“Bu yoldan defalarca geçtik oysa”
İki insan karşılaşır ve bir hikâye olur. Hikâye tek kişinin kendi zihin dünyasında gerçekleşse bu böyledir bence. Zira yazılan ve okunan, anlatılan ve dinlenilen hikâye için en az iki kişi gereklidir. (Yalnızlık bile anlatılabilmek/yazılabilmek için en az iki kişinin varlığını gerektirir.) Bir metni hikâye kılan iki kişidir. Evin salonunda karşılaşan dede ile torun da olabilir, üroloji servisinde birbirine denk düşen, bir daha kopamayan iki alakasız insan da olabilir bu iki kişi. Mevsim Yenice’yi en çok bu iki kişiyi anlayan bir yazar olarak fark ettim. Zira yazdıklarında bir içdökmeden ziyade iki kişiyi bir araya getirerek hikâye inşa etme gayretini hissettim.
Mevsim Yenice, dili belli bir ritimle inşa ediyor. Özellikle ikinci kitaptaki uzunlu, kısalı cümlelerin sıralanışında alttan alta bir ritim var. İlk kitabın omurgasını “olay anları” oluştururken ikinci kitabın omurgasını “dili” teşkil ediyor. İlk kitapta daha hayali ögelerden yola çıkarken ikinci kitapta daha ayağı yere basan temalardan hareket ediyor yazar. Gerçi iki kitapta da bir gerçeklik alanı inşa ediyor. Sadece kullanılan malzeme değişiyor. Hayalilik bir gerçeklik alanına ulaşmak için malzeme olarak kullanıyor. Bence Yenice ilk kitapta insanı daha “fantastik” dolayımlar kurarak anlatmayı tercih ediyor. Bu malzemeden ikinci kitapta daha az yararlanılmış. Bu yazarın kendini tekrar etmemesi gayretiyle de ilgili değil bence. Daha çok bir yol üzerindeki seyriyle alakalı sanki. (Yine nehir ve yolu aynı cümle içinde kullanma durumunda kalmak üzereyim galiba.)
İlk kitabını ablasının eltisinin dayısının küçük oğluna ithaf ederek ithafları tiye alan Mevsim Yenice, ikinci kitabını bir cezveye veya bir kepçeye benzetilen Büyükayı Takımyıldızı’nın sapında yer alan bir çift yıldıza Alkor’a ve Mizar’a ithaf etmiş. Keşfedilen ilk “ikiz yıldız” Alkor ve Mizar imiş internet beni yanıltmıyorsa. Bu bilgi yanlış da olsa doğru da olsa bir hikâye fikridir benim için. En başta hikâye için iki kişi gerekli cümlesine geri dönersek “Tekme Tokatlı Şehir Rehberi”nin aşikarlığı ile “Bilinmeyen Sular”ın daha geri planda işleyen hikâye mekanizması arasında bu ikiz yıldıza benzeyen bir yön görüyorum. “Bilinmeyen Sular”, bir eşik kitap olabilir Mevsim Yenice için. Nasıl bir eşik peki bu? Rilke’nin Malte Laurids Brigge‘nin Notları’nda yinelediği “Görmeyi öğreniyorum” cümlesinde işaret ettiği eşiğe benzettim bunu kendi adıma. “Tekme Tokat Şehir Rehberi”nde göründüğü kadarıyla yetinen Yenice, “Bilinmeyen Sular”da “Göründüğünden Daha Uzak”a bakmayı denemiş. (Burada fonda “Wish You Were Here” çalıyor.)
Yazının başlığını “Bilinmeyen Sular”da yer alan Pink Floyd epigraflarından biri idi. Yazıyı bir başka alıntı ile bitireyim: “mırıldanarak sessizlik yemini ettim”…