1- İnsanlık binlerce yıldır anlatıyor. Formlar ve araçlar ne kadar değişirse değişsin “anlatma” isteği ve ihtiyacı devam ediyor. Modern öykü, anlatmanın formlarından sadece biri. Formların kendi içlerinde birer tarihi ve yapısı olsa da “anlatma” ortak paydası altında toplanınca aralarındaki benzerliklerin en az farklar kadar ilginç ve ilham verici olduğunu söylemek mümkün. İlk kitabı “Keyfekeder Kahvesi”nden beri Aykut Ertuğrul’un yazdıklarından öğrendiğim temel şeylerden biri de işte bu ortak payda. Kendi öyküsünü modern öykünün imkânlarından, kadim anlatılardan ve başka sanatları da okumalarından yararlanarak inşa eden Aykut Ertuğrul, dikkatimi farklardan ziyade ortak paydaya yöneltmemi sağladı.
3- 2011’de Keyfekader Kahvesi isimli ilk öykü kitabı yayımlanan Ertuğrul, bu kitabıyla Ömer Seyfettin Öykü Ödülü’nü kazandı. 2013 yılında yayınlanan Mümkün Öykülerin En İyisi adlı ikinci kitabı ise Türkiye Yazarlar Birliği tarafından o yılın en iyi hikâye kitabı seçildi. 2018 yılında da Necip Fazıl Hikaye-Roman Ödülü’ne layık görüldü. İki Dünyanın Ustası ve Başlangıçların Sonsuz Mutluluğu hikaye; Kusurlu Rüya ile Bellek ve Başka Tuzaklar ise Ertuğrul’un deneme kitapları. Aykut Ertuğrul, ayrıca Sessiz Harfler, Üç Jeton, Korkut Ata Ne Söyledi, Acâibü’l Mahlûkât, Seyyahlar ve Kâşifler Kitabı gibi ortak projelerde de birer öyküsüyle ve editörlüğüyle yer aldı.
5- Aykut Ertuğrul yazınca değil okununca tamamlanan hikâyeler kaleme alıyor. Yazar hikâyeyi tamama erdirirken öyle özel ve kasıtlı boşluklar bırakıyor ki okurun “anlamlandırmasına” kadar bir şeyler hep eksik kalıyor. Tıpkı hayat gibi. Zira hayatta da dışarıdan bakarak hele hele yaşarken kestirilebilen serim-düğüm-sonuç ilişkisi yoktur. Kader ve ecel aklın mengenesinin dışındadır sonuç olarak ve insan idrakinin hayatı olduğu haliyle kurgulaması imkânsızıdır. Hayata en yakın hikâyenin bile bir kurgu ürünü olması zihnin de hayatı olduğu gibi değil kendi idrakinin kapasitesi çerçevesinde kah bilerek kah bilmeden inşa ettiği kurgular çerçevesinde anlaması ve anlamlandırması bundandır.
7- Aykut Ertuğrul’un öykülerinde en güncel atıflar bile öykü dilinin ve kurgusunun soğukkanlılığı içinde verildiğinden bir iç dökmenin ötesine geçip eser hüviyeti kazanmayı başarıyor.
8- “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu”, bir kıyamet tasviriyle başlayan ve İETT’nin “üzerinde güneş batmayan hat” olarak isimlendirilen 500T’de devam eden ve bir “ejderha” ile son bulan bir hikâye. Sadece yer verdiği fotoğraflar sebebiyle değil metniyle de “anlatmaktan” ziyade “göstermeyi” başaran bir metne sahip. Okurun zihninde kare kare canlanıyor cümleler. Aykut hikâye inşa ederken cümlelerinin okurun zihninde canlanmasını sağlıyor.
10- Kendisiyle yapılan bir söyleşide “Modern Türk şiiri ve hikâyesinde Pegasus’a, Aşil’e atıf Hızır Aleyhisselam’a, Battal Gazi’ye, Burak’a, Ayızıt’a, Oğuz Kaan’a olduğundan daha fazladır. Bu garip değil mi? Elbette ilk saydıklarımı dünya mirası olarak görüp kullanabiliriz ama ikinci saydıklarım bizi biz yapan hikâyenin içinde büyük yer tutan figürler, anlatılar. Hikâye anlatırken de temelinde inşa olan her eylemde olduğu gibi bir zemine ihtiyaç duyarız. “O zemin neresi, ne?” sorusunu kendimize sormaya başlamakta geç kaldığımızı düşünüyorum.” demesi yazdıklarını “okunası” kılan sebeplerin arka planını hissettiriyor.