su yorumcuları’na*
I
ben ne güzel işerim güneşe karşı
arkamda medrese duvarı önümde çarşı
bir sürekli kaşınmadır yaşadığım
törelere ve alışkanlığa karşı
geldim gittim geldim bir şey bulamadım
üzüldüğüme ve yorulduğuma karşı
ah aklıma her şey gelir, her şey gelir
doğan güne karşı batan güne karşı
sözde kirlettiğimiz bütün her şey duruyor
bak ne diyorum sana, ele güne karşı
biz duralım bir sürekliyiz duralım
durukluğa, tüberküloza ve uranyuma karşı
durduk, ateş besledik, kuşları sürekledik
arkamız medrese duvarı önümüz çarşı
güneşe güneşe karşı
su yorumcuları’na*
II
biz bir parça acemi bir su yorumcusuyuz
öteden beriden dayanıklılık taşırız durmadan
ellerimiz bir türkü gibi öyle, kendiliğinden
uzun bir gündüzü farkedenlerin en sonuncuyuz
ay batar, çünkü rüzgâr bir menekşeye dönüşür, biliriz bunu
çünkü mavi gözlü ve deli sekiz kardeşin onuncusuyuz
ah büyük tarla, ah büyük deniz, ah büyük çalgı, bil!
senin en son alacağın biçimin sabırlı yontucusuyuz
sezgilerimiz ve ellerimiz sonsuz bir alışkanlık gibi. İlerde
aşkın ve tüberkülozun ve uranyumun bulucusuyuz
karalarımız ve aklarımız bir duvarı yıkmaktır, anlatılır
biz, çılgın bir yürüyüşün en tetik yolcusuyuz
eririz tükeniriz, toplanır yaratırız. Bu bize aşktır
biz belki de en uzun yaşamalı bir su’yuz
*: Turgut Uyar, Büyük Saat, Bütün Şiirleri, YKY Yayınları, Birinci Basım, Mayıs 2002, 644 Sayfa, s. 355-356
Açıklama:
Biz okurlar sıkı bir şairin sıkı şiirleriyle ve o şiirlerin deneyimledikleriyle (içeriye aldıkları ve dışarıda bıraktıklarıyla) özdeşlik kurabildiğimizde söz konusu şiirleri her okumada yeniden yeniden yazmış oluruz.
Turgut Uyar şiirleri de okurunun üzerinde metaforik ve metonimik yapısıyla doğrudan etkilidir. Uyar’ın şiirlerini okurken o şiirlerdeki kelimeler bizi çevreleyen bir dünyaya döner ve kelimelerle kavradığımız gerçek şiir her şeyin vesilesi de olabilir. Terry Eagleton’ın “Bir şiirin dili onun fikirlerinin oluşturucusudur.” (Eagleton, 2015: s.42-44) derken “Şiir bize yapılan bir şeydir, yalnızca bize söylenen bir şey değildir.” sözü Uyar şiirlerinde karşılığını bulur ve bize ‘yapılan’ şiir tüm taşıdıklarıyla okuruna uzanır. Böylelikle bir şiirin gerçekten söylemlerle yaratıldığına tanık olur ve o şiiri yeniden yazar-yaşarken Turgut Uyar şiirini yaratan söylemin okurunu da yaratan şeye dönüştüğüne tanık oluruz. Şiirin aslı dediğimiz şeyin kelimelerle örüldüğü sonucuna varmamızda Turgut Uyar şiirleri iyi bir örnek olarak karşımıza çıkar.
Bir şiir kelimelerle inşa edilirken onun içine nüfuz edebilmek için (aynı zamanda şiirin de okuruna nüfuz edebilmesi için) gerekli olan şey ise yine kelimelerdir. Buradan hareketle yorumlama da yeniden bir yorumlama edimine dönüşür ve yeniden yorumlama da sürekli yeniden yorumlamalara köprü olup kapı aralar. Turgut Uyar şiirinin verdiği hazzın sırrı tam da burada gizlidir.
