmesine alışık olan Ahmet Cemil, askeri rüştiyede her dersin hocasının ayrı olduğunu görünce büyük bir şaşkınlık yaşar.
Bazı varlıklı aileler, hem kız hem de erkek çocuklarına, özel hocalar veya mürebbiyeler tutarak evde eğitim verdirmekteydiler. Örneğin Hüseyin Rahmi’nin “Mürebbiye” romanında Dehri Efendi’nin küçük çocukları Nezahat Hanım ve Vehbi Bey, mürebbiyeleri Anjel tarafından eğitim alırlar.
Zamanla bozulan ve kirlenen “mürebbiyelik” kurumu, kimi zaman aileleri sarsan ve ahlâka aykırı özellikler taşır hâle gelmiştir. Üstelik eğitim için özellikle Fransız mürebbiyelerin seçilmesi, çocukların kendi kültürlerine yabancı olarak yetişmesine sebebiyet vermiştir. Mürebbiyelerin bu olumsuz etkileri “Mürebbiye” romanında oldukça açık bir şekilde gözler önüne serilmiştir.
Hâlit Ziya’nın “Ferdi ve Şürekası” romanında da Hacer’in bir mürebbiyeden eğitim aldığını görmekteyiz ancak bu romanda mürebbiyelerin olumsuz davranışları üzerinde durulmamış aksine Hacer’in tuttuğu günlükteki düzgün ifadeleri ve dil kullanımı, piyano çalması ve kitap okumayı sevmesi, mürebbiyesinin verdiği eğitimin olumlu bir sonucu olarak karşımıza çıkmıştır. Yine aynı romanda, o dönemde kız çocuklarının eğitimine karşı genel bakışın aksine Abdülgafur Efendi’nin kızı gibi büyüttüğü Saniha’yı da oğlu İsmail Tayfur’la birlikte mahalle mektebine gönderdiğini de görmekteyiz.
Çocuklarına evde eğitim verdiren varlıklı ailelerin, mürebbiyelerin yanı sıra özel hocalardan da yararlandığını söylemiştik. Mai ve Siyah’ta Ahmet Cemil, Muzaffer adındaki bir çocuğa özel ders vermektedir. Ahmet Cemil çocuğa, aritmetik, mitoloji ve imlâ öğretmektedir.
Servet-i Fünûn romanında maddî imkansızlar yüzünden çalışmak zorunda olan çocuklara örnek olarak ise yine Ferdi ve Şürekası romanından Melekzad karakteri örnek verilebilir. Melekzad, küçükçekmece rus escort Hacer’e arkadaşlık etmek için tutulmuş ve hayatı Hacer’in istediklerini yapmakla geçmiştir: “Hacer’e oynamak için birisi gerekti, işte ona Melekzad’ı vermişlerdi.” (s.42)
Görüldüğü üzere Servet-i Fünûn romancılarının dönemin sosyal olaylarından kaynaklanan karamsar ruh hâli, eserlerine de yansımıştır. Her ne kadar onları ferdî duyguları kaleme alan sanatçılar olarak bilsek de satır aralarında toplum gerçeklerine ışık tutmayı da ihmal etmemişlerdir. Özellikle bir toplumun büyükçekmece yabancı escort geleceğini teşkil eden çocuklar ve onların eğitimi, Hâlit Ziya’dan Hüseyin Rahmi’ye kadar çoğu Servet-i Fünûn dönemi sanatçısının eserinde kendine yer bulmuştur.