Yalnızım İnsanla Geçmiyor’un arka kapağındaki tanıtım yazısında öykülerin inat eden karakterlerden oluştuğu yazıyor. Ölmeye, intihara, devirmeye inat eden karakterler. Çok cazip. Yoksulluğa, yoksunluğa çağıran her öykü caziptir. İyi yazılması koşuluyla.
Öykü sayısı çok olunca hepsini birden incelemek ve yazmak mümkün değil. Zaten yazar bunu yapmamamız için kurgulamış kitabı sanki. Çok hızlı giden bir arabada gördüğünüz manzaraları not almanız istense ne kadar not alabilirsiniz? Ya da ne kadarı aklınızda kalır? Üstelik bu yol çok dönemeçli, çok inişli çıkışlıysa. Bunlara rağmen hız yapıyorsanız? Kitabı okurken böyle bir yolcu konumunda oluyorsunuz. Hem yerinizde sağlam oturamıyorsunuz hem de manzaraya bir türlü adapte olamıyorsunuz. Bu öykülerin kötülüğünden değil elbette. Öykülerin sayıca çok olmasından ve kurgu olarak sürekli savrulmasından kaynaklanıyor.
Kitaptaki öykülerin hemen hepsi birine anlatılır tarzda yazılmış. Büfede, meyhanede, kahvede arkadaşlarıyla sohbet eden yazar anlatıcı var karşımızda. Bu sebepten tercih ettiği dil ve üslup kitap boyunca aynı sayılır ve karakterlerin yapısına göre uygun. Meyhanede çakır keyif olanların konuştuğu dil bu. Mahallede esnafların arasındaki muhabbetin anlatımı olmuş yeri geldiğinde. Kaybolan bir çocuğu ararken nasıl konuşuluyorsa öyle konuşuyor kahramanlar ve öyle anlatıyor yazar. Tabi ki bunlar, içinde intihar olgusunun geçmediği öyküler için geçerli. İntihar konusunun işlendiği öyküler konunun ağırlığını hafifletmek için anlatımı şakaya vurduruyor. Acı şaka.
Kitap bölümlere ayrılmasa da okuyunca anlıyorsunuz ki aslında kendi içinde bölümlere ayrılmış. Her öykünün başına küçük bir not düşerek bu sonuca ulaşmak mümkün. Kitabı bu manada beş bölüme ayırabiliriz.
İlk bölümün öyküleri intihar konulu öyküler. Yazarın bir tane travma ağacı var. Korkunç bir ağaç. Bu travma ağacı intihar meyvesi veriyor. Travma ağacını cümlelerle besledikçe intihar meyvesi olgunlaşıyor. Olgunlaşması lezzetli olduğu anlamına gelmiyor. Kitap intihar etmek isteyen şişman bir karakterin öyküsüyle açılıyor. “Ölmek isteği, ölemeyince bir süreliğine geçebiliyor” diyen bir karakter bu. Birkaç defa intihar ediyor ama ölmüyor.
Ardı ardına intihar öyküleri okumak bir okur için zor olabilir. Bunu bilen yazar intihar konulu öyküleri kitabın içine serpiştirmiş. İntihar eden insanların psikolojileri, intihara karar verme süreçleri, intihar etme şekilleri, beraber intihar etmek isteyen karı kocanın halleri, intihar edip başarısız olunca karakterlerin yaşadıkları travmaları anlatıyor. Yazarın bu öyküler içinde kurduğu bazı cümleler bir öykü kadar başarılı. Fakat genel olarak intihar halini yazmak ve okumak zor olduğu için bu öykülerin baştan problemli olduğunu söyleyebiliriz. Travma ağacının meyvesi çoğu zaman acı olur. Yazar bunun üstesinden üslubuyla gelmeye çalışıyor. İntihar etmemiş de eğlenceden dönmüş bir üslupla o acı meyveye tat vermeye çalışıyor.
İkinci bölümün adını “anılar” koyabiliriz. Yazarın anılarını anlatır gibi yazdığı öyküler bunlar. Kurgusuyla, anlatımıyla, merak unsurunun olmamasıyla, karakterlerinin tekdüze olmalarıyla anı öykü olmaktan kurtulamıyorlar.
Büyülü gerçeklik tarzında yazılmış diyebileceğimiz öykülerin oluşturduğu dördüncü bölümdeki öyküler sıcacık öyküler. “Ödünç Kalpler Kooperatifinde” bir adam kalbini ödünç veriyor. “Üvey Kalpli” öyküsünde Yazgülü’nün rüyasına giren, ilahi kaygılı bir aşık var. “Turnadar” adlı öyküde nefes nefese gelip tuhaf hallerini anlatan Salih var. Bu öyküler yazarın cimri davrandığı öykülerden sadece üçü. Biraz daha ayrıntıyla güzelleşip serpilmeleri mümkün gözüküyor çünkü.
Ve son bölüm olarak sıradan insanlık hallerini, mahalleleri, yenilmişleri, acıları anlatan öyküler var. Bunlar kitabın en dikkat çeken öyküleri doğal olarak. İster istemez diğer öykülerden daha sağlam, daha sıcak ve daha içten öyküler.
“Görülmüştür” öyküsü bu açıdan kitabın yüz akı öykülerinden birisi. Ama bu öykü de yazarın kısa yazma tutkusuna kurban gitmiş. Bazı öykülerde cimrilik öyküye ihanet oluyor.
“Araf” saf haliyle, sadeliğiyle öne çıkan öykülerden. Günlük dilin ritmini başarılı bir şekilde yansıtıyor. Yazarın bazı öykülerinde eksik olan merak duygusu bu öyküde yerli yerinde işlenmiş.
“Arayan Bulmak Ümidiyle Aramaktadır” öyküsü karakteriyle dikkat çeken öykülerden. Yine canlı, yaşayan bir dille yazılmış. Efraim adlı karakter belki de kitabın en naif, en dikkat çeken karakteri. Keşke biraz daha tanıyabilseydik Efraim’i.
Yazar kitap boyunca birkaç yer haricinde kelime oyunları kurmak yerine sadece anlatmayı seçmiş. Başka birine anlatır gibi anlattığı için okuma açısından kolay bir kitap var karşınızda. İşkenceye uğramış bir karakter bile dalgacı bir dille anlatıyor uğradığı işkenceyi. Bunun okura faydası olsa da yazar için zararı olabilir bir noktadan sonra
Daha önce ifade ettiğim gibi bu tür yazarlara cimri yazarlar diyebiliriz. Bazı öykülerinin alanı o kadar geniş ki yazar inadına sıkıştırmayı seçmiş. Karakterler için de geçerli bu dediğim. Bazı karakterlerin elinden tutsa mutluluğa el ele gidebilirlerdi.
Ama şu hepimiz için nerdeyse kesin: yalnızız, insanla geçmiyor.
Can Binali Aydın, Yalnızım İnsanla Geçmiyor, Everest Yayınları, 2020,120 s.