Zygmunt Bauman’ın “Ey o eksik yetkinlikleri arayanlar” (Bauman, 2019: s. 38) sözünün en etkili sureti Turgut Uyar’daki “Korkulu Ustalık” ve “Efendimiz Acemilik” söylemlerinde yansısını bulur. Bu söylemler sosyolojik bir durumu da işaret eder bizlere. Necmiye Alpay “Üç Düzlem” adlı yazısında “Turgut Uyar’ın şiiri, bütünü göz önüne alındığında, üç düzlemdeki işleyişe dayanıyor: Yalnızlığın ağır bastığı duygu düzlemi, karşılığını somutta bulmayı sevdiği bilinç düzlemi, ve topluma borçluluk duygusuyla belirlenen etik düzlem.” (Alpay, 1997: sayfa 31) derken bu sosyolojik duruma dikkatimizi çeker. Orhan Koçak Bahisleri Yükseltmek‘te (Koçak, 2010: s. 169) Divan’ın seslendiği, ağırladığı merciinin halk olduğunu söyleyerek “Divan çıktıktan sonra yapılan bir söyleşide şöyle diyor [T. Uyar]: “…asıl amacım, geçmişte bir mutlu azınlığın kullandığı aracı, halk adına, halk yararına kullanmaktı (K.U., s. 500).” cümlesiyle sosyolojik duruma vurguyu perçinleştirir.
Doğan Hızlan ise “Turgut Uyar Üzerine Dîvanî Notlar” (Hızlan, 1997: s. 83) başlıklı yazısında “Yokuş Yol’a” adlı şiiri bağlamında Divan’a değinerek Turgut Uyar şiirinin kitap bütünlüğü bağlamında toplumsal yanına şu şekilde vurgu yapar:
“Divan‘ın 1970 yılında yazıldığını düşündüğümde, tarihleri, olayları, kıyımları üstüste bir süperpoze film gibi koyduğumda, bu şiir bugün daha da önem kazanıyor. …
Divan şiiri soyut değildir, toplumsal olayların içindedir.
Turgut Uyar da bence divan şiirinin bu yanını almıştır, onun toplumsal yanını geliştirmiştir.”
Yine Ece Ayhan da Turgut Uyar dosyası için yazdığı “Sıkı Şairlerden Turgut Uyar ya da Sivil Şiir” başlıklı yazısında “Büyük bir cağ yeniliği; hep birlikte yapılır ve hep birlikte yürünür;” (Ayhan, 1997: s. 40) cümlesiyle-vurgusuyla Turgut Uyar şiirinin toplumsal yanına im koyar.
Tüm Büyük Saat’ine ve özelde “su yorumcuları’na” adlı şiirinin de içinde bulunduğu, ilk basımı 1970’te Bilgi Yayınları’ndan çıkan Divan’a baktığımızda kuşkusuz şiirin insana ve hayata bakması gerektiği düşüncesiyle; şiirin bir dil meselesi olduğunun bilinciyle imgeler kurularak yazıldığının örneğini verir Turgut Uyar. Bu da onun şiirinin taklit ve tekrar edilemez oluşunun bir işareti olarak karşımıza çıkar. Divan‘da görüldüğü üzere Turgut Uyar geleneği iyi bilen, onu kurcalayan ve onu yıkarak yeniden kuran modern şiirin uç örneklerini vermiştir. Nilay Özer (Özer, 2005: s.1) “Turgut Uyar’ın Divan’ında Bir Araç Olarak Biçim” adlı çalışmasında 1950’lerde başlayan ve İkinci Yeni adıyla anılan eğilimin öncülerinden sayılan Turgut Uyar’ın (1927-1985) 1970 yılında yayımladığı Divan‘ının beyitler halinde yazılması ve gazel, kaside, rubai formunda şiirler içermesiyle şairin diğer yapıtlarından ayrıldığına vurgu yapar. Turgut Uyar adı geçen kitabındaki şiirlerinde gelenekten nasıl yararlanılması gerektiğinin en güzel örneklerini vermiş ve Divan’da Divan Şiiri biçiminden salt bir araç olarak yararlandığını belirterek övgü ve eleştirilere de tepki göstermiştir. Turgut Uyar buradaki kurgusuyla modern şiirin nasıl olması gerektiği hakkında bir pratik sunmuş ve dilin tüm olanaklarından yararlanmasını bilmiştir.
