Söyleşi: Meral Çiçeklidal
ÜMİT YABAN’LA İLK KİTABI ÜZERİNE SÖYLEŞİ
Ümit Yaban’la ilk kitabı “Gönlüm Göğe Dayalı” üzerine söyleştik.
Uzak olmayı bir reddediş miydi mektup? Mesafeleri bir kalemde siliş mi, yoksa aradaki uzaklığın altını çiziş mi? Dünya üzerinde yazılan mektupların çoğu o mesafeyi harflerle doldurmayı amaçlamıştır. Hiç kimse elinin gölgesini, gözünün yaşını düşürmeden zarfı kapatmaz. Zarf kapağını yalamanın ağızda bıraktığı acımtırak tat dünyanın en büyük lezzeti gibi gelirmiş o zamanlarda. İlginç bir şekilde, böyle bir tada duygu yüklenmiştir. Bu duygu çoğu zaman melankoli, kimi zaman hasret, bazen de neşe olmuş. Tüm bu duyguları saç tutamları, kurumuş çiçekler, gözyaşı ve dudak izleri süslemiştir.
Öyküleriyle tanıdığımız Ümit Yaban’ın ilk kitabı “Gönlüm Göğe Dayalı” Ekim ayında Romanoku Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Ümit Yaban’la hem kitabı hem okur-yazarlık yolculuğuna dair sohbet ettik.
Ümit Yaban: Yazmak benim için çok kolay bir eylem olmadı. Halen de değil. Öykü yazarken zorlanıyordum, ama Nazmiye Hanım’ın kitabını tamamlamak çok daha zordu. Kitaba başladığımızda Nazmiye Hanım’ın yakınlarından yazıya dökülebilecek nicelikte ve nitelikte bilgiye ulaşamadım. Dolayısıyla, konuyu ele alınabilir bir hâle getirebilmek için başka şekilde destekleme ihtiyacı doğdu. Cumhuriyet kadını olmak, Kurtuluş Savaşında kadın olmak ve Atatürk’ü yüzüncü yılda unutmadığımı göstermek için kitabı iki ayrı koldan ilerlettik. Nazmiye Hanım’ın anılarına uygun ön paragraflar eklemek oldukça zorlayıcı oldu. Çok okudum, çok araştırdım.
Kitabı bir bütün hâline getirebilmek zor oldu. Artık hayatta olmayan ve ne yazık ki belgelerde kendisinden çok söz edilmeyen birinin hayatını bir biyografiye dönüştürmek oldukça zordu diyebilirim.
Meral Çiçeklidal: Ülkemizin ilk kadın hava trafik kontrolörü hakkında bir biyografi kitabı yazdınız. Yazma sürecinde neler yaşadınız?
Ümit Yaban: Sağlığında yapılmış olsaydı, havacılık anlamında tatmin edici bir kitap olabilirdi. Kitabımda uluslararası havacılık kitaplarındaki hatalar bulup düzeltebilecek kadar donanımlı bir kadının hikâyesini anlattım. Buna karşın, yakınlarından elde edebildiğim veriler çok yetersizdi. Hangi dokümanda ne düzelttiğini ayrıntısıyla bilen yoktu. Hakkında en sık duyduğum sözler şunlardı: “Çok iyi biriydi. Sakin, merhametli, cömert, sevgi dolu bir insandı.” Ama kendisinin anılarını uzun uzun anlatacak kimseyi maalesef bulamadım.
Tam olarak istediğim nitelikte bir biyografi kitabı olmasa da bir ahde vefa projesi olarak tamamlamayı görev bildim. Kitap, yazınsallık açısından ele alındığında nasıl değerlendirilir bilemem, fakat bendeki manevî tatminini yazacağım başka hiçbir şeyden alabileceğimi sanmıyorum.
Meral Çiçeklidal: Yazmak için okumak ve ciddi anlamda araştırmak gerekiyor. Böylesi bir serüvenin yazdıklarınız üzerinde nasıl bir değişim yarattığını görüyoruz. Peki, siz ne kadar değiştiğinizi düşünüyorsunuz?
Ümit Yaban: Yazarlık macerasına atıldıktan sonra farklı bir okuyucu oldum. Okuma tarzım ve bakış açım çok değişti. Önceleri okurken hep zarfa baktığımı fark ettim. Oysa keramet mazruftaymış. Nitelikli okuma alışkanlığını bu kadar geç kazandığım için hayatımda önemli bir kayıp olduğunu düşünüyorum.
