Müziğin, Kadim Anlatıların ve Şiirin Rüzgârına Kapılıp Geliyor Hikâye
Tuba Dere ile son kitabı Uzaklara Giden Hükümdar (Sakin Kitap) ekseninde edebiyat ve müzik arasındaki etkileşim, kadim anlatılar, aşk ve öyküler üzerine söyleştik.
Hatice Günday Şahman: Sevgili Tuba Dere uzun yıllardır edebiyat alanında farklı işlerle, farklı mecralarda süren yolculuğunu sormak isterim. Nasıl başladı ve yol seni nerelere götürdü?
Hatice Günday Şahman: Kitabın girişinde “Müziğin, kadim anlatıların ve şiirin rüzgârına kapılıp geliyor hikâye. Müzik olmasa yazılmazdı. Öyküleri şarkılardan koparamıyorum. Bu nedenle her öykünün başında beni kurguya sürükleyen müziği anmadan geçemedim,” diyor ve okura çok farklı tarzlarda, farklı sanatçıların eserlerini dinleterek yeni bir okuma deneyimi sunuyorsun. Edebiyat ve müzik arasındaki etkileşim ile senin yazın evreninde nağmeler ve kelimeler arasındaki bu güçlü bağ hakkında neler söylemek istersin?
Tuba Dere: Her fırsatta müzik tutkumdan bahsediyorum. Hatta müzik benim için sanatın zirvesinde, sonra edebiyat geliyor. Günlük hayatta, okurken, yazarken sürekli müzik dinliyorum, şarkılar bana başka dünyaların kapılarını aralıyor. Uzaklara Giden Hükümdar’daki bütün öykülere ilham veren bir ya da birkaç şarkı var. Bazılarının kurguya eşliği çok barizdi. Mesela “Ayşığı”nda, Semetey’in hep yoldaşı oldu. Uzun yazım sürecinde ne zaman şarkıyı dinlesem, İmamyar’ın nağmeleri, Nermine Mehmedova’nın sesi beni öyküye çağırdı, zihnimi o atmosferde tuttu, hayallerimi ve cümlelerimi tetikledi. “Gal sene gurban” bir Azeri mahnısı, Mika ile Kami öyküsünün yazılış sebebidir. Uzaklara Giden Hükümdar şarkılarını bir YouTube listesi hâline getirdim, öyküleri düzenlerken de tekrar tekrar dinledim. Merak edenler için linki paylaşabilirim.
Hatice Günday Şahman: Kitabın bir peşrev gibi Birinci Hane, Teslim ve İkinci Hane şeklinde bölümlere ayrılmış. Bu tercihin sebebini ve bu ayrımı ya da birleştirmeyi hangi ölçütlere göre yaptığını öğrenebilir miyiz?
Tuba Dere: Kitaplar her okurun içinde başka yerlere dokunur, farklı biçimlerde, hatta yazarın kastetmediği duygu ve düşüncelerle tamamlanır. Bu yapıyı da müzikle tanımlamak istiyordum. Peşrev kanaatimce duruma uygun düştü, zira sözsüz ve uzun bir Türk müziği formu. Hem fasıllarda giriş müziğidir peşrev hem de hane ve teslim adlı bölümlerden oluşur. Farklı sayıda olanları bulunsa da peşrevler genellikle dört hanedir ve her hanenin sonunda teslim tekrarlanır. Uzaklara Giden Hükümdar bu nedenle nakıs bir peşrev, çünkü okur onu kendi müziğiyle tamamlayacak. Hanelerden birinde peşrevin asıl makam dizisinin dışına çıkılarak değişik ses ve diziler kullanılır. Bu da kitapta İkinci Hane’ye denk düşüyor. Peşrevlerde teslim canlı, parlak ve genellikle serbesttir. Bu nedenle kitaptaki teslimde de iki küçürek öykü yer alıyor.
Kitap yayımlandıktan sonra tatlı bir okurdan çok anlamlı bir dönüş aldım. Öykülerden birini okurken onun içinde öyküye ilham veren şarkı değil de bir başka Türk Sanat Müziği şarkısı çalmaya başlamış yani öykü benim arzu ettiğim gibi okurun kendi müziğiyle tamamlanmış.
Tuba Dere: Öyküleri çok uzun sürede yazdım, yazıyorum. Kurguyu zihnimde oturtmak uzun zamanımı alıyor. Defalarca yazıp değiştiriyorum. Metnin düşünsel zemini de kurguyla birlikte kendiliğinden oluşuyor. Sonu hazırlamak benim için önemli. Okur metin üzerinde düşünmeli, hatta geri dönüp bir daha okuma istediği uyandırabilirsek ne mutlu. Ama bu sırada kurgu da boşluğa düşmemeli. Yazar olarak birtakım tutamaklara ihtiyacım var. Yolumu kaybetmemek için, iz atmak gibi. Altını çizdiğin cümleler de bu cinsten. Elbette her yazar duygularını, dünya görüşünü, hayattan öğrendiklerini metnine yansıtır. Bunlar da benim hayat derslerimden kendime çıkardığım notlar.