Büyük Saat’in içinde yer olan bütün şiirlerinde olduğu gibi “su yorumcuları’na” adlı şiirinde de kendi zihni ya da duyumuyla başkalarının-okurunun zihni ya da duyumları arasına imgelerini yerleştirdiğini görürüz T. Uyar’ın. Şair burada imgesini kendisiyle dolaysız (lirik) bir ilişki içinde; kendisi ve başkalarıyla dolaylı (epik) bir ilişki içinde sunmak yerine başkalarıyla dolaysız (dramatik) bir ilişki içinde sunarak estetik teorisini de oluşturmuştur. “Efendimiz Acemilik” diyen Turgut Uyar İkinci Yeni hareketinin başlatıcılarından biri olarak ‘usta’ olmaya çabalayan şairlere de bir yanıt olarak karşımızda duruyor şimdi.
Orhan Koçak da “Turgut Uyar Şiirinde Kendini Yaratma Deneyimi” alt başlığıyla hazırladığı Bahisleri Yükseltmek adlı kitabında (Koçak, 2011: s. 17) “şiir çıkmazda çünkü insan çıkmazda” (Korkulu Ustalık, haz. Alaattin Karaca, YKY, 2009, s. 352) diyen Turgut Uyar’ın Cemal Süreya ve Edip Cansever ile birlikte hayranlık duydukları daha eski şairler üzerine düşünürken sık sık “açıklanamazlık” terimini kullandıklarına değinir. Turgut Uyar şiirinin kendinden önce ve sonra gelen hiçbir şeyle açıklanamayacak durumda özgün ve kendine has bir yapıya sahip olduğunu belirtmekte fayda var ama kaynağı kendisi olan ve hep kendi üzerine kıvrılarak tekrar tekrar okunan bir şiirin de biz okurlarda oluşturduğu poetik hayalin peşine düşmekte fayda var.
Turgut Uyar’ın 1970 yılında yayımladığı kitabında yer alan “su yorumcuları’na” adlı şiiri derin yapısıyla tüm diriliğini koruyarak şiirin tüm zamanlara aitliliğini kanıtlıyor diyebiliriz.
İki bölümden oluşan “su yorumcuları’na” adlı şiirinin ilk bölümü yedi beyit ve bir tek dize ile sonlanırken, ikinci bölümü ise sadece yedi beyitten oluşmaktadır. Her iki bölümde bazı ortak kelimeler ve vurgular da kullanılarak dizeler ve bölümler arasında bir uyum gerçekleştiren şair Divan Şiiri kalıplarından yararlanırken modern şiirin imge yapısının örneğini sunmuştur adı geçen şiirinde.
Çözümleme:
- Metnin İletişim Boyutu
Başlık: su yorumcuları’na I-II
Türk Şiirine bakıldığında “su” ve “su imgesinin” birçok şairde ve şiirde kullanıldığı görülür. 1970’li yıllarda kitap bütünlüğü içerisinde okur karşısına çıkan bu şiir ve şiirin adı okurun belleğinde birçok çağrışım yapmaktadır. “su” her şeyden önce bir canlılığı-akışkanlığı hissettirmekteyken su yorumcuları ise kimi noktada şiiri ve hayatı yorumlayanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Haydar Ergülen de bir yazısında “su” ile ilgili şu açıklamayı yapar: “Elbette, ‘su’ ile tanımlanan temizlik, dürüstlük, iyilik, açıklık, yalınlık, kir tutmama, akıcı olma erdemleriyle yaşaması, bunlar yaşatması…” (Ergülen, 2019: s.109). T. Uyar’ın şiirine “su yorumcuları’na” şeklinde bir ad olduğunda su yorumcuları gibi suyu yorumlayanlara (şiiri ve hayatı yorumlayanlara); şaire ve okura da bir hitap olarak belirir. Dolayısıyla şiirin adının vurgusu hem “su yorumcuları” (şiiri ve hayatı yorumlayanlar) olurken hem de “su yorumcuları’na” dışarıdan bir bakışı-yorumu gerektiren hitaba dönüşebilir.
