VATANA VE GÖREVE ADANMIŞ BİR ÖMÜR
(Miralay Reşat Bey- Çiğiltepe)
27 Ağustos 1922 yılında Çiğiltepe’de gerçekleşen olayı öğrendiğimde çok duygulanmıştım. Akabinde eski komutan Cihangir Akşit’in kaleme almış olduğu neredeyse 1000 sayfalık ve 109 dipnottan meydana gelen kitabını okuyup bitirdim. Yazar titizlikle uğraşıp tam 26 yılda yazmış kitabı. Bunları zaten dipnotlardan hemen fark edersiniz. Bölümlerdeki bazı mühim diyalogların yahut olayların hangi belge üzerinden aktarılmış olduğu da sıklıkla dipnotlarda belirtilmiş.
“Yine de sakin ve kararlı bir şekilde Revolver’ini deri kılıfından çıkardı, horozunu geri aldı. Sağ şakağına dayadı, tetiği istinada getirdi ve bir süre öylece bekledi.”
İsterseniz bu elim olayın biraz arka planına bakalım: 26 Ağustos 1922 günü Büyük Taarruz’da dönemin Ordu Kumandanı Sakallı Nurettin Paşa: “Miralay Reşat Bey! Yarın 12.00’ye kadar tepe alınacak. Alamazsanız, ben sizin yerinizde olsam yaşamam!” diye baskıcı bir konuşma yapmıştır. Buna karşı cephelerde üniforması ile çatışmalarda tam 18 defa vücuduna yara almış; revirde, hastanede, bazen de siperlerde sıhhiyecilerden tedavi görür görmez görevine tekrardan aynı aşkla koşan Tümen Kumandanı Reşat Bey, Sakallı Nurettin Paşa’ya şöyle bir karşılık vermeyi uygun görmüştür: “Benim yerimde olmanıza lüzum yok, ben zaten yaşamam.” Ve bu konuşmadan sonra saatler ertesi günün 11.00’ini gösterdiğinde (kaynaklara göre saatin 11.00 olduğu tahmin edilmektedir. Türk İstiklal Harbi, Batı Cephesi, 2. Kitap Büyük Taarruz) Reşat Bey, Çiğiltepe istikametine bakarak “İşte bak seni alamadım,” dedikten kısa bir süre sonra intihar etmiştir.
O sırada savaşta düşman Çiğiltepe bölgesi dışında diğer bölgeleri kaybetmişti. Hem muharebedeki stratejik konumu hem de son direniş noktası olmasının yarattığı psikolojik direnç hasebiyle düşman Çiğiltepe’de çok sert bir savunma yapıyordu. Çevredeki diğer tüm savunma noktalarının düşmesinden sonra Sakallı Nurettin Paşa’yı takiben Mustafa Kemal Paşa da Reşat Bey’i aramış, gidişatı uygun bir dil ile sormuştu. Miralay Reşat askeriyede görev aldığından beri bütün sorumluluklarını her zaman titizlikle yürütmüştür. Hatta Mustafa Kemal, Reşat Bey için özellikle Çanakkale’de yaptıklarıyla ilgili övgü dolu sözler sarf etmiştir. Dolayısıyla Miralay Reşat Bey’in görev bilinci oldukça yüksek bir komutan olduğunu tarihi belge ve kaynaklardan rahatlıkla görebiliyoruz. İşte Çiğiltepe’nin ele geçirilmesindeki gecikme için Reşat Bey’i suçlamak haksızlık olur.
Yazar Cihangir Akşit’in yazmış olduğu tarihi roman aslında Miralay Reşat’ın sadece Çiğiltepe’deki hayatını anlatmıyor. Kitap her ne kadar Çiğiltepe anlatısıyla başlayıp aynı bölgede 27 Ağustos’ta gerçekleşen olay ile sonlansa da geri dönüş tekniği kullanılarak 1912-1913 yıllarındaki Balkan Savaşları’na uzanıyor. Bizim adımıza felaketlerle sonlanan Balkan Savaşları’ndaki vahim ortamı bir nebze de olsa solumamızı sağladıktan sonra 1915-1916 Çanakkale Muharebeleri’ne geçiyor. Kendimizi o kıyasıya mücadelede, tozun toprağın ve şarapnel parçalarının içinde buluyoruz. Cihangir Akşit’in asker kökenli olması ve savaş stratejisindeki ince noktalara yaklaşımı anlatımı canlı tutmuş diyebilirim. Romanın ilerleyen safhalarında, tarihler Eylül 1918 tarihini gösterdiğinde, Reşat Bey’in İskenderiye’de oluşturulmuş Seydibeşir Esir Kampı’nda diğer Türk Zabitlerle beraber tutsak alındığı dönem aktarılmış. Reşat Bey orada da yüz elli kişilik esir grubunun başındadır ve tıpkı görev yaptığı cephelerde olduğu gibi kamptaki herkese de cesaret vermeye devam etmektedir.