Hatice Günday Şahman: Öykülerinde duygu-yoğun ve metaforik bir üslup, güçlü bir şiirsellik dikkat çekiyor. Ayrıca öykünün dokusuyla uyumlu olarak peyda olmak, muhal, bizar düşmek gibi kelimelerle renklenen ve etkili bir öykü atmosferi yaratan kendine özgü bu öykü dilini kurarken, üslup ve özü buluştururken nelere dikkat ediyorsun?
Tuba Dere: Üslup zamanla ve deneyimle oluşuyor, bir yazar olarak sen de bilirsin. Çok okuyup yazdıkça bir yol çiziyorsunuz kendinize. Türk Dili ve Edebiyatı mezunu olduğumu söyledim. Dolayısıyla gençlik yıllarımdan beri birçok klasik eser okudum. Klasik şiiri ve müzikte de klasik eserleri çok seviyorum. Bir de çocukluğumdan itibaren geniş bir ailede, yaşlılarla birlikte yaşadım. Zihnime ve dilime yerleşmiş bu ifadeler. Onları günlük hayatta konuşurken de gayri ihtiyari kullanıyorum. Velhasıl bundan başka bir dil bilmediğim için öyle yazıyorum.
Hatice Günday Şahman: Edebiyatın evrensel ve kadim konularını öyküye taşırken kurmaca karakterlerini kuş, balık, salyangoz, fare, bülbül, gül, deniz, yedi renkli çiçek gibi insan dışı varlıklardan seçme sebebinle ilgili neler söylemek istersin? Karakter isimlerini de sormak isterim. Eyyübacel, Mika, Kami, Akyamus, Buriçaği, Yuri, Nazenka, Şeyka, Yonari gibi farklı isimleri nasıl buluyorsun? Esin kaynağını öğrenebilir miyiz?
İsimlere gelince tamamen fonetiğine bakarak karar verdim. Kulağıma hoş geldiyse benimsedim ve karakterlerime isim oldular.
Hatice Günday Şahman: Semetey ve Ayçürök’ün ilişkisi ekseninde, aşkı, özgürlüğü, görünmez prangaları, yalnızlığı farklı boyutlarıyla ve çift yönlü bakış açısıyla kurguladığın, karakter isimlerinin Manas Destanı’ndan alındığını belirttiğin Uzaklara Giden Hükümdar öyküsünün yazım sürecini sormak isterim. Nasıl doğdu ve gelişti hikâye? Manas Destanı ile hangi yönlerden özdeşlik, benzerlik taşıyor?
Tuba Dere: Uzaklara Giden Hükümdar önce konu olarak belirdi zihnimde. Aşk, varlık, benlik ve güç arasındaki ilişkiyi sorgulamak istiyordum. Bu sırada kadın- erkek ilişkilerindeki denge, tamamlayıcılık, bir ve birlikte oluş üzerine de kafa yormak. İktidar sahibi bir “Han”ın hükümdarlığının dışında duygularına, iç dünyasına, aşka yaklaşımına, güç arzusuna ve çatışmalarına bakmak, bu konuyu işlemek için çok elverişli bir zemin gibi geldi bana. Manas çalışmaya başladım. Türklerde kadının yerine değinmek için de çok uygun bir metin. Zira destanda erkek kahramanlar kadar hatırı sayılır kadın kahraman var. Cıyırdı, Kanıkey, Ayçürök Hatunlar birer kadın ata örneği. Güçlüler, eşlerine, oğullarına destek oluyor ve yol gösteriyorlar. Ayrıca anlatmak istediklerimle çok örtüşen bir hikâye de vardı. Semetey’i öldüren kişi Ayçürök’ü kendisine alıyor, destanda Ayçürök’ün intikamı da anlatılıyor. Özellikle bu epizodu okuyunca Semetey ve Ayçürök’ü karakter olarak seçmeye karar verdim. Dünyanın en uzun destanı Manas, en eskilerinden. Çok sayıda varyantı, kolları ve ardında büyük bir anlatıcılık kültürü var. Destanla ilgili çalışmalara, kaynaklara baktım. Notlar aldım, bir yandan da yazdım. Neleri öyküye aktarabilirim, diye düşündüm. Bu epey zamanımı aldı. Sanırım dört yılda filan tamamladım. Kıyafet, yeme içme, doğaya bakış gibi hususlar destanın ruhuna, ait olduğu çağa, coğrafyaya aykırı düşmesin diye çabaladım. Umarım başarılı olmuştur.
Hatice Günday Şahman: Leyla’yı Arayan Âşık, Uzaklara Giden Hükümdar, Mika ile Kami, Naz ü Niyaz ve Uçurum öykülerinde ana izlek olarak “aşkı” görüyoruz. Aşka, öykülerdeki aşkın diyalektiğine ilişkin bizimle neler paylaşmak istersin? Aşkla edebiyatın birbirini beslemesi, tamamlaması konusunda ne düşünüyorsun?