Anlatıcı:
Şiiri söyleyen-yapan kişinin Turgut Uyar olduğu göz önünde tutularak yapılan okuma ediminde ‘ben’in ‘biz” olduğuna tanık oluruz. Bu da bizi şiiri söyleyen kişi ile şiiri okuyan kişinin arasındaki diyalektik bağa ve birleşime götürür. Turgut Uyar, şiirini kurarken bunu ustalıkla gerçekleştirmiş ve şiirinde etkili bir melodi de oluşturmuştur. Dolayısıyla “su yorumcuları’na” adlı şiirde birden çok anlam ve anlam katmanı olduğu sonucuna varılabilir. Turgut Uyar, şiirinde hangi biçimi kullanırsa kullansın biçim ve içerik okurun belleğinde yeni çağrışımlara kapı aralamakta; biçim içeriğin faaliyet alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. “biz duralım bir sürekliyiz duralım”, “biz bir parça acemi bir su yorumcusuyuz/ öteden beriden dayanıklılık taşırız durmadan” derken bile durgunlukta bile hayatın sürekliliğine işaret edilmekte, sıkı duruşun ve kararlığının emeğine vurgu yapılmaktadır.
Kendisine Anlatılan Kişi:
“bir sürekli kaşınmadır yaşadığım/ törelere ve alışkanlığa karşı” dizelerinde olduğu gibi verili olana karşı bir duruş sergilenirken “karalarımız ve aklarımız bir duvarı yıkmaktır, anlatılır/ biz, çılgın bir yürüyüşün en tetik yolcusuyuz” söylemiyle kendisi ve kendisi gibi olanlarla (toplumla) buluşma noktalarına vurgu yapar şair ve böyle olan kişiler şiirin mekânına taşınır. Turgut Uyar şiirinin bütünü ele alındığında şairin yarattığı zaman, mekân ile şiiri söyleyen (yapan) ve kendisine söylenen (yapılan) kişinin imgesel bir derinlikte buluştuğu görülür. Şiirin gerçeklikle olan bağına bu diyalektik bağ içinden de bakılabilir şairin yarattığı atmosferde ve “her ben”e alan açılır. Burada elbette yaşamda var olan şeyler şiirin içerisine girerken verili gerçeklikten de ıralanacaktır ve kendisine anlatılan kişi de şiirin yarattığı poetik mekânda yol alabilecektir.
- Kesitleme: su yorumcuları’na I
Kesit I
ben ne güzel işerim güneşe karşı
arkamda medrese duvarı önümde çarşı
“su yorumcuları’na” adlı şiirin ilk kesitinde anlatıcının seslenişiyle karşılaşırız. Şair burada, daha ilk sözüyle güneşe-ışığa karşı durarak ışık ve gölgenin buluştuğu noktada duran şiire gönderir okurunu. Işık ve gölgenin olduğu yerdeki güzellikten bahseden bir çağrışım belirir ve “çarşı” imgesiyle bir hareketlilik alanına yönünü-yüzünü çevirir. Dize sonlarındaki “karşı” ve “çarşı” kelimeleriyle klasik bir uyak çalışmasıyla bir melodi de oluşturulur. Daha birinci kesitte şiirin hemen başında ironik bir söylem ve bir hareketliliğe işaret eder şair.
Kesit II
bir sürekli kaşınmadır yaşadığım
törelere ve alışkanlığa karşı
İlk şiirin ilk dizesinden başlayarak yine ilk şiirin sonuna kadar güneşin karşısında duran anlatıcı “karşı, çarşı, yaşadığım, bulmadım” gibi kelimelerdeki ses uyumuyla şiire odaklanmanın olanağını yaratırken “bir sürekli kaşınmadır yaşadığım/ törelere ve alışkanlığa karşı” dizeleriyle daha önce değinildiği üzere verili dilden ve alışkanlıklardan uzaklaştığının işaretini verir. Ve sürekli bir arayış içindedir.
Kesit III
geldim gittim geldim bir şey bulamadım
üzüldüğüme ve yorulduğuma karşı
Bu arayıştır ki, hiçbir şey bulunamasa bile devam edecektir. Belki de yolun sonunda varılacak olan yerden çok yolda olmanın kendisi, bir boşluğun yaratılması, yaşamda var olan anlamsız doluluklardan uzaklaşılmasıdır asıl önemli olan.
Kesit IV
ah aklıma her şey gelir, her şey gelir
doğan güne karşı batan güne karşı
Şiirini kelimelerle kuran-yapan bir şairin de elbette yaşamda var olan her şeyden beslenmesi gerekecektir. Varlık ile yokluk, gece ile gündüz, doğum ile ölüm, iyi ile kötü vb arasında olan diyalektik bağda olduğu gibi her şey şiirin kapsam alanına dahil edilecektir Uyar dizelerinde.
