YAZARLARA YAZMADIKLARI YERDEN SORULAR
“Gök kubbenin altında söylenmemiş söz yoktur.” Cicero’ya atfedilen bu sözü edebiyat söyleşilerine uyarladığımızda yazarların yazı yolculuğu, kitapları ve edebiyat dünyasına dair “sorulmamış soru yoktur” diyebiliriz. Bu söyleşi dizisinde yer alan sorular da elbette ilk kez sorulmuyor ama eserlerini beğeniyle takip ettiğimiz yazarlarımızla bu kez özellikle yazmadıkları üzerinden, hayaller üzerinden sohbet edelim istedik.
Hatice Günday Şahman: Yazar olmanın yanı sıra ya da ön koşulu olarak iyi bir okur olan yazarın hayran olduğu bir yazar, hatta kimi zaman ona “Keşke ben yazmış olsaydım,” dedirten bir eser mutlaka vardır. Sizde de böyle bir duygu yaratan öykü/roman var mı? Varsa hangi yönleriyle sizi bu kadar etkiledi?
Suzan Bilgen Özgün: İyi metinler, yazanlar için her zaman en yararlı kılavuz olmuştur. “Keşke ben yazmış olsaydım,” dediğim eserlerden çok bende yazma ve tekrar okuma isteği uyandıran eserler var. Füruzan ile Aslı Erdoğan’ın öykülerindeki dil ve atmosfer, bende farklı çağrışımlar yaratarak yazma isteğimi pekiştirmiştir. Ernest Hemingway’in sahici diyalogları benim için hep yol gösterici olmuştur. Franz Kafka’nın Dönüşüm isimli eserini, çok genç yaşta ilk okuduğumda sarsıldığımı ve yaratıcılığına hayran kaldığımı hatırlıyorum. Stefan Zweig ’in, L.N. Tolstoy’un sözcüklerle, bir metin içinde olsalar da yaşayan insanlar yaratması, benim gözümde o kurmaca karakterlerin ete kemiğe bürünmesine neden olmuştur. Edgar Allan Poe’nun ince psikolojik oyunları, gerilimi ve tekinsizliği sonuna kadar hissettiren öyküleri, kendilerini defalarca okutturabilir. Bende derin iz bırakan yazarlar ve eserleri çoğalarak devam ederken her zaman “İyi ki yazmışlar”, diyorum.
Hatice Günday Şahman: Ursula K. Le Guin Lavinia adlı romanında, Vergilius’un Aeneas destanında küçük bir rolü olan Lavinia karakterini; Ayfer Tunç ise kendi romanı Yeşil Peri Gecesi’nin yan karakteri olan Osman’ı son romanında başkarakter olarak yazdılar. Bu örneklerde olduğu gibi bir eser kaleme almak isteseydiniz hangi eserden ya da eserinizden, hangi yan karakteri seçerdiniz?
İkinci öykü kitabım Yıldızlara Bakıyor Bazılarımız ’da yer alan Seçim öyküsündeki Yiğit karakteri, daha önce uzun metrajlı film senaryosu olarak yazdığım Sinek Kral’da vardı. Daha sonra son kitabım Maviydi Beklenen ’deki Maske öyküsünde de yer aldı. Ben Yiğit karakterini çok severek ve eğlenerek yazmıştım. Okurlardan gelen geribildirimler de olumlu olunca, başka metinlerde yine devam edebilir belki, diye düşünüyorum.
Hatice Günday Şahman: Edip Cansever’in “Masa da masaymış ha” dediği gibi bir masanız olsa, zamanın ve mesafelerin getirdiği sınırlamalar olmaksızın, hangi yazarları ya da kurmaca karakterleri konuk etmek, söyleşmek isterdiniz? Onlarla neler konuşurdunuz?
Hatice Günday Şahman: Yazarken çok beğendiğiniz, çok bağlandığınız cümleler olsa da bazen bu cümleler farklı nedenlerden dolayı metne dâhil olamaz. Siz bu cümleleri acımasızca ya da eliniz titreyerek siler misiniz? Yoksa farklı bir şekilde değerlendirir misiniz?
Suzan Bilgen Özgün: Yazmaya ilk başladığım zamanlar, açıkçası zor geliyordu böyle cümleleri çıkartmak. Hele ki duygusal bir bağ kurduysam, ellerim titreyerek siliyordum. Zaman içerisinde daha acımasız olmayı öğrenerek eksiltmelerimi çoğalttım. Metne daha mesafeli bakmaya başladım. Bazen gerçekten tek başına güzel ve etkileyici olan bir cümle, o öykü içerisinde yerini bulamayabiliyor ve fazlalık olarak göze batıyor veya metnin ritmine uymuyor. Bu tarz cümleler yazar veya editör tarafından fark edilmediği zaman okurda uzatılmış, sarkmış bir metin hissi de bırakabiliyor. Bu nedenle yazılanların demlenme sürecinin gerekliliğine inanırım. Öykünün bütün unsurlarının bir bütünlük içinde olmasını önemsediğimden artık rahatlıkla böyle cümleleri silip notlarımın arasına yerleştirebiliyorum. Daha sonra onlara bazen uygun bir yer bulabiliyor bazen de bulamayabiliyorum.
Hatice Günday Şahman: Son cümleyi de yazıp bitirdiğiniz halde sonrasında vazgeçip yayımlamadığınız metinler var mı? Ya da tam tersi aylardır, yıllardır zihninizde gezdirip de bir türlü yazıya dökemediğiniz öykü uçları, roman taslakları var mı?
Suzan Bilgen Özgün: Yazdıklarımın ilk önce benim kendi içime sinmesi gerek, diye düşünürüm. Güvendiğim yazar arkadaşlarımla da mutlaka paylaşıp eleştirileri dikkate alır, tekrar üstünde düşünürüm. Bu nedenle yayımlamadığım metinlerim vardır. Bazıları tamamen bilgisayarda veya el yazısıyla yazılmış notlarımda durur, bazıları yeniden elden geçer veya öyküdeki fikir kullanılıp yeniden, bambaşka bir kurguyla yazılır. Uzun süre zihnimde gezdirdiğim senaryo, roman, öykü taslakları hep vardır. Hayatım boyunca da olacak, umarım. Bazen aklımın en derin köşelerinde, bazen de bilinçaltımdaki tozlu çekmecelerde saklanıp dururlar, hissederim. Kimi zaman bir cümle, kimi zaman bütün bir sahne veya bir karakterin gülümsemesi, kokusu ve benzeri durumlarla kendilerini belli ederler. Bazen de okuduğum bir haber, bir sözcük, duyduğum bir ses daha baskın çıkar, yazmakta olduğum metnin önüne geçerek önce kendini yazdırır. Genelde acele etmeden dinlerim, zihnimdeki ses ve görüntüler yoğunlaşırsa kaleme almaya başlarım.