Esirken gönderdiği, 2 Ekim 1918 tarihli kartpostala şunları yazmıştır:
Canlarım, 2 Ekim 1918/Seydişehir – Mısır
Ne yazık ki, kaderde esaret de varmış. Mısır’daki bir esir kampında bulunuyorum. İstediğim, düşüncem olmadı ve ne yazık ki bugüne geldik. Sağlığım iyi. Ama biraz yalnız olduğumu söylemeliyim. En büyüm sorunum bu. Başka önemli bir şey yok. Çamaşır gönderebilirsiniz. Şimdilik paraya ihtiyacım yoktur. Umarım bu acılar bir gün nasılsa bitecektir. Tam adresim aşağıdadır. Ellerinizden ve gözlerinizden öperim. Reşat.
Sonrasında esaretten kurtulup tekrardan cephelere görev başına gider.
Belki akıllara okumayanlar için Reşat Bey’in bu kitapta sadece askeri hayatı mı anlatılmış diye bir sual gelebilir. Böyle bir şahsiyetin elbette yoğunlukla askerlik günleri vurgulanır. Hatta görevine aşk ile tutunmuş bir askerin sosyal hayatını askeri hayatından ayrıştırmak mümkün müdür bilemeyiz. Fakat yine kitapta Nadir Hanım’a karşı duymuş olduğu ilgiyi, hatta evlilik hayalini görüyoruz. Nadir Hanım, Reşat Bey’in ağabeyinin eşi olan Müzeyyen Hanım’ın kız kardeşidir. İyi eğitimli, beyaz tenli, siyah saçlı, alımlı, söz yerindeyse tam bir hanımefendidir. Aile kurma konusunda Reşat Bey’in zihni sürekli yaptığı mesleğin riskiyle yani, “Ya geride bir kadını eşsiz bırakırsam!” düşüncesiyle meşguldü. Reşat Bey çok nadiren izin alabilirse Çemberlitaş’taki cumbalı evine uğruyor, orada kendisi gibi asker olan abisiyle ve Nadir Hanım ile buluşabiliyordu. Özetle savaşın biri bitip diğeri başladığında bir askerin hem de rütbeli bir askerin sosyal hayatı nasılsa Reşat Bey’in de o kadar kısıtlıydı.
Vatan savunmasına 27 yılını veren cepheden cepheye askerlerle beraber hatta bazen onların bile önünde tereddütsüzce gidip çarpışan Reşat Bey işte bu görev bilinci ve vatan sevgisiyle 27 Ağustos 1922 yılında Çiğiltepe’de verdiği sözü tuttu. Kendisi, “Ben zaten yaşamam!” demişti. Ruhu şad olsun. Aynı gün saatler 17.30’a yaklaştığında Çiğiltepe, inatçı Yunan kuvvetlerinden temizlenmiş, ele geçirilmişti…
“Kapıyı yengesi açtı.”
“Hayırdır?”
“Mutasarrıf Ziya Paşa’nın evi mi?”
“Evet hayrola? Buyurun, ne var?”
“Akşamın bu saatinde geldik, ama size pek iyi haberimiz yok.”
“Yo… yoksa Reşat’a…”
“Üzgünüm efendim, hem de çok üzgünüm, iyi haberimiz yok size!”
Miralay Reşat Bey, Cumhuriyet’e giden o zorlu yolda birçok şehit, gazi ve layıkıyla görev yapan neferlerimiz gibi mühim kilometre taşlarından bir tanesidir.
Ve son olarak böyle bir eseri yazdığı için Cihangir Akşit’in kalemine sağlık diyoruz.
Cihangir Akşit, Çiğiltepe (Miralay Reşat), Alfa Yayınları, 1. Baskı, Ocak 2022