Tuba Dere: Bir süredir aşkın edebiyattan el etek çektiğini düşünüyorum. Aşk edebiyat için kadim ve vazgeçilmez olsa da yeni öykü anlayışına göre demode bir konu sanırım. Bireyselleşmenin karşıtı, hastalıklı bir duygu gibi görülüyor artık. Bir çeşit yenik düşme. Bu nedenle öyküde aşkın yerini ilişkiler aldı diye düşünüyorum. Ben biraz eski kafalıyım belki ve yaşama aşkla bağlıyım. Çünkü yalnız iki cins arasındaki etkileşim değil aşk, evlatlarımızı, evcil hayvanlarımızı, tabiatı da aşkla seviyoruz. Kavram olarak hayata anlam katan, çok coşkun bir duygu. Acıysa da çok tatlı bir acı. İnsan kendini aşk sayesinde, onun yarattığı çatışmalar, zorluklar neticesinde yeniden keşfediyor hatta doğuruyor. İnişler, çıkışlar, yükseliş ve alçalışlar sanatın nüvesini de oluşturuyor. Ajite eden, yaralayan, kanatan değil yücelten bir duygudan söz ediyorum. Varlığın sesini hem içeriden hem dışarıdan duyuyoruz aşkla. Müzik ve edebiyat da aşkı çok derinden hissettiren vasıtalar.
Hatice Günday Şahman: Öykülerinde kadın/dişi karakterlerin aşka ve yaşama sahip çıkan, kararlı, boyun eğmeyen, özverili ve mücadeleci tutumlarını bilinçli bir şekilde öncelediğin, önemsediğin izlenimi edindim. Edebiyatta kadının nesne, kurban, melek ya da şeytan olarak değil güçlü özneler olarak, farklı yönleriyle temsili bağlamında neler söylemek istersin?
Tuba Dere: Çok haklısın, kadının sahiden güçlü olduğuna inandığım için öyle anlatıyorum. Daha modern kadına gelmeden evvel, bizim en eski geleneklerimizde, Anadolu’da kadın hem anaç hem de kararlı ve mücadeleciydi. Dünyada, özellikle kadim toplumlarda, dinlerde kadının saygın bir yeri var. Edilgen değil, kendi kimliğiyle hayata katılan, yön veren kadın. Ayçürök’ün destanda kadın ata oluşundan ve intikam alışından bahsettim. Bugün bunları hatırlamaya ihtiyacımız var. Bu yüzden öykülerimde, mesela Leylâ’yı Arayan Âşık’ta kadın karakter genel kabulün aksine erkeği aramak için yollara düştü. Akyamus onurlu bir biçimde Akdeniz’i terk etti. Dağ yolundaki tekrarı genç kız fark etti. Gül, naz makamını bırakıp bülbülün ayağına gitti.
Hatice Günday Şahman: Aranikan’ı Ele Geçiren öyküsünde öykü kişisi Biran “Yalanlar, masallar ve kurgular neye iyi gelmez ki? Yeter ki gerçeğin tahammül edilmez yüzünü, hayallerinin üstünden bir zar gibi sıyırıp atabilsinler. Hafiflerdi kalpleri,” diyor. Sen ne dersin? Bireysel ve toplumsal anlamda özellikle çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde kalplerimizi edebiyatla hafifletebilir, hikâyelerle tutunabilir miyiz hayata?
Tuba Dere: Aranikan kurgu tarafından ele geçirilmişti tabii, bu yüzden geyiklerin peşine düştü. Hep söylediğim bir şey, bu dünyada en tatlı yaşamak, bir kurgu içinde olandır. Ruhumuzun zenginleşmesi ve kalbimizin şifalanabilmesi için sadece edebiyata değil, sanatın bütün kollarına ihtiyacımız var. Sanat, hayatın ışıldayan yüzü ve o estetize âlem, realiteden kopuk zannedilmemeli bence. İnsana ayna tutup ona kendi özündeki asıl cevheri gösteriyor. Yoksa karanlığa ve kötücül yanlarımıza daha kolay teslim olurduk.
Hatice Günday Şahman: Ve son olarak şimdi sırada ne var? Edebiyatla, müzikle iç içe Tuba Dere’nin kaleminden ne okuyacak, sesinden ne dinleyeceğiz?
Tuba Dere: Son yıllarda müzik ve müzik kültürü hakkında denemeler yazdım, onlar kitaplaşıyor. Çok yakında.
Bu güzel ve kuşatıcı soruların için sana çok teşekkür ederim Hatice’ciğim. Ne güzel bir okursun. Bana öykülerime başka bir gözle bakıp meseleler üzerinde tekrar düşünme fırsatı verdin, sağ olasın.
Kitapta Yer Alan Şarkılar Listesi