Kesit V
sözde kirlettiğimiz bütün her şey duruyor
bak ne diyorum sana, ele güne karşı
“Efendimiz Acemilik” diyen Turgut Uyar, her şeyin naylonlaştığı günümüzde usta kalmanın da bir iktidar olma arzusu taşıdığının bilincindedir. Ve yaşamda varolan tüm bu olumsuzluklara karşı, kirlenen ve içinde iktidar barındıran tüm şeylere karşı şairin de karşı durma hakkı olduğunu hatırlatır. Kim ne derse desin; “ele güne karşı”
Kesit VI
biz duralım bir sürekliyiz duralım
durukluğa, tüberküloza ve uranyuma karşı
Göğe Bakma Durağı’nı hatırlatırcasına sürekli olan, durgunluğa, olumsuzluklara, insanı yok eden hastalıklara, insanı yok eden hastalıkları yaratan şeylere karşı birlikte olmanın ve birlikte karşı durmanın önemine işaret eder şair.
Kesit VII
durduk, ateş besledik, kuşları sürekledik
arkamız medrese duvarı önümüz çarşı
Bu oluş ve karşı duruştur ki bu ‘ateş’le ve umutla “biz”i kuşların göğüne, özgürlüğe yaklaştıracak ve insanı insanla buluşturmanın olanaklarını yaratacaktır.
Kesit VIII
güneşe güneşe karşı
Işığı arayanların ışık saçması gibi, yönünü güneşe dönen anlatıcı aradığı şeye, olmasını istediği-yaşamak istediği dünyaya birlikte yol alacaktır.
- Kesitleme: su yorumcuları’na II
Kesit I
biz bir parça acemi bir su yorumcusuyuz
öteden beriden dayanıklılık taşırız durmadan
“su yorumcuları’na II” adlı şiirin bu ilk kesiti Turgut Uyar şiirinin ve poetikasının; estetik teorisinin izlerini taşır niteliktedir adeta.
Marcel Proust “şairlerin doğadan, kaynağı tek ve karanlık olsa da her şeyin bireysel ve açık seçik bir şekilde sahip olduğu doğadan daha çok ilham almaları gerekir.” der (Proust, 2018: s. 17). Bu ikilikte söylemini, sırtını ve ilhamını suya yaslayan Turgut Uyar şiiri dünyanın bütün şiir duraklarında boy gösterip şairin kendi iç-dış yaşamını da o şiire katarak okurun dünyasına doğru yol almayı başarıyor. Üzerinde yaşadığı topraktan da beslenerek kelimelerle örülü şiirin dünyasını içselleştiren, yeni yaşam alanlarından beslenen bir şairin şiirinin ise her okunmada yeniden yazılmasının nedeni budur diyebiliriz. Ki o şiir evreninin içinde sürekli devinen, “öteden beriden dayanıklılık” taşıyan ‘acemi su yorumcuları’ bulunacaktır.
Kesit II
ellerimiz bir türkü gibi öyle, kendiliğinden
uzun bir gündüzü farkedenlerin en sonuncuyuz
Bu ikilikteki “ellerimiz” kelimesiyle birlikte olmanın ve birlikte geleceğe yol almanın; birlikte söylenen bir türkü gibi yol aldığına işaret eden şair “uzun bir gündüz” deyimiyle de yaşanacak olan güzel ve aydınlık günlerinin neferleri olduklarına vurgu yapar; en sonuncu neferler olsalar da umudu yitirmemeye çağırır.
Kesit III
ay batar, çünkü rüzgâr bir menekşeye dönüşür, biliriz bunu
çünkü mavi gözlü ve deli sekiz kardeşin onuncusuyuz
Rüzgârın bir menekşeye dönüşmesi için tozlaşmayı gerçekleştirmesi, vesile olması ve tohumun ekilmesi gerekecektir. Ayın batmasıyla birlikte günün aydınlanması da gerçekleşecektir. Umudun ve mavinin vuku bulması için biraz cesaret ve “deli sekiz kardeşin onuncusu” olabilmeyi göze alabilecek delilik gerekecektir kuşkusuz.
