8 Nisan 1911 yılında Romanya’nın Râşinari köyünde bir bebek dünyaya geldi. Biz onu yıllar sonra Paris’te yeni kimliğine bürünmeye çalışan bir yazar olarak göreceğiz. Ana dili Fransızca olmamasına rağmen çoğu kişi onu 20. yüzyılın Fransa’sında en iyi yazarlar arasında değerlendirmiştir. Peki Cioran neden ülkesinden ayrılmış ve Paris’te tekrardan doğmuştu?
Hayatındaki ilk kırılma noktası Alman kasabası olan Sibiu yakınlarındaki orta okula gitmek için köyünü terk etmesiydi. O günden itibaren kendisini yurtsuz hissediyordu. Doğduğu bölgeye cennete benzetmiş oradan ayrılışı da bir kovulma gibi hissetmişti. Artık ne yaparsa yapsın kafasındaki dönüş gerçekleşmeyecekti.
Cioran 26 yaşındayken ülkesinden ayrılarak Paris’e gitmişti. Daha öncesinde Romanya’da dört kitabı yayımlanmıştı. Orada isim yapmış genç bir entelektüeldi. Fransa’ya ulaştığında ise adı sanı duyulmamış, yoksul bir yabancıydı. Pascale Casanova Dünya Edebiyatı Cumhuriyeti kitabında bu durumdan şöyle bahsediyor:
‘‘Fransa’nın siyasi ve dilsel tahakkümü altında olmayan bir edebiyat uzamından çıkmış olan Cioran Romanya’dan uzaklaşarak sürgün hayatını tercih etmiş, ulusal dilini reddedip Fransızcayı benimseyecek kadar ulusal davasına ‘ihanet etmiş’ ve ‘küçük’ ülkelerden gelen bütün yazarların ortak kaderinden kurtulmak için edebiyatın başkentiyle bütünleşmeyi seçmiştir.’’
‘‘Psikoloji kahramanın mezarıdır.’’
‘‘Hepimiz sahtekâr olduğumuz için birbirimize tahammül ederiz.’’
Edebiyat dünyasının bazı kalemleri onun için 20. yüzyılın Nietzsche’si dese de o bu benzetmeye bazı nedenlerden dolayı pek sıcak bakmaz. Cioran, ‘‘eğer biraz zorlarsanız Romalı İmparator Marcus Aurelius’tan etkilendiğimi söyleyebilirim,’’ demiştir. Öte yandan ayrıca kendisi sıklıkla Dostoyevski’yi çok sevdiğini dile getirir. Bunun nedeni olarak da Rus yazarın yaşantısındaki epilepsi, öfke nöbetleri, uykusuzluk hastalığı ve sinir bozukluklarıyla kendi dünyası için paralellikler kurar. Özellikle yazarın Ecinniler kitabının karakteri olan Nikolay Stavrogin ve Karamazov Kardeşler eserindeki Nihilist İvan Karamazov ismi Cioran’ı etkilemiştir. Ecinniler kitabındaki kurgusal kahraman Stavrogin’in şu sözü; Cioran’ın ‘‘kendimi hakikaten bu cümleyle tanımama neden oldu,’’ demiştir. ‘‘İnandığı zaman inandığına inanmıyor, inanmadığı zaman da inanmadığına inanmıyor.’’ Yazar açısından sadece varoluşçu ya da nihilist demek yetersiz olacaktır. Eserlerinde her zaman Tanrıya karşı çıkarır insanı. Öfkeli şekilde hesap sorarcasına ve bunu diğer yazarlardan tamamen ayırabilecek tarzda şairane bir üslupla gerçekleştirir. Paradoksları ya da sürekli fikir değiştirmesi bazı okuyucuları ya eğlendirir ya sıkar ama onun gerçek okuyucuları uçurumun kenarında tuhaf bir rahatlatma hisseder. Beyrut’ta bir mahzende bombardıman altında Cioran okuyan Lübnanlı kadın… Cioran’ın, felaketin ortasında güç veren bir düşüncesi, rahatlatıcı bir mizahı olduğunu söylüyordu bu kadın.
Jean Paul Satre ve eşi Simone de Beauvoir’in sıklıkla gittiği kafe olan Cafe de Flore’de bazı günler Cioran de orada bulunurmuş. Onlara yakın bir masaya oturur, diğer entelektüel kişilerle yapılan sohbetlere kulak misafiri olurmuş. Yine yakın bir dönemde varoluşçu filozof Albert Camus Gallimar’da Çürümenin Kitabı’nın el yazmasını ilk okuyanlardan birisi oluyor. Nobelli yazar Albert Camus daha sonra kitabı okuduktan sonra küçümseyen bir tavırla: ‘‘Artık gerçekten fikirler alanına girmeniz gerekir.’’ demiştir. Cioran’a göre ise Camus ikinci sınıf bir yazardı ama dürüst bir insandı. Bu olaydan daha sonra hiç karşılaşmamışlardı ama Cioran yazma faaliyetine daha fazla sarılmıştı. Artık kendini tüm dünyaya daha iyi bir yazar olarak kanıtlama ihtiyacı duyuyordu.
Fransa’da öğrencilik döneminde (1942) tanıştığı Simone Bouê, Cioran’ın yaşamının sonuna kadar ona yoldaşlık etmiştir. Yazar hayatının sonlarına doğru Alzheimer hastalığına yakalanmıştır. 1992’yılında Paris’te hastanedeyken Ilinca Zarifopol tarafından sorulan Gözyaşları ve Azizler kitabını nasıl yazdınız sorusuna: ‘‘Hangi kitabım o benim? Ne zaman yazmışım?’’ diye cevap vermiştir.
‘‘Hayatımı geçtim, ölümüm bile benim olamazdı.’’
‘‘Acı çekmemiş biriyle yapılan her sohbet gevezeliktir.’’ Yeni Tanrılar
1995 yılı 20 Haziran Salı günü, hastanede yalnız başına öldü. Geceyi onunla geçiren Simone eve gidip geldiğinde Cioran’ın gözleri çoktan kapanmıştı. Ve 23 Haziran’da Paris’teki Rumen Ortadoks kilisesine gömüldü. Yazar nasıl gömüleceğine dair bir talimat vermediği için ilahiler ve tütsüler içerisinde defnedildi.
‘‘Acılarımızı birine ancak acı çektirmek için itiraf ederiz, onlara katlansın diye.’’
Doğmuş Olmanın Sakıncası Üzerine
‘‘Beni kurtaran şey intihar fikriydi, intihar fikri olmasaydı şimdiye kadar kendimi öldürmüş olurdum.’’
Kaynakça:
1-Cioran’ın İzinde, Ilinca Zarifopol, Ketebe Yayınları, İstanbul 2020
2-Çürümenin Kitabı, Cioran, Metis Yayınları, İstanbul 2000
3-Yeni Tanrılar, Cioran, Redingot Yayınları, İstanbul 2019
4-Dünya Edebiyat Cumhuriyeti, Pascale Casanova, İstanbul 2010