Ama yazmaya başladıktan sonra başka bir yola girdim. Nasıl ki okurken yazının derinine inmeye çalışıyorum, yazarken de kendi derinime, karanlığıma, gölge arketipime bakmaya, onunla yüzleşmeye çalışıyorum. Böyle geçiyor öğrenme sürecim; yazdıkça değişiyorum, öğreniyor ve büyüyorum.
Değiştim. Hem de çok…
Meral Çiçeklidal: Geniş ve çeşitli bir okuma deneyimine sahip olduğunuz anlaşılıyor. Bunun kazandırdıkları neler? Neler öğreniyorsunuz, kimlerden öğreniyorsunuz?
Ama yazı yazma sürecinde en çok daha önce yazanlardan, yazma ile ilişkili kitaplardan, katıldığım atölyelerden öğreniyorum. İyi öykücülerle pekiştirmeye, geliştirmeye çabalıyorum.
Edebiyattan öğrenmeye çalıştığım ise yazanın içine bakabilmek. Gizli kalan, demek istenip açıkça söylenemeyen kısma bir bakıp, az gezinip çıktıktan sonra da sormayı öğrendim. Kendime de biraz bakmayı, korkmadan söylemeyi…
Meral Çiçeklidal: Edebiyat ortamını (yazın çevrelerini) nasıl görüyorsunuz? Kendinizi bu ortam içinde nerede ve nasıl konumlandırıyorsunuz?
Ümit Yaban: Kendimi adına “Edebiyat Ortamı” diyebileceğimiz bir ortamda göremiyorum. Böyle bir ortam içinde bulunmuşluğum yok. Sadece çevrimiçi platformlarda uzaktan izliyorum. İzlediğim kadarıyla çoğu yazı yazmayı hayatlarının merkezine koymuş, büyük emeklerle ve keyif alarak yazmaya çalışan bir grup var. Fakat tartışma ve diyalog konusunda zayıflar. Eleştiriler sert dille yapılıyor dolayısıyla saldırı olarak alıyor karşı taraf. Kaotik bir ortam doğuyor. Ben kişisel alan ve yazılanlara saygı duyulması gerektiğini düşünenlerdenim. Şık tartışmalarla gelişmek isterdim. Maalesef öyle bir ortam bulamadım. Yine edebiyat siteleri sığınağımız oldu iyi ki varlar. Binbir emekle çıkarılan edebiyat siteleri bizim gelişme ve öğrenme ihtiyacımızı giderebileceğimiz ortamlar sanırım.
Meral Çiçeklidal: Günün hangi zamanında yazarsınız? Her ortamda yazar mısınız? Bir yazma ritüeliniz var mı?
Meral Çiçeklidal: 2023 yılı sizin için okuma-yazma bağlamında nasıl geçti? İyi ki okumuşum dediğiniz kitaplar oldu mu?
Ümit Yaban: Bir okuyucu olarak 2023 yılı beni çok mutlu etmedi. Kitabımı bitirebilmek için çok mesai harcadım. Röportajlar, röportajların tekrar dinlemeleri, onay için gözden geçirilmesi ve onay süreci vs. çok zamanımı aldı. Tam olarak nasıl tanımlarım, emin değilim, ama yazar tıkanıklığı denilen süreci yaşadığımı düşünüyorum. Kitaba başlamam ve bitirmem arasına biraz hayat, biraz ihmal ve elbette tıkanıklıklar girdi. Yazmakta zorlanınca bir tepki olarak okumayı da ihmal ettim. Fakat çok sayıda yeni yazarın ilk kitaplarını okumayı ihmal etmedim. Sanırım bu bana iyi geldi. Kitabımı planladığım tarihin biraz ötesinde, ama yıl bitmeden tamamlayabildim. Elbette, iyi ki okudum dediğim ilk kitaplar oldu. Uzun bir liste, ama bunların dışında Brenda Lozano’nun İdeal Defter’i farklı tarzıyla beni çok etkiledi. Odysseus’u bekleyen Penelope gibi, aşk dolu bir bekleyişin hikâyesi… Tadı damağımda kaldı…