Kesit IV
ah büyük tarla, ah büyük deniz, ah büyük çalgı, bil!
senin en son alacağın biçimin sabırlı yontucusuyuz
İkiliklerin birbirlerine eklemlenerek ilerlemesinden de görüldüğü üzere rüzgârın taşıdığı o tohum o büyük tarlada yeşerecek ve boy verecektir ve o büyük denizlere bu şekilde ulaşılacaktır. Yeşerecek ve yaşanacak olan dünya bu şekilde ve böyle böyle hep birlikte yontulacak ve yaşama yeni bir şekil de hep birlikte verilecektir.
Söz konusu “yontma” olunca “Efendimiz Acemilik”in önemli vurgularından bir bölümünü burada hatırlamakta fayda var. Turgut Uyar’ın “kendini yeniden icat etmeye” verdiği önem açısından şu söylemin altı çizilmeli:
“Bir taş alıp yontacaksınız. Hergün bir çekiç, hergün bir çekiç. Sonunda süslü, özentili bir anıt çıkaracaksınız. Vurduğunuz darbelerin hergün biraz daha yerini bulduğunu bakanlar görecekler. Sonuna doğru “işte” diyecekler.
Halbuki acemilik. Efendimiz acemilik. Bir taş alacaksınız. Yontmaya başlayacaksınız. Şekillenmeye yüz tutmuşken atacaksınız elinizden.”
Kesit V
sezgilerimiz ve ellerimiz sonsuz bir alışkanlık gibi. İlerde
aşkın ve tüberkülozun ve uranyumun bulucusuyuz
“su yorumcuları’na – I”in altıncı ikiliğindeki “tüberküloz” ve “uranyum” gibi kelimelerin bu kesitte de karşımıza çıkması şairin başlangıçla olan ilişkisini koparmadığına işaret gibi okunabilir. Metinlerarası ilişkiler bir şiirin başka bir şiirle; şiirler içerisindeki dizelerde bulunan kelimelerin de birbirleriyle olan ilişkilerine gönderebilir okurları, burada olduğu gibi. İyinin, güzelin sonsuz birer alışkanlığa dönüştürülmesi ve yaşamda varolan iyi-kötü her şeyin belirleyicisinin elbette yine “biz” olacağımızın vurgusu belirir bu ikilikte de.
Kesit VI
karalarımız ve aklarımız bir duvarı yıkmaktır, anlatılır
biz, çılgın bir yürüyüşün en tetik yolcusuyuz
Yine “su yorumcuları’na – I”in ilk ikiliğindeki “duvar” kelimesi de burada tekrar karşımıza çıkar. Şiirin ve şairin; insanın ve toplumun bir güzellikte, insanlığın o “Büyük Saat’inde buluşması için sınır koyan ve sürekliliği engelleyen duvarların yıkılması gerekecektir. Bunları başarabilmek için de “aklarımız” ve “karalarımız”la “bir yürüyüşün en tetik yolcusuyuz” diyebilmek gerekecektir.
Kesit VII
eririz tükeniriz, toplanır yaratırız. Bu bize aşktır
biz belki de en uzun yaşamalı bir su’yuz
Turgut Uyar “su yorumcuları’na I-II” şiirinin final ikiliğinde şiiri sonlandırırken okurunu da yeniden başa-başlangıca döndürmeyi başarır. İstenilen şeye (sona değil) ulaşmak için ve onu yeniden yeniden yaşayabilmek için erisek de tükensek de işe yeniden başlamanın ve toparlanmanın önemine vurgu yapar. Bu istenç bir “aşktır” aynı zamanda ve bu aşkı yaşamanın-yaşatmanın biricik yolu da “en uzun yaşamalı bir su” olabilmektir.
Şiirin Biçimsel Özellikleri
- Nazım Birimi: Serbest Şiir
- Nazım Biçimi:
Turgut Uyar “su yorumcuları’na I-II” adlı şiirinde Divan Şiiri (beyitler halinde yazılması ve gazel, kaside ve rubai formunda) formunu içermesiyle birlikte bu biçimden salt bir araç olarak yararlanmıştır. Şair buradaki kurgusuyla ve imgelemiyle modern şiirin nasıl olması gerektiği hakkında pratik sunmuş ve dilin tüm olanaklarından yararlanmasını bilmiştir.
III. Uyak ve Redif:
Şiirde, dize sonlarındaki ses benzerliğinden (genelde zengin uyaktan) faydalanılmıştır. Dize sonlarına bakıldığında ise kümelenmelerin aşağıdaki şekilde olduğu görülür:
a: karşı, çarşı
b: yaşadığım, karşı
c: bulmadım, karşı
d: gelir, karşı
e: duruyor, karşı
f: duralım, karşı
g: sürekledik, çarşı
h: karşı
ı: yorumcusuyuz, durmadan
i: kendiliğinden, sonuncusuyuz
j: bunu, onuncusuyuz
k: bil, yontucusuyuz
l: ilerde, bulucusuyuz
m: anlatılır, yolcusuyuz
n: aşktır, su’yuz
Sonuç – Yargı
- “su yorumcuları’na I-II”de Turgut Uyar şiirinin kendinden önce ve sonra gelen hiçbir şeyle açıklanamayacak durumda özgün ve kendine has bir yapıya sahip olduğu görülür. Adeta kaynağı kendisi olan bir şiirdir onun şiiri ve hep kendi üzerine kıvrılır; kendini yeniden yeniden okutur. Bu ise Gaston Bachelard’ın (Bachelard, 2018: s. 8) “Poetik hayal, bir itkiye tâbi değildir. Bir geçmişin yankısı değildir. Bunun tam tersidir daha ziyade. Poetik hayal, kendine özgü bir varlığa, kendine özgü bir dinamizme sahiptir. Poetik hayal, bu yankılanmada bir varlık sesi [sonorite] kazanacaktır. Şair, varlığın eşiğinden konuşur.” söylemiyle bire bir örtüşür.
- Turgut Uyar geleneği iyi bilen, onu kurcalayan ve onu yıkarak yeniden kuran modern şiirin uç örneklerini vermiştir.
- Açıklama bölümünde de ifade edildiği üzere Zygmunt Bauman’ın “Ey o eksik yetkinlikleri arayanlar” hitabının en etkili sureti Turgut Uyar’daki “Korkulu Ustalık” ve “Efendimiz Acemilik” söylemlerinde yansısını bulur. “Efendimiz Acemilik” diyen bir şairin “yenilgiciliğe” ve “başarısızlığa” önemli bir anlam yüklemesi; kayıptan kazanılmışlığa erişmesi onun şiirinin kaynağı bağlamında dikkate alınması gereken bir durumdur. Kaynağı “kendi” olan bir şiirin bu bağlamda kendinden önce gelenleri de kendinden sonra gelenmiş gibi göstermesi bir rastlandı değildir.
Sonuç olarak, Turgut Uyar ve şiirinin kaynağına inebilmek ve onu değerlendirebilmek için “su yorumcuları’na I-II”de olduğu gibi Büyük Saat‘in bütün an’larının izini sürmek gerekecektir.
Kaynakça:
Alpay, N. (1997). Ludingirra Şiir Dergisi, Oğlak Yayıncılık, sayı 3, İstanbul.
Ayhan, E. (1997). Ludingirra Şiir Dergisi, Oğlak Yayıncılık, sayı 3, İstanbul.
Bachelard, G. (2018). Mekânın Poetikası, İthaki Yayınları, 1. Baskı, İstanbul.
Bauman, Z., (2019), Edebiyata Övgü, Ayrıntı Yayınları, 1. Baskı, İstanbul.
Eagleton, T. (2015). Şiir Nasıl Okunur?, Ayrıntı Yayınları, 1. Baskı, İstanbul.
Ergülen, H. (2019). Gülten ile Behçet, Kırmızı Kedi Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul.
Hızlan, D. (1997). Ludingirra Şiir Dergisi, Oğlak Yayıncılık, sayı 3, İstanbul.
Koçak, O. (2010). Bahisleri Yükseltmek, Metis Yayınları, 1. Baskı, İstanbul.
Özer, N. (2005). Turgut Uyar’ın Divan’ında Bir Araç Olarak Biçim, Türk Edebiyatı Bölümü, Bilkent Üniversitesi, Ankara.
Proust, M. (2018). Edebiyat ve Sanat Yazıları, YKY, 2. Baskı, İstanbul.
*Karşıyaka Belediyesi’nin (İzmir) düzenlediği Homeros Edebiyat Ödülleri 2020 Bir Şiiri İnceleme Yarışması” Birincilik Ödülü.